|
Mardin ya da taşlara işlemiş hatıraların şehrinde...

Geçtiğimiz salı ve çarşamba günü Mardin'deydim.



En doğru söylenişiyle dolu dolu geçen bu iki günde tanıdığım güzel insanların, yaptığım keşiflerin hangi birinden söz edeyim.



Mardin Büyükşehir Belediyesi

Gençlik Merkezi

ile Artuklu Üniversitesi

Kudüs Dostları Öğrenci Kulübü

'nde kendileriyle sohbet etme imkanı bulduğum, kültürel meseleleri konuştuğum, milli hassasiyetleri sabit, zihinleri açık, soru ve sorguları hayati önemi haiz gençlerden mi?



“İki karpuz bir koltuğa sığmaz” hükmünü boşa çıkartırcasına vilayet, belediye ve eğitim işlerini tek başlarına yüklenmiş olarak gayretle ve dirayetle yürüyen Vali-Belediye Başkanı

Mustafa Yaman

'dan, Rektör

Ahmet Ağırakça

'dan mı? Ve bu ikilinin adeta birer ahir zaman kahramanı olarak şehrin her yükünü omuzlamalarından mı?



Kültürel etkinlikleri birbirine ulamaktan neredeyse eve uğramayı unutmuş bulunan

Suphiye Öter

,

Ömer Murat Öter

,

B. Bahadır Tuzlu

kardeşlerimle, hangi güzel işlerin yapıldığı ve daha neler yapılabileceği üzerine yaptığımız konuşmalardan mı?



Doç. Dr.

Beyhan Kenter

ve öğrencisi

Büşra Ataker

ile mevcut edebiyat ortamına dair görüş alışverişimizden mi, Artuklu Üniversitesi'nin genç ve dinç mimarlarından

Emin Selçuk Taşar

ve

A. Asım Divleli

, İzdiham şairlerinden

M. Emin Demirdağ

ile salt güzellik ikliminden beslenen sanat telakkilerine, buradan

Turgut Cansever

'e rahmet,

Halil İbrahim Düzenli

'ye hayırlı ve bereketli ömür dileklerimize uzanan “hiç bitmese” dediğim keyifli muhabbetlerimizden mi?



Özellikle de bu imkanların, Kudüs'ün küçük kardeşlerinden biri olarak nitelediğim Mardin'de, yeni bir duygu ve duyuşla surete gelmesi beni ziyadesiyle besledi, gönlümü gönendirdi.



Elbette Mardin'e ilk kez gelmiyorum ama neredeyse çeyrek asırlık bir aradan sonra yeniden geliyorum.

M. Hadi Tunç

sayesinde keşfettiğim bir şehirdir Mardin. Fakat o zamanların gündemleri, dikkatleri ve duyguları da o zamana mahsustu. Örneğin geceleri Kızıltep yönünden bakıldığında, ateşten bir gerdanlık gibi görünen Mardin'i seyretmek öncelikli zevkimdi. Bunun zihnimde yol açtığı şartlanmadan olsa gerek, eski Mardin'in içinde gezmenin farkını fark edememiştim sanki.



Haklarını hemen burada teslim etmeliyim ki, yukarıda isimlerini zikrettim iki mimar ve bir psikolog ile Mardin'i gezmenin, taşlara işlemiş hatıraların ima ettikleri hakikatlerden, hikayelerden ve mitlerden hareketle şehri, sanatı konuşmanın da önemi çok büyükmüş.



Onlarla birlikte gezdiğimiz, Artuklu Üniversitesi Mimarlık Fakültesi binası bile tek başına geçmişle bugün arasında bir köprü değeri yüklenirken, aynı zamanda medrese ile modern eğitimin nasıl bir sentezle bu zamana ait kılınabileceğine de örnek oluşturuyordu.



Gerçi, “Üniversitenin bir merkez kampüsü yok mu” soruma, Emin Selçuk Taşar, “Hava bugün çok güzel ama sanki akşama yağmur yine inecekmiş gibi duruyor” karşılığını vererek, kampüsü görmek için yapabileceğim muhtemel bir talebi incelikle taca atmış oldu ama olsun, geçerli bir nedeni mutlaka vardır diye hiç itiraz etmedim.



Mardin, bugün için daha çok Artuklu ile birlikte zikrediliyor, onların zamanına dair simgelerle daha çok öne çıkarılıyor olsa da, tarihi en az Küdüs kadar eski zamanlara dayanıyor.



Her şeyden önce Mardin bir Bereketli Hilal şehri. Tıpkı Kahire, Bağdat, Kudüs, Halep, Şam gibi ona dahil bir şehir.



Bu belirlemeyi yaptığım anda daha neleri belirlemiş olduğumu benim okurum hemen bileceği için ayrıntıya girmiyorum. Sadece şu kadarını belirteyim ki, Mardin de bir medeniyet mührü niteliğindeki şehirlerden biri olarak ziyadesiyle fetihlere, kuşatmalara, yağmalara, yıkımlara maruz kalmış, dolayısıyla hatıra heybesinde çokça acı biriktirmiş bir şehirdir.



Sanki yapılarında öncelikle taşın kullanılmış olması da bunun bir sonucudur. Medeniyetin taşıyıcıları, başarılarını ve başarısızlıklarını birlikte ifade etmekten çekinmeyen, bir gelinin güveyisinden ayrılık acısını bile geleceğe nakletmekten kaçınmayan insanlardır. Taş da bu nedenle gereklidir, çünkü tarihi acısıyla, tatlısıyla destanlaşmış ferdi hayat tablolarıyla ancak taşa işleyebilirsiniz. Bu manada taş sadece söz konusu duruma muhatap olan değildir, zamanı mekanda somutlaştırmanın, akıp giden hayatı bir yerinden yakalamanın ve başkalarınca da yakalanır kılmanın aracıdır.



Mardin'e yıllar sonra tekrar gitmeme, Kudüs'ü orada da konuşmama, eski Mardin'in keşfinde bana rehberlik eden şehir (din ve medeniyet) aşıklarına teşekkür ediyorum.


#Mardin
#Bereket
#Artuklu Üniversitesi
7 yıl önce
Mardin ya da taşlara işlemiş hatıraların şehrinde...
Evet sokağa çıkamayacak hale geleceksiniz!
Batı’da İsrail spiritüel bir tutkuya dönüştürüldü...
Din savaşı
13 şehit
İstanbul’da bir Yemenli âlim: Abdülmecid el-Zindanî