-Maliki’nin mezhepçi ayrımcılıklarından yılmış Türkmenlerin yaktığı isyan ateşinden doğduğu söylenen ve her seferinde Sünni kimliğine vurgu yapılan IŞİD’in, muhalif olan herkesi ve dolayısıyla onbinlerce Sünni vatandaşını öldüren Esed rejimiyle bir sorunu olmadığı gibi; Suriye’deki petrol bölgelerinden elde edilen gelirle semirdiği de sır değildi. Bu nasıl Sünni isyanıysa, IŞİD’in İsrail Filistinlilerin tepesine bomba yağdırırken yaptığı da, İsrail’e tehditler savurmak değil, ama o mezhepten ama bu mezhepten tavuk gibi Müslüman boğazlamaktı.
-Ama Esad’ın zalimliklerine Peygamber sabrı gösterenler, Türkiye’yi, -en yetkili ağızlardan IŞİD’in yaptığının vahşet olduğu bin kere filan deklare edilmesine rağmen- kullandığı cemaat maşasıyla IŞİD’e yardımla suçlamaktan geri durmadı. Suriye’de yüzbinlerce ölüye gösterilmeyen dünya kamuoyu ilgisi, IŞİD’in Kobani’ye yaptığı saldırıya tahsis edildi. Kobanili kadınların elde keleşli pozları, övgü dolu fotoğrafaltı yazılarıyla ABD basınını süsledi. Suriye konusunda tıpkı diğerleri gibi kahredici bir suskunluğa bürünen Almanya da, Kobani’ye silah desteği göndereceğini açıkladı. Oyun kurucuların bu taşıyla, iki kuş vurulacak, Kürtler Kürdistan rüyasına yatacak ama mezhep savaşı kabusuyla uyanacak, hem de Türkiye cezalandırılmış olacaktı. Ne mutlu ki, bu –kısmen- tutmadı.
-Bu arada IŞİD üzerinden oluşturulan algıyla sadece İslamofobi beslenmedi, mezhepçilik de körüklendi. Bu ayrımda Batı kamuoyunun durması gereken saf da –Eh IŞİD vahşeti sünniliği temsil ediyorsa- sünni karşıtı cephe olarak yapılandırıldı.
-Şimdi Suriye ile müzakere denilerek aslında İran, Lübnan, Suriye ve hatta Irak ve kısmen Yemen üzerinden düzenlenen yeni Şii blogunu, Türkiye’yi yola getirme sopası olarak kullanıyorlar. Darbelenmiş bir Mısır, terörle boğuşan-istikrarsız bir Afganistan-Pakistan hattı; devrim süreci sona erdirilmiş bir Yemen, ayağa bile kalkamayan bir Libya ve seçim sonuçlarını gördüğümüz bir Tunus. Elde kalan ise sadece devrimlerin ülkeye sıçramasından çekindiği için Mısır’daki darbeyi desteklemiş ve Yemen’de de, devrim ihtimali karşısında el mahkum İran’ı tutmuş bir Suudi Arabistan.
Oysa Suudi Arabistan da tıpkı Türkiye gibi net bir şeklide bölgedeki olası mezhep çatışmalarının karşısında duruyor, durması gerekiyor. Suudi’lerin yeni yönetiminin Türkiye ile giderek düzelen ilişkileri de, bu yüzden daha anlamlı hale geliyor. Küresel oyun kurucuların, Ortadoğu’da mezhepçiliğe oynarken, Suudi Arabistan-Türkiye ittifakından olması da sözkonusu yani... Ve hiç de yabana atılır bir ihtimal değil bu…