|
Frank-ala-turka

Hayrettin Karaman''ın, “...bir Müslüman, farklı olanlarla arasındaki farkın ''farkında olmak'' mecburiyetindedir ve dindarlık bakımından en önemli tehlike bu ''farkında oluşun'' ortadan kalkmasıdır. Şartlar öyle getirdiği için farklılığa tahammül ederek, kimsenin -düzen tarafından verilmiş- hak ve hürriyetine müdahale etmeden yaşamak başkadır, hoş olmayanı hoş görmek başkadır.” tespitine yönelik itirazları hepimiz okuduk.

Din''i dinsizlikle eşitleyen, dindarın dinsize, dinsizin dindara herhangi bir “müeyyide” uygula(ya)mayacağı bir toplum düzenini savunanların itirazlarına itiraz etmek gereksiz. Çünkü, kendi zaviyelerinden itirazları nettir ve doğru olmasa da bir anlamda doğaldır.

“Problemli itirazlar”sa dindarlardan gelen itirazlardır.

Karaman''ın sözünün ilk muhatabı “kim-lik”lerinin aşındırılmasını umursamayan ve giderek bunu makul karşılayan, yani Müslüman olma farkını bir fark olarak görmeyen ve bu “bilinçli” görüşsüzlüğü “hoşgörü” örtüsüyle kamufle etmeye çalışanlar dindarlardır zaten.

Buna denk düşen bir örnek var elimde.

Müslümanların yaşadıkları zihinsel travmayı (deyim yerindeyse labortuvarlık bir malzeme olarak) çok iyi gösteren bir örnek bu: Ayşe Böhürler''e ait, gazetemizde yayınlanan “Hangi tahammül” başlıklı yazı.

Dili içeriğinden, içeriği dilinden daha sorunlu olan bu yazıyı özetlemem zor, siz tamamını bulup okuyunuz, ben de oradan altını çizdiğim hususları anlaşılır kılmaya çalışayım:

1-Müslümanca yaşama üstüne “yıllar önce” kafa yorulmuş ama “zamanla” görülmüş ki, “Müslümanca yaşamanın kalıbı dıştan şekillendirilemiyor''muş; “İyinin ve kötünün mücadelesi insanın içinden başlayarak her yerde devam” ediyormuş ve “Kendimizi taşıdığımız her yere öteki günahkârı da” taşıyormuşuz “aslında.”

2-“Günah” deyince, günahın daniskası “İslam devleti”ne sahip oldukları bilinen toplumlarda işleniyormuş.

3-Karaman''ın yazısı -nostajiye konu olan dönemde böyle bir yazıyı yazabilmesi kuşkulu olsa da- malum nostalji ile mahut gerçeğe işaret eden bir soruya dönüşmesiyle düşünmemize vesile olmuş ve “kendimize ilişkin bir iç bakışın da kapısını” açmış. Bu konu, “öteki medyadakilerin buldumcuk gibi üzerine atladıkları sıradan bir mevzu olmadığı gibi, bizzat dindarların kendilerinin samimiyetle tartışması gereken bir” konuymuş ve bunu “tartışmaya” başlarken ilkin şuna “Karar vermemiz gerekiyor”muş: “din zihinlerimizi özgürleştiriyor mu köleleştiriyor mu”ymuş?

4-“Buğz” kavramındaki işleyişin dışsal mı, içsel mi, vaziyete göre davranma şeklinde mi olacağına “bir alim olarak” açıklık getirmesi gerekiyormuş Karaman''ın.

5-Karaman şunu da düşünmeliymiş: “Bir dini otoritenin böyle telkinlerde bulunmasının toplumdaki yankılarının sert olması durumu bir sorumluluk getirmez mi”miymiş?

6-Özgürlük alanlarına müdahale etmek, “toplumdaki ayrışmayı ve yarıkları derinleştirecek bir etkiye sahip değil” miymiş? “Dini bir hükmün ötesinde sosyolojik etkileri olan meseleye ilişkin herkesin” Karaman''ın kastıyla “cesur cahillerin görüşleri de önemli”ymiş. “Yorum yapanları kötü niyetle suçlayan yaklaşımın bizzat kendisi, bir başka tahammül edilmesi gereken durum gibi görünüyor”muş ve “tahammül insanın ötekilerin arasında değil bizzat kendi mahallesinde sıkça hissettiği bir durum değil mi?”miymiş aynı zamanda.

Böhürler''i siz ne kadar tanıyorsanız, ben de o kadar tanıyorum. Yıllar önce ilgili konuya çok daha fazla kafa yorduklarını, entelektüel tartışmalar yaptıklarını, teoriler, kitaplar, klasik ve modern karşılaştırmalar eşliğinde ütopik hale getirdikleri bir İslam toplumu hayalleri beslediklerini söylediğine göre onun da çoğumuz gibi geçmişte “midilli” işlevi yüklenmiş “fikre” arpa yedirdiğine, bir süre onun üstüne binip gezdiğine (belki hala da binmiş geziyor olabileceğine) hükmedebiliriz.

Bu durumda onun isminin yerine, başka isimleri yazmakta da bir beis yoktur ve asıl önemli olan “bir zamanlar öyle” olan birinin, yine dindarlığında musir olarak neden “bugün böyle” olduğunu anlayabilmektir.

Yukarıda “malzeme” ve “laboratuvar” kelimesini bu maksatla kullandım. Bu bir anlamda “kendi laboratuvarımızda” kendi “yeni zihniyetimizi görme” çabası olacaktır.

Bunları, yukarıdaki 6 maddeyi esas alarak konuşalım isterseniz.

Ama yerim kalmadı.

Cumartesi''ye inşallah!

13 yıl önce
Frank-ala-turka
Bu başarı hepimizin
Bin Kayrevan’dan bir Kayrevan’a
Herkeste bir ‘ben’ var, bir de ‘gerçeklik’…
Yatırım grevi
Gölge oyunu...