Konumuzu İslam yazısı olarak hat üzerinden az da olsa anlattığımıza göre, şimdi eriştiğimiz bu yeni konuya önce kırâat ve tilâvetin tanımları ile manaları üzerinden bakabiliriz.
Fakat, hazır Kur’an’ın iman ve ibadet esasında bir Müslüman tarafından dolaysız olarak öğrenilmesinden bahsetmişken, bu konuyu çocukluğumdan beri aklımda yer tutmuş olan bir örnekle çerçevelememin faydalı olacağını sanıyorum:
Şu hikayeyi merhum babamdan dinlemiştim:
Bu öğretiş som bir Müslümanca idrakin konusu olarak sanatın “se”siyle bile ilişkili değildi; ibadet etmekle ve öncelikle buna mahsus olarak Kur’an’ın kırâatinde ve tilâvetinde onun zaten var olan güzelliğini yeni ve özel bir gayretle daha açığa çıkarmaya, ileriye taşımaya yönelikti.
Peki kırâat ve tilâvet nedir?
Kur’an’ı kıraat ilminin kurallarına uygun bir şekilde tecvit üzere okumaktır. Ki, aynı zamanda –Taşköprîzâde’nin kelimeleriyle “Mütevatir ihtilaf vecihleri bakımından Allah kelamı olan Kur’an-ı Kerim’in nazmının şekillerinden bahseden bir ilim dalıdır.”
İlahi kitapların kendilerine mahsus bir okuma şekli vardır. Şabat günlerinde, Kudüs surlarının üstünde gezenler bilirler ki kimi Yahudiler orada kendi kitaplarını okurlar.