|
Nasıl seyahat

Devletin itibarı yerinde olunca, vatandaşının turistliği de muteber hale gelmiş.



Bunları sağlayan AK Parti iktidarları vize problemlerini de halletmişler büyük oranda.



Pasaportlar çipli.



Herkesin kimlik bilgileri Brezilya'dan Maldiv'e kadar tüm bilgisayara yüklenmiş (rahmetli mahremiyete övgü).



Giz-li-lik mümkün değil ama mini anahtarlarıyla çantalar muhteşem.



Uçaklar hızlı, güvenli, rahat.



Otellerde, baba evi sıcaklığı...



“Gezersin elbette” diyenlerin, demeden dedikleri şeyler bunlar.



Eklenmesi ihmal edilmeyen iki şey daha var:



“Zaten hız çağındayız” ve “Dünya, büyük bir köyden ibaret artık.”



Elbette

Marco Polo (

ö.1324),

İbn-i Batuta (ö.

1368),

Evliya Çelebi

(ö. 1682) vd. gibi gemilerde, binek hayvanlarının sırtlarında tabiatla boğuşarak, iklimlerle didişerek seyahat etmiyor kimse.



Seç ülkeyi, bul oteli, al bileti, uç…



Hava tahmin raporları elinde, Seyrüsefer (Navigasyon) cebinde…



Yaşın kemale ermişse, emekli olmuşsan, çocukları kendi yuvalarına yollamışsan, muhanete muhtaç olmayacak kadar bir tasarruf da yapmışsan, seni seyahatten alı koyacak bir şey de kalmamış demektir.



Hele hele genç isen, orada akşam, ötede sabah olması senin için hiç fark etmez.



Bu mudur seyahat?



İlk bakışta, evet.



Boş zamanlarında kitap okumak, müzik dinlemek gibi.



Can sıkıntısını gidermek, zamanını iyi şekilde değerlendirmek, çok yer görmüş, çok insan tanımış biri olarak ölmek, eşe, dosta, konu komşuya hava atmak… hepsi de mümkün ve makul bunların.



Ama bence bunlar seyahat değil, gezi-nti.



Evin salonunu, mahallenin sokaklarını arşınlamakla Colombo'yu arşınlamanın arasına gözle görülür bir zaman ve mekan farkı koymak…



Bunun bir gömlek üstü, seyahat edebiyatı yapma amacıyla gezi-nti olsa gerek.



Gerçi sinema, televizyon, popüler coğrafi dergiler çıktı mertlik bozuldu; belgeseller de üstüne tüy dikti ki, o kadar olur.



Olsun, yine de yazı farklı bir dildir. En azından görüntülü bilgide duygular çoğunlukla ıskalanır; onunla “birazdan Ekvator çizgisini geçeğiz” kabilinden sepkülasyonlar yapılamaz.



Haliyle sanki dünyanın üzerinde gerçekten bir Ekvator çizgisi varmışçasına işin cıcığını çıkartmak için yazı hâlâ çok elverişlidir.



Benim seyahatten kastım ya da ondan anladığım ise bunlar değil.



Emeklilik günlerini iyi değerlendirmek ve seyahat edebiyatı yapmak isteyenler gezebildikleri kadar gezsinler. Buna hiç itirazım yok.



İtirazım şu iki yönden:



1

-Dünyanın gezilerek (görülerek) tüketilebileceğine inanmıyorum.



2

-Mekanlar, geçmişteki büyük seyyahların zamanlarına göre, şimdi çok daha hızlı bir değişime maruz kaldıkları için ilgili kaydi bilgilerin çabucak eskiyeceğine inanıyorum.



Örneğin, sadece Yağmur Ormanları'nı keşfetmeye bir ömür yetmez ve Barselona'dan 1982'de tuttuğunuz kayıtlar, onun 1992 yılındaki durumuyla örtüşmez.



Bu nedenlerle,

kültür turizmi

diye bir şey üretilmiştir ama onunla kazanılan bilgi de

Tolstoy

'un

Savaş ve Barış

'ını hızlı okuma kursunda okumakla elde edilecek faydayı aşmaz.



İşte, önünüzde İstanbul! Hadi üç günde kültür turizmi yapın.



Yunanlar, Romalılar, Bizanslılar, Cenevizliler, Osmanlılar… At sürme imgesiyle değil, ancak atnalı şakırtılarıyla hatırlayacağınız silik suretler olmaktan öteye gidemezler.



O halde nasıl seyahat?



Belli bir amaçla, bilgilenme kaydıyla seyahat!



Elbette herkesin seyahati kendine ve seyahat edenlerin sayısınca amaçların çeşitlenebileceği de malum.



Kendi adıma benim seyahatlerim Müslümanlara mahsus maddi kültür varlıklarının izini sürmekten ibaret.



Mekke

ve

Medine

'den başlayıp, bir kolu Bağdat'tan İran'a geçerek Hindistan'a uzanan ve Afganistan üzerinden Özbekistan'a erişen, diğer kolu Filistin'e çıkıp, oradan Mısır ve Fas'ı izleyerek (Madrid ile Toledo dahil) Endülüs'e sonra Balkanlar'a ve Edirne'den Anadolu'ya varan hat üzerinde sarayları, camileri, mescitleri, medreseleri, imaretleri, hanları, hamamları, tekkeleri, zaviyeleri, çeşmeleri, kütüphaneleri, hatları, minyatürleri, tezhipleri, freskleri, rölyefleri, piktogramları, halıları, kilimleri, kümbetleri, mezar taşlarını... görebilmek.



Bunlarla birlikte, diğer kültürlerin maddi varlıklarını da sadece genel bir karşılaştırma yapabilecek oranda yine yerlerinde tanımak.



Dolayısıyla benim seyahat haritamda Rusya yer almadığı gibi, Japonya da yer almıyor.



Şehir listemde Paris yer almadığı gibi, Berlin, Dubai… de yer almıyor.



“Karşılaştırma yapabilmek” dedim ya, belki bu bağlamda oralar da seyahat listeme girebilirler (ki, şu ana kadar kimi imkanların doğmasına bağlı olarak girenleri de olmuştur) ama asla öncelik taşıyan yerler olamazlar.



Şöyle bağlayalım bu bahsi:



Seyahat güzeldir,

gezinti sevindiriği

olmamak kaydıyla; neden yolda olduğunu bilmek; neyi, nerede, neden soracağını ve öğrendiklerinden nasıl sorumlu olacağını idrak etmek şartıyla.



Seyahat güzeldir, yok oluşlara tanıklıktan, bir dirilişe yönelmek arzusuyla…


#Nasıl seyahat
#Mekke
#Medine
#turistlik
#filistin
#Toledo
#Madrid
8 yıl önce
Nasıl seyahat
Kara dinlilerle milletin savaşı
DTP"ye yol verilir mi?
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı