|
Salaklığa övgü...

Cuma günü, Tvnet''te İsmail Halis''in sunduğu, Yusuf Kaplan''ın yorumlarıyla katıldığı Düşüne Taşına adlı programda sanat hayatımızı, ağırlıklı olarak da bu köşede dile getirilen problemleri konuştuk uzun uzun…

Yorumlarıyla sözün mecrasını da belirleyen Yusuf Kaplan''ın güç ve çıkar ilişkisini ele alırken vurguladığı salak - asalak sözcükleri üstünden ilginç bir özet ortaya çıktı: sadece salaklar asalak değildir!

Erasmus ile Beydeba''ya, 2010 yılında Tvnet ekranından sımsıcak bir merhaba yolladık kısaca.

Onların kendi zamanlarındaki zulme, ahlaksızlığa deliliğin ve dilsizlerin diliyle muhalefet edişlerinden güç alarak dile getirmeye çalıştık tepkilerimizi, bu iki ilginç sözcük üzerinden…

Asalak olmayanın salak oluşu bu espriden doğdu...

Espriyi izleyince, sonradan benim zihnimde şu belirlemeler şekillendi:

Ceplerindeki şiirleri banknotla değiştirmeyenler, salaktır.

Vatan millet sanat aşkına çıkardıklarını söyledikleri dergileri, günü gelince performans karnesi gibi kullanıp ihale kazanmayanlar, salaktır.

Dergicilik ve müteahhitlik zincirlerinin ucunu milletin vekili sıfatıyla Meclis koltuğuna bağlamayanlar, salaktır.

Yayın ve dağıtım gücünü yazarları ehlileştirmek, köleleştirmek için kullanmayanlar, salaktır.

Devlet, banka, holding, belediye, vakıf imkanlarını kullanmadan sanat yapanlar, salaktır.

Üç şiirden, iki yazıdan, bir belgesel çekiminden, on köşe yazısından sonra televizyon programcılığına terfi etmeyenler, salaktır.

Sanatın sırtına binerek edindikleri bir yönetim kurulu üyeliğiyle yetinenler, getirisi yüksek ikinci bir iş için dostlarının ayaklarını kaydırıp, onların yerine oturmayı hedeflemeyenler salaktır.

İstihdam edildikleri yerlerde kendilerinin değil başkalarının haklarını gözeterek çalışanlar salaktır.

Güç odaklarınca bahşedilmiş kurucu, kurulcu üye sanlarını, “hamili kart yakinimdir”e, işe ve aşa tedavül etmeyenler, salaktır.

Aşna fişne romanlarının üretim ve satışıyla bir köşeyi en az on kez dönmek varken, Sefine-i Evliya türünden arkaik kitapları yayınlayanlar, salaktır.

Kağıt helvacılık oynamak varken, adam gibi şeyler yazmakta inat edenler salaktır.

Kazançlarını torunlarının da torunlarının geleceğini gözeterek villalara, hisse senetlerine tahvil edebilmek için sağcı, solcu, İslamcı olmayanlar salaktır.

Bestsellercilik sahtekarlığından uzak duranlar, patronlarının minik prensi, ıslak kedisi olmayanlar salaktır.

İmza günlerinin şempanzesi, televizyonların zennesi olmayı reddedip hem kendilerine hem de yayıncılarına zarar veren yazarlar salaktır.

“Uydum kalabalığa” diyerek gününü gün etmek varken, mevcut yapılar üstünde düşünmeye ve onları sorgulamaya kalkışanlar, salaktır.

Rekabet ettiği yazarın gençlerle hemhal oluşunu kıskanıp, kendi çevresinde gençlerden tetikçi bir çete oluşturmayan yazarlar, salaktır.

Bir edebi çeteye dahil olup, havarilikten haramiliğe ve hariciliğe geçiş yapmayanlar salaktır.

Sanatlarıyla değil zırvalarıyla daha çok görünebilmek için tarihi olguları tersinden okumayanlar, salaktır.

Miadı hiç dolmayan, niteliği hiç eskimeyen, niceliği hiç azalmayan en garantili sermayeyi yani din sermayesini kullanmayanlar, salaktır.

Belki bir hayra hizmet eder diye fitne çıkaranlar, düşünce hayatlarında bir mermer kütle gibi sabit kalmayanlar, dönmeyi varoluş nedeni sayıp dönmeyenler, salaktır.

Sağcılıklarını solcu takılarak perdelemeyenler, salaktır.

Kapitalizmin ahlakını içselleştirmeden, güç odaklarına bağlanmadan refah ve huzur içinde yaşayacaklarını sananlar, salaktır.

Ödeyebilecekleri tüm bedelleri ödedikleri halde yine de ödenecek bir bedel kalmış gibi vicdani bir gerilim üzere yaşayanlar, salaktır.

Çılgınlık çeşmesinden bir bardak su içerek olumsuzlukları olumlu görme kabiliyeti kazanabilecekken, susuzluktan gebermeyi göze alanlar, salaktır.

Ezcümle: Asalak olmayan salaktır.

O salaklar vakur, bilgili ama çulsuz olarak ölecekler.

Belki de cesetlerini, asalakları rahatsız etmesin diye belediyeler verecekler toprağa…

Marx için üretilen fıkradaki gibi, “Das Kapital''i yazacağına biraz kapital bıraksaydın” diye ti''ye alacak onları yakınları…

Ama sonra sonra, eserlerini gelecek için yazmış olan salakların hayatından efsaneler üretecekler asalaklar; o üretimle yeni bir tüketimi başarabilmek için bu efsaneleri yazacaklar, yayacaklar…

Ti-shirtlere basacaklar fotoğraflarını…

Marx, Hamsun, Che, Mehmet Akif, Neyzen Tevfik, Şerati, Naci el-ali… diye üstün bir yaratığı anar gibi anacaklar onları!

Asalaklar, Karun''un lanetlenmiş mezarlığında unutulurken…

Salaklar, gariplerin mezarlığında hep var olacaklar!

O halde?

Yaşasın salaklık!

14 yıl önce
Salaklığa övgü...
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle