|
Müşteri odaklı yazarlar

“Eleştirisiz eleştiri yazısı” yazdığı için, “edebiyatı dikensiz bir gül bahçesi”ne dönüştürmekle suçlanılagelen Doğan Hızlan, bence sanılanın tam aksine, eleştirmiyormuş gibi yaparak çok güzel eleştiriler yazıyor. Örneğin, “En çok satanlar listesinde kadın yazarlar egemenliği” başlıklı yazısını (Hürriyet, 15.07.2009) şu cümleyle bağlıyor: “Demek ki bugünün okur eğilimlerini kadınlar daha doğru algılayabiliyorlar.” Bence bu, dörtbaşı mamur bir eleştiridir, hem de kaya gibi, kurşun gibi ağır bir eleştiri.

Hızlan''ın “okur eğilimlerini doğru algılamak” sözü, pazarlama dilinde “Müşteri Odaklı Satış” kavramına birebir denk düşer. Müşteri Odaklı Satış, ürün ve hizmet satışlarında tam faydayı elde etmek için yürütülen çabaların toplamıdır. Bunun için, müşterinin gündemindeki konular konuşularak onunla dil birliği kurulur (yani ona, senin derdin benim de derdimdir denilir), müşterinin hedefleri, o ürünü almakla elde edeceği fayda görünür kılınır. “Kitap” merkezli konuşacak olursak, bunun için muhatap müşteri (okur) kitlesinin seçilmesi, ayrıştırılması, kitabın çekiciliğinin artırılması, piyasa şartlarına uyumu, müşteriye (okura) artı bilgi fırsatı sunması, uygun fiyat gibi bir dizi uygulama daha yapılması gerekir ki, bu konu sadece yazarın değil yayınevinin, satış birimlerinin ve saha ekibinin çalışmalarını da kapsar. Hızlan, söz konusu yazısında adlarını zikrettiği Nermin Bezmen''i, Canan Tan''ı, Yazgülü Aldoğan''ı, Hande Altaylı''yı, Elif Şafak''ı, “bugünün okur eğilimlerini doğru algılayan kadınlar” olarak nitelemekle, onları Müşteri Odaklı Satış konusunu en iyi anlayan ve uygulayan “Müşteri Odaklı Yazarlar” tahtına da oturtmuş oluyor.

Lafı dolaştırmadan söyleyeyim, bu bakış açısına göre, adı geçenler “edebiyat-yazarı” değil, pazarın şartlarına göre kitap üreten “piyasa-yazarı” oluyorlar.

Hızlan''ın zikrettiği isimlere mutlaka eklenmesi gereken Ayşe Kulin de, son söyleşisinde Türkan Saylan''ın romanını yazmaya başladığını belirtiyor ve hayalinin “yaşadığı sürece hep üreten ve çok okunan bir yazar olarak kalabilmek” olduğunu söylüyordu nitekim. İşte Müşteri Odaklı piyasa-yazarı olmak ve modern pazarlama stratejilerine göre çalışmak budur.

Elbette, kimilerinin (Hızlan''ın vurgusuyla daha çok da kadınların) piyasa-yazarlığı yapmasına kimsenin bir itirazı olamaz; onlar pazarda bu yönde bir boşluk belirlemişler ve o boşluğu doldurmak için çaba gösteriyorlar. Düdüklü tencere piyasasındaki boşluğu doldurmakla, kitap piyasasındaki boşluğu doldurmak arasında -hele kapitalizmin dayattığı şartlar açısından bakıldığında- kesinlikle bir anormallik yoktur.

Asıl anormallik, piyasa-yazarlarının hem seçimlerini pazar yönünde kullanıp, hem de edebî komuoyunda Woolf''a, Mansfield''a, -hadi örneği yerli yazarlarımızdan verelim- Adalet Ağaoğlu''na, Gülten Akın''a, Sibel Eraslan''a, Yıldız Ramazanoğlu''na, Ayfer Tunç''a, Ayşegül Çelik''e gösterilen saygının kendilerine de gösterilmesini bekliyor olmalarından kaynaklanıyor.

Örneğin diyor ki, Ayşe Kulin yine o son söyleşisinde: “Adı Aylin beni okura tanıttı, başımın üzerinde yeri var. Ama hâlâ okurlar açısından neden bu kadar çok beğenildiğini, eleştirmenler açısından da neden yerden yere vurulduğunu anlayabilmiş değilim. E (Edebiyat) Dergisi''nde kendine eleştirmen diyen biri, ''Aylin''i yazana anana derler'' diye yazdı. Geçenlerde bir başka yazar da çok satan kitapları üstüne sinekler üşüşen pisliğe benzetti. Bu tür eleştirilere yer veren edebiyat dergileriyle ''anana'' veya ''eat shit'' türü eleştiri yazanları anlayabilmekte zorluk çekiyorum. Edebiyat bayağılığı, edepsizliği kaldırabilen bir sanat türü değil çünkü.”

Ayşe Kulin''in bir piyasa-yazarı olarak, eleştirmenlere akıl vermesi, edebiyata etik çerçeve belirlemesi, kendisine salkımı yutan telkinci, şecaat arzederken sirkatini söyleyen yazıcı diyenlere hakaret etmesi anormalliğin dikâlâsı değil de nedir Allah aşkına?

Madem piyasa-yazarlığında karar kılmışsın, o halde edebiyat dilinin dışında bir dille eleştirilmeye de razı olacaksın.

Madem, Türkan Saylan''ı yazmakla okur eğilimlerinin izinde yürümeyi bilinçli olarak seçmişsin, o halde edebî kamudan sana Marguerite Yourcenar değeri vermesini beklemeyeceksin.

Madem, “yaşadığı sürece hep üreten ve çok okunan bir yazar olarak kalabilmek” gibi bir hayale kapılmışsın, o halde ürettiğin ürün kadar, pazarlama tekniklerine, CRM ve PR çalışmalarına kafa yormayı haddin olarak bilecek ama edebî kamunun seninle ilgili beğenileri konusunda hadsizlik etmeyeceksin.

Peki, piyasa-yazarları hadsizlik ederlerse ne olur?

Olacak olan olmuş zaten.

Bu yetmemişse, onlara hadlerini bildiren biri daha çıkacaktır elbet!

Ha Doğan Hızlan, ha “anana yaz” diyen birisi…

15 yıl önce
Müşteri odaklı yazarlar
Diktatör arıyorsan kendi geçmişine bakacaksın
Türkiye düşmanı PKK ve FETÖ aynı kampta; hedef Türkiye
Yüz Seksen Derece!
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”