|
Vakfe’de neye vâkıf oluruz
Vakfe, Hac esnasında
Arafat
’ta belli bir süre durmaktır ve aynı zamanda o duruşa verilen isimdir.
Arafat kimi rivayetlerde,
Hz. Adem
ile
Hz. Havva
’nın Allah tarafından affedilişlerinden sonra buluştukları ilk mekândır. Bu yönden bir adı da vuslat’tır.

Vuslat yani ilklerin birleşmekle, buluşmakla, varmakla evlatları için sılaya dönüştürdükleri yerde, şimdi salâta durmalarıdır.

Vuslatta sıla hasretinin giderilmesi, salâtta sılanın (ki bunlar aynı köktendir) gerçekleşmesi zaten vakfeyi gerektirir. Vakfe ise Arafat’ta ârifâne bir yönelişle kulluğun vukûfuna bitişerek, dua, zikir anlamıyla salâtın içine çekilir.

Öyle ki, konu kulluk, ibadet, dua, zikir, tavaf, salat, sıla, vuslat, Allah’ın işaretleri, Arafat, vakfe, bilgi ve bilmek, münâcaat, ricat, teslimiyet... olunca bu kelimeler arasında doğrudan ya da dolaylı kardeşlikler tahakkuk ederek; yüklem yüklendiren ve yüklenenle, isim isimlendiren ve isimlendirilenle bir tür halvete girer.

Umre maksadıyla Arafat’ı dört kez görmem nasip edildi ama vakfe’yi tecrübe etmedim. Bu bakımdan Tavaf’la ilgili konuşma cesaretimi, vakfe konusunda gösteremiyorum. Zaten şu ana kadar naklettiğim bilgiler de ilme’l-yakin olanlardır ki, sözü yine bundan devam ettirmem gerekir.

Ebu Hâmid el-Gazzalî
ile
İbn Arabî
’nin ilgili düşüncelerini çoğumuz biliriz ama
Mevâkıf
adlı eserin sahibi
Abdülcebbâr en-Nifferî
’nin ilgili düşüncelerini fazla bilmeyiz.
Yakın zamanda
Nurullah Koltaş
çevirisiyle,
Büyüyenay Yayınları
tarafından dilimize kazandırılan bu eserden, cahillerin ve nifak ehlinin yanlış yorumlamalarına maruz kalabilecek olanları atlayıp, onun Vakfe’yi tasavvufi planda esas almakla birlikte, Hac’daki vakfeyi / vâkıf’ı da kuşatmada mahir olduğunu belirterek, sözü tam ehline, en-Nifferî’ye bırakıyorum:

“Vakfe, ilmin membâıdır. Kim burada vakfe ederse, onun ilmi kendindendir; vakfe etmeyenin ilmi ise kendi dışındandır.

Vâkıf, tek bir hükme göre konuşur (nutk) ve susar (samt).

Vakfe, kıymetleri öğreten ve düşünceleri de silen
nûriyyettir
.

Vâkıf için olması dışında hiçbir daimiyet yoktur; daim olan dışında da hiçbir vakfe yoktur.

Vakfe, dünya ve ahiretin köleliğinden azad eder.

Vâkıf az kalsın beşeriyyet hükmünden uzaklaşacaktı.

Vâkıf, ilmin ve hikmetin tamamıdır; bu ikisini ancak vâkıf birleştirebilir.

Vâkıf, güvenilirdir ve güvenilir kişi de sırdaş addedilir.

Vakfe eden
ilmi
görür fakat
ma’lumu
göremez; yakaza ile perdelenir, gafletle perdelenişi gibi.
Vakfe
ma’rifetin
ruhu, ma’rifet
ilmin
ruhu, ilim de
hayatın
ruhudur.

Sabır, vakfe dışında her şeyin üzerine konmuştur; çünkü vakfe sabrın üzerine konmuştur.

Bela indiğinde, vâkıfın üzerinden gelip geçer, lakin ârifin ma’rifeti ve âlimin ilmi üzerine iner.

Vâkıf itilafla hurûç eder, tıpkı ihtilafla hurûç edişi gibi.

Bir kimse bir şeyin ilmini bilirse, onun bilgisi o şeye yöneldiğinin bir ilanı olur.

Vakfe ma’rifetin direğidir ve ma’rifet de ilmin direğidir.

Ârif bilir ve bilinir, vâkıf ise bilir ama bilinmez.

Vakfe kendinde zannın bulunmadığı ebedi yakîndir.

Vakfe, uzaklık (bu’d) ve yakınlığın (kurb) ötesindedir; ma’rifet yakınlıktadır ve yakınlık ise uzaklığın ötesindedir; ilim ise uzaklıktadır ve bu da onun hudududur.

Vâkıf’ın hükumeti onun susmasıdır (samt); arifin hükumeti onun konuşmasıdır (nutk); alimin hükumeti ise onun bilgisidir (ilm).

Vakfe, söylenebilenin ötesindedir; ma’rifet ise söylenebilenin nihayetindedir.

Vakfe
kevn
in ateşidir; ma’rifet ise kevnin nurudur.”

Yukarıdaki tasavvufla vurgumu, Mevâkıf çevirmenden şu notla teyit etmeliyim:

Mevâkıf
’ın başlıca temasını, Nifferâ tarafından mahirane bir şekilde ele alınan ‘vakfe’ mefhumu oluşturur. Ancak Nifferî tarafından dile getirildiği şekliyle
vakfe
, tasavvuf literatüründe daha sonradan farklı biçimlerde formülize edilen
vakfe
den bir miktar farklıdır. Istılahta iki makam arasında durup önceki makamdan eksik kalan yönlerin tamamlanışı ve gelecek olan makama dair malumat edinme şeklinde özetlenebilecek genel tarife mukabil, Nifferî’nin ısrarla üzerinde durduğu vakfe daha büyük bir vizyonu ifade eder. Dolayısıyla
tevbe
den
rıza
ya geçiş gibi olmayıp
fena
dan
beka
ya geçiş gibi daha kapsamlı bir husustur.”
Ben de bu son cümledeki belirlemeye istinaden, Nifferi’nin
vakfe
sini, Hac’daki vakfe gibi okudum, çünkü Hacc’ın, vakfenin ve vâkıfın böyle olduğuna inanıyorum.

Böyle bilmeyenin Hacc’ının ne olduğunu ise bilmiyorum.

#İbn Arabî
#Vakfe
#Hz. Adem
7 yıl önce
Vakfe’de neye vâkıf oluruz
Boş yerleri doldurmak
‘Ve toprak bağırmadıkça kesilen bir kurban gibi’
İngiliz Yahudi medeniyetinin ölümü kimin eliyle olacak?
Ey iletişim!..
Sıkılaştırmanın reel kesim üzerindeki etkileri giderek belirginleşiyor!