|
Sanat sevgiye dâhildir

Kur’an’da ve Hadislerde yer almadığı halde, İslam metafiziğinde (tasavvufta) merkezî bir yer tutan aşk terimi, yaratışın nedeni sayılması bakımından Kur’an’da geçen hub / sevgi kelimesini bile kendisinin bir kipi haline getirdiği için, -bidat oluşuna göre değil- anlaşılmasındaki ve anlatılmasındaki güçlüğe, çeşitliliğe, tanım ve rivayet çokluğuna tabi olarak sorunludur.

İslam metafiziğinde “aşk, ‘...Tanınmayı sevdim de tanınmam için mahlukatı yarattım.’ (kutsi hadisi) mucibince, yönelen kim olursa olsun meydana gelen tüm yönelişlerin aslıdır! Çünkü sarih keşiflere uyan sahih itikadın gösterdiği üzere tüm fiiller Hak Teâlâ Azze ve Celle’ye, O’nun varlığına bağlıdır ve O’nun yaratımıdır. Aşk, her aşığı yola çıkartan ve aşığı kendi başlangıç, orta ve son kademelerinde ilerleten şeydir.” (Saîdüddin Ferganî, Müntehâ’l-Merdârik, çev.: Mustafa Yalçınkaya, Litera Yayıncılık, İstanbul 2018).

Aşk, yaratışa yerleştirildiğinden, onunla ilişkili olan hemen her terim, zaman içinde onun yerine kullanılmaya başlanmış ve Kur’an’daki, Hadiselerdeki hub / sevgi ile, ilâhî ve beşerî aşkın kullanımlarında hem lafız hem de mana cihetinden bir karışıklıkla yüz yüze gelinmiştir.

Örneğin, sevgiyi varlığın aslı ve iradenin özel bir ilişme tarzı olarak niteleyen İbnü’l-Arabi, söz konusu karışıklığı aşmak için şu tasnifi yapmıştır:

“Sevgi makamının dört lakabı vardır. Birincisi muhabbettir. Muhabbet, sevginin kalbe yerleşmesi, arızî kirden arınmasıdır. İkinci adı vüd’dür. Üçüncü lakabı aşktır. Muhabbetin aşırısıdır. (...) Kalbi kuşatan örtü gibidir. Dördüncü lakabı ise hevadır. Heva, iradeni sevilene yoğunlaşması ve kalpte ilk gerçekleştiğinde ona bağlanmasıdır.” (Fütûhât-ı Mekiyye, cilt: 8, çev.: Ekrem Demirli, Litera Yayıncılık, İstanbul 2008)

Hazretin bu tasnifinde kip yönünden de bir tashih vardır: Sevgi aşkın değil, aşk sevginin kipidir. Şeriat açısından uygun olan da budur çünkü, asıl olan Kur’an’da ve Hadislerde kullanılan terimlerdir. Bunlardan hareketle üretilen terimlerin sıhhati de mana bakımından onlara uygunluğuyladır.

Saîdüddin Ferganî, İbnü’l-Fârız’ın Kaside-i Tâiyye’sinin şerhinde, “Göz bebeğimin ayası sundu sıcak aşk şarabını. Kadehim de (sıradan) güzellikten daha yüce olanın yüzüdür.” mealindeki beytte yer alan, hub kelimesine kök anlamıyla değindikten sonra, ona tabi olarak “husn” kelimesini de şöyle açar:

“El-husn, yerli yerinde olmak, uyum ve ahenk demektir. Güzellik, kavram ve gelenek açısından dört çeşittir:

Birinci tür, duygularla ilgili olan hissi güzelliktir. Bu da (bütünü meydana getiren) parçaların ve uzuvların şekilleri, görkem ve parıltısı açısındandır. İkincisi akılla ilgili olan akli güzelliktir. Bu da kavranması akla bağlı olan, kavramlarla ilgili olan güzelliktir; adalet rahmet, mutlak uyuşma ve benzerleri gibi. Üçüncüsü, ruhla ilgili olan rûhânî güzelliktir. Bu da ahlaka has bir özelliktir. Dördüncüsü şeriat ile ilgili olan şer’î güzelliktir. Bu da şeriatı koyanın emirlerine uymak, cemaati terk etmemek, sahih iman ve benzerleri gibi dînî işlerle ilgili olan güzelliktir. Güzelliğin bu türlerinin tamamının zıddı için ‘çirkinlik’ (el-kubh) kelimesi kullanılır.” (A.g.e.)

Ferganî’nin sevgi ve güzellik kelimelerinin anlamlarını birbirlerinin içinden açması, konumuz olan Müslüman sanatçının sanat aklı esasında bizi sevginin, İslam sanatının temel unsurlarından biri olduğu hükmüne ulaştırır.

Bu hükümde sevgi aşk dahil itaat, uyum, saygı, şevk, şefkat, merhamet, hasret, hüzün, refik, ülfet, ünsiyet, sıdk, sadakat vb. ilahi, insanî, itikadi ve amelî terimlerin zarfı haline gelir ve bu manada insanın kendisine dönen zarf, sanatçıyı doğrudan özleri kendinde toplayan bir forma dönüştürür.

Kelamcıların “...Hakk’ın kula sevgisinin hayrı irade etmek, kulun Hakk’a sevgisinin ise O’na itaat etmek” olduğunu söylediklerini belirten William C. Chittick, bundan hareketle Müstemlî Buhârî’den şunu aktarır:

“İki sevginin arasındaki farkı bilip anladıktan sonra sevginin yaratılmışlar tarafından târif edilemez bir sıfat olduğunu anlaman gerekir. Sevgiyi târif eden hiç kimse sevginin kendisinden haber vermedi. Tersine yalnızca onun niteliklerinden, etkilerinden ve sevenlerin fiillerinden bahsetti.” (İlâhî Aşk, çev.: Ömer Saruhanlıoğlu, Kadir Filiz, Nefes Yayınları, İstanbul 2018)

Müslüman sanat aklının, emsallerine göre fark(lar)ını da burada aramak gerekir.

Mezkur akılda sevgiyle kaim olan sanat, kendi öznesini aşarak, şarinin emrinde bir mensubiyetin resmi haline gelir:

“Kişi sevdikleriyle beraberdir.”

#Kur'an
#Sanat
#Sevgi
4 yıl önce
Sanat sevgiye dâhildir
Güneş nereden doğar?
Ev ödevleri kâbus olmasın
Kara dinlilerle milletin savaşı
Trabzonspor için inatlaşın!
Mesleki ehliyet yetmiyor