|
kitaplar ve hâtıralar

sevgili okuyucularım; ömrümüzün dörtte biri ile üçte biri arasında değişip duran bir bölümünü uykuda geçirdiğimiz mâlumdur.. küçüklüğündenberi kitapla haşırneşir olmuş bir kişinin uyku dışında geçen vaktinin en az üçte birinin, (bazıları için yarısının) kütüphanelerde veya evdeki kitaplar arasında geçtiğini kabul edebiliriz.. bendeniz de uyku dışı vaktinin ortalama en az üçte birini kitap mekânlarında yahut kitaplarla sarmaşdolaş bir halde geçiren kitap hastası bir âdem olduğumu itiraf etmeliyim.. bu hal bir bahtiyarlık, yeni tâbirle mutluluk mudur, yoksa hayatın başka nimetlerinden mahrumiyet midir, yaşamayı hayal ve düşünce faaliyetine hapsetmek midir; yoksa gerçekleri kurcalamak veya kucaklamak mıdır, fikir, mânâ, sezgi ve duygu kanallarıyle güzelliklere acı ve tatlı hakikatlere yaklaşmak mıdır, ben bu hususları şimdilik sevgili okuyucularımın zevkine, idrakine ve telakkîlerine bırakıyorum..

söze kitapla girişimin sebebi, istanbul kütüphanelerinin en mükemmeli olan bağlarbaşı''ndaki “isam” araştırma kitaplığında edebiyatla ilgili bazı kitapları karıştırırken bir müellifin, iki meşhur şaire imzalanmış iki ayrı kitabına rastlamış bulunmamdır.. birisinin ilk sayfasında “yirminci asır türk şiirinin en büyük zirvelerinden biri olan fâruk nâfiz çamlıbel''e hayranlık ve saygı ile 28.VII.970” yazılı.. altında da prof. kenan akyüz imzası..

aynı kitabın başka bir nushasında da “ağabeyim orhan şaik gökyay''a....” diye başlayan bir takdim cümlesi var.. altında da yine kenan akyüz imzası..

değişik baskılarını karşılaştırmak için iki nushasını elime aldığım kitap, ankara üniversitesi yeni türk edebiyatı kürsüsü profesörü tarafından hazırlanan “batı tesirinde türk şiiri” isimli büyük eserdir..

edebiyatımızın üç mümtaz (seçkin) ismini ayni anda hatırlamak beni yine eski hatıralara götürdü.. çok değil daha üç beş yıl evveline kadar kütüphanelerde karşılaştığım kenan akyüz''le 1960''lı yıllarla 70''li yılların başlarında “milli eğitim bakanlığı''nın çağdaş türk yazarları komisyonu” azâsı olarak birlikte çalışmıştık.. istanbul toplantılarına tâ ankara''dan gelindi.. çoğu zaman da ahmet muhib dranas''la birlikte gelirlerdi.. bazen de yayımlar genel müdürü kemal or, daha sonra da onun yerini alan enver esenkova bu ikisini ankara''dan makam arabası ile getirirlerdi.. adını andığım bu 6 kişinin hepsi de şimdi öbür âlemde ebedî uykularını uyumaktadır.. hattâ adından bahsettiğim komisyonun diğer üyeleri mehmed kaplan, muharrem ergin, nihad sami banarlı, tarık buğra, faruk kadri timurtaş, ahmet kabaklı, gibi türk dili ve edebiyatının parlak isimleri de öbür âlemin sâkinleri arasına karışmışlardır..

orhan şaik gökyay''la toplantılarda, konferanslarda zaman zaman karşılaşırdık.. seksen seneyi aşan ömrünün son zamanlarında beyazıt''ta karşılaşmış ayaküstü epeyi konuşmuştuk.. daima, dinamik, canlı, hareketli olmuştur.. “destursuz bağa girenler” adıyla kitaplaştırdığı edebî ve ilmî tenkidleri; sanat ve edebiyattaki titizliğini ve acımasızlığını gösterir..

banarlı ile eski dost olmalarına, ayni felsefe ve dünya görüşüne mensup bulunmalarına rağmen, aralarına bir rekabet ve gurur duygusunun karışmasına engel olamamışlardı.. nihad bey''in en sert kelimelerle bana ondan şikâyet ettiğini hatırlıyorum.. ikisi de yüksek öğretmen okulu ve eğitim enstitüsünde hocalık yaptılar.. nefsanî duygular, bundan mı kaynaklanıyor.. yoksa dile edebiyata dâir görüş ayrılıklarından mı geliyor, tayin edemiyorum..

faruk nafiz, komisyon''un başkanı nihad sami banarlı''nın yakın dostu idi.. M.E.B. bizim komisyonun kararıyle şiirlerini “han duvarları” adı altında yayınladı.. komisyonun mesaisi “ilim ve san''at yayınları başkanlığı” bürosunda cereyan ederdi.. başkanlık görevi de bu satırların yazarına yüklenmiş bulunuyordu.. o sebeple başkanlık bürosu, birçok şair, yazar, yazı ve edebiyat dostu ile dolar dolar boşalırdı.. kitabının basımı dolayısıyle faruk nâfiz çamlıbel de bir gün büroya geldi.. koltuğuna yerleştikten sonra, odacım durdu''ya yaptırdığım kahvesini içerken aklıma nereden geldi, bilmiyorum: “üstadım” dedim, “siz bir aşk şairisiniz.. nedir allahaşkına, bu aşk denilen şey, herkesin dilindedir.. nedir bunun mahiyeti?”

rahmetli şâir.. bir an durakladı ve gülümsedi.. “osman bey, osman bey” dedi “o bir keşiftir, bir keşif olayıdır.. ruhlarının frekansı birbirine eşit iki kişinin birbirini keşfetmesidir.. insanın başına, ömründe ya bir kere ya iki kere, haydi bilemedin 3 kere gelir.. 4''ncüsü yoktur..” demişti..

siz ne dersiniz.. şair doğru mu söylüyor.. yoksa bu; uçuk, kaçık, hayalperest insanların işi midir?. ezelî, ebedî mutlak aşkla ne ilgisi vardır? ondan bir parça mıdır, ona akrabâ mıdır, yoksa insanın kendi içinde oynadığı bir oyun, bir hastalık mıdır? biraz da siz düşünün bakalım..

vaktiyle gazeteciliğimin hızlı gençlik zamanlarında görüştüğüm bilgeler değişik şeyler söylemişlerdir.. vasfi rıza zobu, o bir hastalıktır, derdi.. eski başbakanlardan sadi ırmak ise; aşk, hastalıkları bile tedavi eden bir güçtür demiştir.. malum, kendisi fizyoloji profesörüydü..

görüyorsunuz; insanoğlunun başına musallat olan bazen acı, bazen tatlı tezahür eden bu belâ hakkında rivayet muhteliftir.. galiba insanoğlunu kökten, temelden alâkadar eden meseleler hakkında insanların düşündükleri birbiriyle hep çelişip duruyor.. biri, ötekini ya iptal ediyor yahut takviye ediyor: bir cümbüştür gidiyor.. hepimiz o cümbüşün acemi veya usta birer oyuncusu olduğumuzun farkında mıyız, dersiniz..

not: tanınmış isimlerin, özellikle edebiyatçıların ömürlerinin sonuna doğru kitaplarını kütüphanelere armağan ettikleri bilinmektedir.. faruk nafiz çamlıbel''le orhan şaik gökyay''ın da kitaplarını isam kütüphanesine armağan ettikleri, bu sebeple kendilerine imzalanan bazı kitapların adı geçen kütüphane raflarında bulunduğu anlaşılmaktadır..

16 yıl önce
kitaplar ve hâtıralar
Tebrikler şampiyona
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü