|
‘Müziği Düşünmek’

Bozok Yaylası'nın kültürel kodlarını taşıdığımdan, benim müzik zevkimi türküler belirlemiştir.



12 Eylül darbesine çıkan günlerde

Rodrigo

,

Çaykovski

,

Bethoven

, merhum

Ramazan Dikmen

'in hastalık günlerinde de

Haydn

dinlemeye başladım.



Yine de hep türkülerde oldu aklım, Orta Asya'dan Balkanlar'a sazın serüvenini izleyerek, Darbe günlerinde (akranlarımın çoğu gibi) Sezen'in Belalım'ıyla efkar dağıtsam da Neşet Ertaş'da karar kıldım hep.



Gözümüzü görünene kapatabiliyorken, kulağımızı ses kapatamadığımızı, dolayısıyla kulağımızın kapaksızlığının Logos / kelam ile olan (ki her iki kelime de bilgi'yi içkindir) İlahi bağını derinlemesine konuştuğumuz 2000'li yılların başında sevgili

Özkan Gözel

ile hiç değilse bir müzik nazariyatı okuyalım diye tutturduk ama isabetli bir isim bizi tutmadığı için heveslenmekten öteye gidemedik.



Ben de türküler dışında cahili olduğum müzik mirasıyla ilgili düşünürken ve yazmaya çalışırken şu üç kişinin rehberliğini benimseyerek, kendimi büyük bir yükten muaf tutmuş oldum.



O isimler:

Ömer Tuğrul İnançer

,

Savaş Ş. Barkçin

ve

Yalçın Çetinkaya

.



Çetinkaya ile aynı gazetede kültür merkezli yazılar yazıyor olmamızdan kaynaklanan bir ülfet oluştu aramızda kendiliğinden. Giderek, mezkur konularda karşılıklı dertleşebilir olduk. Halen de böyleyiz; kültürel konulardaki köylülükler karşısında önce hangimizin tepesi atarsa (ki, bu Kültür Bakanlığının sayesinde sıkça tekrarlanan bir durumdur), birimiz diğerimizi ararız.



Çetinkaya'nın gazetemizde yer alan yazıları da arz ettiğim cehaletimi gidermemde benim için müsmir bir fener hükmündedir. İslami kültürden doğan müziğin, Müslümanların sanatıyla ilgili cemâl-celâl, âhenk, bir yaratma potansiyeli olarak aşk vd. genel kavramlarla ilişkisinin anlaşılması bakımından arayışlarımızın yolu zaman zaman kesişse de Çetinkaya, benim hakkında kalem oynatmakta çok zorlanabileceğim musiki-mimari ilişkisinden, dînî ve lâdînî müziğe, geleneksel ve modern musikinin konumlanışlarından, sesin metafiziğine ve dolayısıyla nazariyatına ulaşan yelpazede çok rahatça fikir beyan edebilecek yetkinlikte olmasıyla benim hocamdır.



Gazetemizde yayınlanan her yazısını bu kabul ve ihtiyaçla okuduğum Çetinkaya, o yazılarını geçtiğimiz günlerde

Müziği Düşünmek

adlı kitabında toplamakla (Büyüyenay Yayınları), öncelikle bana, sonra konunun birinci dereceden ilgililerine ve meraklılarına büyük bir iyilikte bulunmuş oldu.



Örneğin, lübb olarak şu ve vb. yüzlerce kıymetli bilgi artık, her zaman elimizin altında olacak:



“Aşk, tasavvuf ehli nazarında önemli bir mertebedir. Tasavvuf ehli, hakikatin peşinde koşan, onu arayan ve bulmaya çalışan kimsedir. Bu aşk, kuşkusuz ilahî aşktır. Bu nevi ilahi aşk, tasavvuf tarihinin bütün devirleriyle ortaya çıkmış ve –Gazalî'nin ifade ettiğine göre- 'bu hali yakalayan, keşif ve ilhamdan nasibini alan her sûfi bu konu üzerinde bir şeyler söylemiştir.' Aşk, nihai hakikat olan Allah'ın mâhiyetinin daha temel bir sıfatıdır. Aşk, Rahmet'ten zuhur eder; Rab, aşktan dolayı besleyip kuvvet verir. Rahîm, aşktan dolayı bağışlar. Gerçekte Rumî'nin ve sûfilerin yaptığı şey, aşkı sadece dine ve ahlâkî hayata mahsus kılmadan, anlamını genişleterek bütün mahlukata ve evrimci bir saik olarak aşka evrensel (cosmic) bir önem vermektir. Kur'ân-ı Kerîm'de Allah kendisinin Rahmân olduğunu ve Rahmân'ın da her şeyi kuşattığını söyler. Aşkı bir de Mevlânâ'dan sormak gerekir ama o da sorana 'ol ki bil' demiştir.”



Çetinkaya'nın

Müziği Düşünmek

kitabını konuşmuşken, geçtiğimiz yıl yayınlanmış bir kitaptan daha söz etmek istiyorum:

Müzik Söyleşileri

(Kapı Yayınları).



Çetinkaya'nın da bir söyleşisiyle katıldığı bu kitabı iki genç arkadaşımız hazırlamışlar:

Yasin Eker

ile

Ahmet Sadık Hıdır

.



Musiki mesleğinden ve yakin ilgililerinden olan şu önemli isimlerle söyleşmişler Eker ve Hıdır:



Ahmet Çalışır

,

Alâeddin Yavaşca

,

Cem Behar

,

Hüsrev Hatemi

,

Memduh Cumhur

,

Murat Aydemir

,

Mustafa Doğan Dikmen

,

Necati Çelik

,

Ömer Tuğrul İnançer

,

Sadettin Ökten

,

Sadreddin Özçimi

,

Savaş Ş. Barkçin

,

Süleyman Uludağ

,

Timuçin Çevikoğlu

,

Turan Koç

ve

Yalçın Çetinkaya

.



Bu isimlerden her birinin din, hafızlık, meşk, gelenek, güzellik, edebiyat, tasavvuf, medeniyet(ler), tevhit, hatırat, üslup, usûl ve sazların musiki ile ilişkilerini merkeze alarak konuşmalarıyla deyim yerindeyse bin renkli bir sohbet bahçesi oluşmuş.



Musiki, tırnağımızın etimize bitişik oluşundan çok daha bitişik hayatımıza.



Ses vererek (ağlayarak) geldiğimiz ve bir hocanın sesiyle (talkınıyla) veda ettiğimiz dünyada, Müslümanlar olarak musikiden (hesaplı, ölçülü, nispetli sesten) muradımız, son tahlilde kulağımızın mümince terbiyesinden başka ne olabilir?



Her iki kitabın okunmasını da öncelikle bu cümleden öneriyorum.



Çünkü, şu ya da bu yönümüzle bizi terbiye etmeyen bilgi, bize gerekli bilgi değildir!


#Bozok Yaylası
#Çaykovski
#Özkan Gözel
#Ömer Tuğrul İnançer
#Savaş Ş. Barkçin
8 yıl önce
‘Müziği Düşünmek’
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle