|
Hey Adorno sahne senin!

Lafı dolandırmaya hiç gerek yok. Bir avuç elitist, devletçi, jakoben, bugüne kadar ''devletin de milletin de sahibi benim'' diyerek tafra sattı. Kimsenin gıkı çıkmadı. Çünkü devlet de millet de başka şeylerle uyuşturulmuş, düştüğü kuyudan çıkmaya çalışıyordu. Düzen böyle devam edecek, ''siyasi iktidar'' sürekli farklı renklere bürünmüş bu güruhun elinde olacak, her şeyi kendileri dizayn edecek, hizaya getirecek zannettiler, olmadı. Hırçınlıklarının asıl nedeni bu.

* * *

Yıllarca kültür-sanat gazeteciliği yaptım. Yüzlerce yazar, şair, tiyatrocu, sinemacı tanıdım. Görüştük, biliştik. Haklarında yazdım, eleştirdim, tanıtımlarını yaptım, söyleşilerini yayımladım. Bir kere bile, örneğin Cumhuriyet Gazetesi''nden kültür-sanat şefi arkadaşımın bir ricama karşılık bana söylediği ''Ben Cemil Meriç etkinliğine sayfamda yer vermem. Meriç''e –bile- hizmet etmem'' yobazlığını göstermedim. Pergelin sabit ucu daima bu toprağın değerleri havzasında, diğer ucu ise farklı inanç, düşünce, akım, kültür vs. harmanında dolaştı. Böyle de olmalıydı.

* * *

İstanbul Şehir Tiyatroları ile başlayan tartışmalara, bu köşede ve hafta içinde birkaç televizyon kanalında aklımın erdiği, dilimin döndüğünce katkı sağlamaya çalıştım. Hay, dilimi eşek arısı sokaydı da, keyfi zaten kaçmış ağaçların dallarını bir de ben silkelemeyeydim.

Eski bir genel sanat yönetmeni abimiz/dostumuz aradı; ''Sen de mi tiyatronun özelleşmesini istiyorsun? Sen de mi birçok arkadaşımızın bankamatik memuru olduğuna inanıyorsun? Sen de mi birçok yandaş gibi kapağı tiyatroya atmaya çalışıyorsun?'' yollu sitemde bulundu.

Onu iyi tanıyorum. Muhtemelen siz de... Yaptığı işlere şapka çıkardık yıllar yılı. Rol aldığı oyunlara, yönettiği çok kıymetli projelere...

Derdimi bir kez daha anlatmaya çalıştım, dinlemedi.

Yinelemekte fayda var: Elbette ve kesinlikle tiyatro tartışmasının bir kenarına ilişip ikbal peşinde koşmuyorum. Tiyatroyu çok severim; hatta sinemadan çok daha değerli olduğunu düşünürüm ancak tiyatroyu bilmem.

''Tiyatro klanı''nı eleştirirken onlara toplum vicdanına ve ''empati''ye davet ettim. ''Hayatınıza dahil etmediğiniz, burun kıvırdığınız ve artık yosun tutmaya başlayan fanusunuzun içinde iken görmediğiniz halkın sizden alacağı var'' demeye getirdim.

Adorno gibi ''Yanlış hayat, doğru yaşanmaz'' dedim...

* * *

Peki, şimdi ne oldu?

Perde iyice aralandı. İzleyiciden sadece birkaç karış yukarıda duran sahnenin tozu dumana karıştı. Değdi mi?

Sorunun çözümü çok basitti oysa... Bir tarafta Beckett, Ionesco, Barthes varken diğer yanda Halit Fahri Ozansoy, Sabahattin Kudret Aksal, Haldun Taner yine olaydı. Ama bu isimlere Necip Fazıl Kısakürek, Nazım Hikmet, Memet Baydur, Cahit Zarifoğlu, Hasan Nail Canat, Turgay Nar, Tuncer Cücenoğlu daha adil bir dikkatle ilave edileydi. Ve dahası, yepyeni isimler ve güçlü projeler üretileydi...

* * *

Şehir Tiyatroları, bir kamu görevi yürüten İstanbul Büyükşehir Belediyesi''ne bağlı, bu gerçeğin altını kalın bir kalemle yeniden çizmek gerek.

Belediyenin niyetini okuma kudretine sahip değilim. Ancak, Darülbedayi''den günümüze İstanbullu tiyatroseverlere hizmet veren, sahnesini dev isimlere açmış Şehir Tiyatroları 100. yılına darbe artığı bir yönetmelik yerine daha çağdaş ve ''kucaklayıcı'' bir programla taşınmalı.

Şehir Tiyatroları, içi boşal(tıl)mış, tamamen güncel siyaset ve ideolojik kamplaşmanın merkezi haline getirilmiş bir kurum olmayı hak etmiyor.

Sanat Konseyi veya Edebi Kurul... Yeni yapılanmanın adı ne olursa olsun, belediyenin hedefi daha katılımcı, daha demokratik bir tiyatro yönetmeliği ve yönetiminin oluşturulması olmalı.

* * *

2009''da yüzde 71, 2010''da yüzde 69, 2011''de yüzde 59 ve 2012 sezonun başından bu yana yüzde 56''lık izlenme oranını tiyatro yönetimi kendine sormalı, hesap vermeli, ''sokak tiyatrosu'' oynamak yerine şapkayı önüne koyup belediye bürokrasisi ile bu meseleyi tartışmalıydı.

Yeni yönetmeliğe ''12 Eylül döneminin bile layık görmediği'' bir yönetmelik eleştirisi getirenlerin darbe döneminde 1402 ile tiyatrodan atıldıklarını, eleştirdikleri yönetim tarafından 1994''ten sonra yeniden ramp ışıklarının altına döndüklerini unutmamaları gerekirdi...

Ben, Haluk Bilginer kadar agresif değilim. ''Yetkim olsa Devlet Tiyatroları''nı bugün kapatırım'' demiyorum. Devletin sadece uzaktan destek vermesini, sponsor olmasını istiyorum, o kadar...

Rusya''da, Hollanda''da, İtalya''da, Almanya''da, Avusturya''da, İngiltere''de ve Fransa''da olduğu gibi... Bunun mümkün olduğunu düşünüyorum. Galiba, bu sefer olacak da...

12 yıl önce
Hey Adorno sahne senin!
Neden Şimdi?
Tevhid risalesi yazan Milli Eğitim Bakanı
Bir Başka Mesele: Kadın ve erkeğin ince ayarları bozuldu
Omelas’ı bırakıp gitmeyenler..
Tek bir zamana/ tarihsizliğe hapsedilmeye başkaldıran adam: Kadir Mısıroğlu