|
Kuru yapraklar misali

Yaşadığımız son on yıldaki tecrübeye gelince: Halkın seçtiklerine iktidar olma hakkı tanıyan ancak muktedir olma hakkı tanımayan sistemin ekonomiden adalete, iç güvenlikten dış politikaya kadar kendisinin neden olduğu problemlere karşı makul çözümleri de üretemeyip devleti zaafa düşürmesi karşısında, onu korumakla ve yaşatmakla görevli “seçkinler” “halkın seçtiklerine itibar” etmeye, acı verici de olsa kimi değişimlere rıza göstermeye mecbur kalmışlardır.

Sınırlı demokraside ilgili değişimleri halkın yine “Din etkili” bir tercihle (geçmişte DP, AP ve ANAP örneklerindeki gibi) inançlarına saygı duyacak, taleplerini ciddiye alacak bir siyasi kadroya havale edeceği ise ayan beyan bellidir. Nitekim, minareleri süngüye benzeten bir şiir okuduğu için siyasi sahnenin dışına atılmak istenilen bir lider ve arkadaşları söz konusu etkiyle, beklenen saygı ve talebin muhatabı olmuşlardır.

Nelerin değişime uğrayacağı konusunda seçkinlerin ikna edilmesi, statüko düşkünlerinin tasfiye edilmeleri konusunda AKP''nin yaşadığı zorluklar, yaptığı pazarlıklar, elde ettiği büyük başarılar ve başarısızlıklar enine boyuna tartışılmak üzere kayıtlardaki yerini almıştır.

Burada tartışılmaz olan, AKP''nin yaptıklarının ve yap(a)madıklarının son tahlilde yine sistem tarafından belirlenmiş olmasıdır. Çünkü sistem kendi içindeki değişimlerin kendinin belirlediği kurallar içinde gerçekleşmesi konusunda en az Tek Parti dönemindeki kadar hasasas ve buyurgan olmayı sürdürmüştür.

Bu bahiste sistemin kendi bekası için Müslümanlara ihtiyaç duyduğuna dair müzikal değeri yüksek cümleler kurmak mümkündür. Ancak görünen odur ki, sistem Müslüman halkın tercihine, o tercihi kendi içindeki değişimden daha çok onlardaki değişime sebep kılmak üzere rıza göstermiştir.

Çünkü konu büyük oranda çoğunluğunu mütedeyyin kesimlerin oluşturduğu orta ölçekli sermayenin yıllar yılı ertelenmiş güçlenme talepleriyle ve dolayısıyla Müslüman burjuvazinin oluşumunun ertelenmesiyle birinci derecede ilgilidir. Müslüman burjuvazinin oluşumuysa dine dayalı asabiyetin kırılması, rahat yaşama arzusunun herşeyin önüne geçmesi, modern üretim ve tüketimin esaslarına birebir uyum sağlanması demektir.

Çok açık olarak bunlar da “kültürel din” algısındaki gelişmesinin, ticari ve sanatsal ilişkilerin dine göre değil zamanın aklına göre yapılandırılmasının ve sürdürülmesinin, kısaca kapitalistleşmenin, muhafazakârlaşmanın, liberalleşmenin hız kazanması demektir.

AKP''nin son seçimlerdeki başarısı bu etkilerle birlikte, bunlar üzerinden kimi çevrelerdeki şer''i sisteme geçilme korkusunun giderilmesiyle mümkün olmuştur.

Peki, AKP iktidarını fırsat bilerek bir zenbille gökteki şeriatı yere indirecekleri zannedilen İslamcılara ne olmuştur?

İslamcıların akıbeti Ali Bulaç''ın, t24.com''taki söyleşisinde (10.10.2011), Çanakkale''de elli bin medrese öğrencisinin kaybedilmesiyle, son 40-50 yılda yetişen İslamcı entelektüellerin AK Parti iktidarında bürokratlaştırılarak kaybedilmesini eşitlemesinden açıkça görülebilmektedir.

Sibel Eraslan''ın Star''daki 12 ve 14 Ekim 2011 tarihli yazılarında “İslamcı” olarak nitelediği “nümune” isimlerin dışında “makul mesafe”nin talibi kalmamıştır; sistemle bir asırdan fazladır süren çatışmanın gerilimli yaşantısından huzurlu bir yaşama geçmek, yavrularına güvenli bir gelecek kurmak, kendi bilgi ve deneyimlerini uluslararası bir düzeye taşıyarak görünür olmak isteyen İslamcılar, özelde AKP''nin, genelde sistemin potasında erimeyi seçmişlerdir.

Bu sonuç, ilk bakışta romantikmiş gibi görünen şu söyleme çıkmaktadır:

“İde-al” yani gelecek zamana yatırılmış olan umudun bir hayal olmadığı AKP sayesinde bir daha görülmüştür. Bu ideal, yeni münevverlerin en umulmadık zamanlarda, en kısır mekanlarda tekrar yetişmesini beklemeyi içkindir. Çünkü din İslamcılarla kaim değildir, o Allah''ın dinidir ve onu sahiplenecekleri de Allah bilir. Dolayısıyla İslamcıların sistem içinde eri(til)meleri bir son değil bir başlangıçtır.

Yeni süreçte, geriye kalan bir avuç İslamcının mezkur “ide-al”leriyle, iktidarların geçiciliğine, sistemlerin değersizliğine yönelik kanaatleri, belirtilen süreçte AK Parti üzerinden mevcut sistemi kutsamaya ve “makul mesafeyi” iptal edip tümüyle ona eklemlenmeye evrilmedikçe yeni muarızları İslamcıların peşlerini bırakmayacaklar gibi görünüyor.

Ezcümle, on yıl öncesine kadar Kemalistlerin mürtecilik, düzen bozuculuk suçlamalarına maruz kalan İslamcılar bundan sonra da eski İslamcıların, muhafazakarların ve liberallerin aynı suçlamalarına maruz kalacaklardır.

Onlara huzur yoktur; huzur isteyenlerin İslamcılığı seçmesi ve İslamcı kalması da zaten muhaldir.

12 yıl önce
Kuru yapraklar misali
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle