“
.”
Son zamanlarda bana sıkça sorulan bir sorudan hareketle geldim bu dizelere.
Soru şu: “Dijital çağdayız, sizce de kitap ölecek mi?”
Bu soruda öncelikli olarak, kapitalizmi yücelten bir söz numarasının çekilmesi bana ilginç geliyor.
Dijital çağdayız, yani “çıldırmış bir arz ve talebin içindeyiz, onun dümen suyuna kapılmış gidiyoruz ki, gitmeye de devam edeceğiz” deniliyor; ve bu manada yine “bir problemimiz yok” demeye getirilerek, pazarın işleyişi güya güvence altına alınmış olunuyor.
İkincisi,
'ye yapılan vurguyla, “kitabın ölümüne hüküm verildi verilmesine ama siz yine de bu konuda ne düşünüyorsunuz” diye soruluyor. Yani vereceğiniz cevabın verilmiş bir hükmü etkilemeyeceği, dolayısıyla sorunun da size spor olsun diye sorulduğu o “
” sayesinde hemen anlaşılıveriyor.
Benim asıl zoruma giden ise, bu soruyu Müslüman olduklarını bildiğim kişilerin (gazetecilerin, genç yazarların) soruşları; ve bu soruşla Müslüman olmayan meslektaşlarının zihniyetiyle kendi zihniyetlerini eşitlediklerinin asla farkında olmayışlardır.
Bence şu iki
nedeniyle Müslümanlar bu soruyu sormamalılar:
Alak Suresi, 96:1: “(Ey Peygamber!) Seni yaratan Rabbinin adına bu âyetleri duyur, anlat!” (
: Oku).
En'âm Suresi, 6:7: “(Ey Peygamber!) Biz sana vahyimizi yazılı bir metin halinde göndermiş olsaydık ve kafirler / müşrikler de o metne elleriyle dokunsalardı, (yine imandan yüz çevirip), “Bu düpedüz bir büyüden ibaret!” derlerdi.” (
: Kitap halinde;
: kâğıtta yazılı metin).
Alak Suresi'nin ilk âyeti, aynı zamanda Hz. Peygamber'e inzal edilen
tir. Yani
anlamında ondan başka bir Kur'an âyeti
inmemişti. Dolayısıyla oradaki
kelimesi, İngilizcedeki
'in (kâğıt üstündeki bir metne bakarak okumanın) karşılığı değildir. Âyetteki okumak, tefekkür ve tecessüsle sağlanmış bir basireti (görmeyi) ifade eden bir okumaktır.
En'âm Suresi'ndeki, kitap ve kırtasiye ayrımına gelince:
kelimesi, askeri bir birliğin sıra tertibi içinde düzgünce dizilmesini ifade eden Arapça bir söyleyişten türetilmiştir.
Bu diziliş, yaratılıştaki
ve
'i de içkin olan bir diziliştir. Diğer bir söyleyişle, âlemdeki âyetler belli bir mizan ve ahenk içinde, askeri bir birlik düzenince yerli yerinde dizilmiş olmalarıyla, küçük bir kitaptaki harflerin dizilmesine benzer şekilde büyük bir kitapta (kainatta) da dizilmişlerdir ve o halde, alemi okumak da aslında bir kitabı okumak
.
kelimesi ise Yunanca
demektir.
, kağıtla ilgili, kağıda ait olan'dır.
de, kâğıtla doğrudan ilgili olan defter, mürekkep, dosya vb. şeylerin tümüdür ki, bugün bizim
,
, ders kitabı, rehber vb. şeklinde adlandırdığımız kitaplar bu cümleden kitaplardır.
Kırtasiye olarak kitabın bizdeki serüveni ise malumdur. On beşinci yüzyıla kadar, minyatür (boyutsuz resim) ve güzel yazı (hat) sayesinde, sanatla tanımlanarak büyük bir kıymet ifade eden kitap, o günkü pazarın zorlamasıyla fazlaca çoğaltılmaya başlanınca, minyatürü de atarak önce hattıyla bir bozulmaya uğramış, aynı yüz yılın ortasında bulunan metal basım tekniğinin yaygınlaşmasıyla birlikte de söz konusu (sanat) kıymetini yitirmiştir. Son altı yüz yılda kırtasiyenin hakimiyetine giren kitap, şimdi bundan
varlığını daha farklı bir
sürdürmeye hazırlanmaktadır.
Bunun adı şimdilik dijital kitaptır, e-kitaptır ama sonuçta değişmeyen bir şey olarak kesintisiz, nihayetsiz okumanın bir nesnesi olması bakımından, kitabın hep var olduğu ve var olacağıdır.
Burada önemli olan kırtasiye olarak kitabın değil, Eliade'nin “kök imge”, Jung'un “arketip”, bizimse “a'yan-ı sabite” olarak nitelediğimiz okuma'nın hakikatine tabi olmaktır.
Âlemdeki her şey Allah'ın âyetleridir ve âyetlerin hakkı, okunmaktır. Âyet(ler) ise, aynı zamanda işaret ve kelime olmakla zaten kitap hükmündedir; ve son tahlilde biz de bir kelimeyiz ki, kelime olarak kelimeyi (ilkin kendimizi)
O halde, kırtasiye devrinin sona ermesinden kaygı ve üzüntü duyacak değiliz:
.