|
Levinas"ın izinden yürüyen bir Şiî

Emmanuel Levinas bir Yahudi. Muhammed Müctehid Şebüsteri bir şii. İkisi de felsefeci. İkisi de kutsal metinleri okurken hermenötiği kullanıyor.

Levinas''ın "Dört Talmut Okuması" adlı kitabı geçtiğimiz günlerde Pinhan Yayınları, Şebüsteri''nin "İman ve Özgürlük" ile "Resmi Dini Söylemin Eleştirisi" adlı kitapları geçtiğimiz aylarda Mana Yayınları arasından çıktı.

Levinas''la Şebüsteri''nin kutsal metinleri okumalarını karşılaştırmak isterdim ama bu köşenin sınırlı imkanı içinde bunu yapmam mümkün değil. Bu nedenle iki felsefecinin okuma benzerlikleri üzerine genel bilgi vermek zorunda kalacağım için okurlarımın indirgemecilik yaptığımı düşünmemelerini istirham edeceğim.

Levinas "Vaat edilmiş topraklar mı, izin verilmiş topraklar mı?" başlıklı metninde, Çölde Sayım''ın 13. bölümünü "Ebedi Olan, İsrail''in çocuklarına vaat edilmiş olan Kenan Ülesinin keşfi için Musa''ya birkaç adam göndermesini öğütler. Kaşifler seçilir. Kitabı Mukaddes bize onların isimlerini bildirir; 12 kişi arasında Kalev ve Yeoşua da vardır. Kaşifler dönüşlerinde İsrail''e vaat edilmiş toprakların İsrail''in ne girebileceği ne orada yaşayabileceği bir yer olduğunu açıklarlar. Bu topraklar şüphesiz verimlidir, fakat aynı zamanda sakinlerini öldürür ve yutar, onları tüketir; üstelik orada İsraillilere göre fazla güçlü adamlar oturmakta ve orayı korumaktadırlar. İsrail topluluğu ümitsizliğe düşer. Bu on kâşif (sadece Kalev ve Yeoşua vaat edilmiş Topraklar lehine konuşmuşlardır) tuhaf (…) bir hastalığa yakalanarak ölürler" şeklinde özetledikten ve nazik bir dille "Bu çölü andıran metinden biraz su çıkarmak gerekecek, fakat bu iş benim harcım mı orası şüpheli" dedikten sonra "tekrar" hermenötiği kullanacağını ancak bunun kullanımında belirginleşecek metodolojik bazı açıklamaları yapmayacağını belirtir. Devamında ise "Benim çevirdiklerimden hemen önce gelen satırlardan öğreniyoruz ki kâşiflerin gönderilmesi Tanrı''nın emri üzerine gerçekleşmemiştir –Kitabı Mukaddes''in lafzi manasına alışık olanları şaşırtmayacaktır bu. Gerçi Çölde Sayım metni açıkça tersini söylemektedir. Ama bu metni Tesniye''nin metniyle birlikte ele alan Talmud açımlayıcıları kâşiflerin gönderilmesini insanlar tarafından alınmış bir karara isnat ederler" diyerek kendi retoriğini ortaya koyar.

Şebüsteri''nin retoriğine ilişkin örneği de –henüz sıcak olması nedeniyle- kendisiyle Ekim 2011''de www.islamiyorum.com tarafından yapılan (ve yine bu sitede yayınlanan) söyleşiden vereyim:

"Kur''an''ın pek çok yerinde Peygamber ile müşriklerin arasında bir diyalog yaşandığını görüyoruz. Yani biz bu sözü söyleyenin kim olduğunu anlayabilmek için, akli burhan yoluyla böyle bir sorunun cevabını bulamayız. İmanla da bu sorunun cevabını bulamayız. (…) Müminler burada fazladan bir şey iddiasında bulunabilirler. (..) Bunları Peygamber söylüyordu, ama Allah''ın yardımıyla. Biz Kur''an-ı Kerim''de bu sözleri kimin söylediğini araştırdığımızda, bu sorunun cevabını Kur''an''dan hareketle ortaya çıkartmaya çalıştığımızda, Kur''an''ın hiçbir yerinde Peygamber, "bu kelimeleri, bu cümleleri, bu ayetleri ben söylemiyorum" diye bir şey söylememiştir. Bu kelimeleri ve cümleleri Cebrail''in getirdiğini hiçbir yerde söylememiştir. Yine aynı şekilde Kur''an''da, bu kelimeleri ve cümleleri Allah''ın söylediğine dair de bir şey yok. Bütün bunları bir araya getirdiğimizde benim vahiyle ilgili teorim ortaya çıkıyor. O da Kur''an''ın insani bir metin olduğu".

Levinas''la Şebüsteri''nin yaklaşımlarıdaki benzerlik, kutsal metni dünyevileştirerek herkes tarafından –ihtiyaç durumuna göre- ihata edilecek şekilde, nesneleştirmekle başlıyor. Levinas''ın retoriğinin etimolojiyle gelişen, semiolojiyle süren ve fenomenolojiye bağlanan hermenötik bir gelenekten kaynaklanması "Batı aklı" bağlamında doğaldır ve buna göre kutsal metinin bir Cervantes metni gibi okunması mümkündür. Bu çabalar zaten modernizmin içinde yürütüldüğü için ona ayrıca bir "izm" niteliği yüklenmez, yüklense de –modernizmin kapsayıcılığı nedeniyle-itibar görmez.

Oysa ki, Şebüsteri''nin söz konusu gelenekle (kendisini Aryen sanmasının dışında) kültürel bir bağı yoktur. Diğer bir söyleyişle onun içinden geldiği "Doğu aklı" hermenötiği esas almayacağı gibi, onun retoriğini meşrulaştıracak bir yapıyı da kolay kolay üretmez. Bu durumda Şebüsteri''nin yaptığı, Levnias''ın yapmaya ihtiyaç duymadığı şey olmaktadır: Yeni bir "izm" (örneğin, Kur''anizm) üretmek ve onu Doğu aklı''na "çakmak suretiyle" benimsemek ve benimsetmek!

Şiîler zaten heterodokstur diyerek Şebüsteri''nin görüşler paketini açmadan iade edebiliriz elbette. Ancak kendi içinde heterodoksiye de yer "ayırmış" olan İslam düşüncesinin, tam da "tolerans" gösterdiği yerden büyük darbe alması ihtimaline göre Şebüsteri''nin görüşlerini ciddiye almak durumundayız.

"Ben böyle düşünüyorum ama doğrusunu Allah bilir" deme nezaketini unutmuş bir dil, sadece tahrip etmeye koşullanmış demektir.

12 yıl önce
Levinas"ın izinden yürüyen bir Şiî
Evet sokağa çıkamayacak hale geleceksiniz!
Batı’da İsrail spiritüel bir tutkuya dönüştürüldü...
Din savaşı
13 şehit
İstanbul’da bir Yemenli âlim: Abdülmecid el-Zindanî