|
Bir söylem mevzisi: A-Ke-Pe

"A-Ke-Pe mi? Ak Parti mi?" tartışması, mebzul miktardaki "aman canım ha öyle, ha böyle, ne farkeder"ciye rağmen önemliydi. Tamam başta, koskoca Başbakan''ın böylesine tali görünen bir mevzuya, hem de böyle celalli, "edepsiz"li bir hızla giriş yapması, bana da son derece tuhaf göründü.

İsteyen istediğini söylesindi, sonuçta bir Başbakan''ın bu konuya kafayı fazla takmış izlenimi vermesi, zafiyet görüntüsüne neden olabileceği gibi; hassasiyet nokta ve eşiklerinin bunca açık edilmesi, bırakın kar etmeyi, zarar hanesine sayı ekletecek taptaze mukavemetlere neden olabilirdi. Oldu da.

Ama, Balçiçek Pamir''in de önceki haftaki yazısında doğruladığı gibi, CHP çevrelerinde bir dönem "AK Parti diyenler laik değildir" şeklinde bir söylemin dolaşıma sokulduğunu ve böylelikle bireyler üzerinde yaptırım mekanizmalarının çalıştırıldığını bilirse, mevzunun o kadar da "kıl-tüy değersizliğinde" olmadığına uyanıyor insan.

Söylem dendiği anda, elimizden tutan ilk düşünür olan Foucault''nun bu konuda ilginç tespitleri var. Dilin asla masum olmadığını ifade ederek başlar Foucault, postmodern dünyayı tanımlamaya. O''na göre, söylemler ve pratikler güç kanallarıdır.

"Sürekli değişen bir ittifaklar ağı olarak güç" ifadesiyle, gücün de direnişin de ancak söylemler vasıtasıyla varolabileceğini, yani söylemleri kontrol edenlerin aslında gücü elinde bulunduranlar olduğunu ifade ederek devam eder konuşmaya Foucault.

''Monark''ların mutlak gücü temsil ettiği düşüncesi artık uzak bir tevatürdür O''na göre, monark diye bir şey kalmadığı gibi, mutlak güç diye bir şey de yoktur artık, her şey gibi o da parçalanmıştır. Ve kimini sevindirecek, bazısını üzecek yeni haberi şudur: Güç, söylemini en iyi kuran ve o kurulmuş söylemde en fazla inat edenindir, başkasının değil. Sadece Foucault değil üstelik, hatırı sayılır hiçbir postmodern teorisyen bu konuya ilgi duymaktan kaçmayı başaramaz.

O halde Başbakan''ı bu kadar öfkelendiren "A-Ke-Pe" kararlılığının sebebi, hükümetin gücünü ve meşruiyetini tanımama, tanımak zorunda olsa bile, o güce ve meşruiyete itiraz etme, muhalefet etme, mukavemet etme ve direnme "söylemi"ni benimseme güdüsünden kaynaklanıyor. AK Parti''ye "Ak" dememe, O''nu temizlik, arılık, duruluk simgesiyle yan yana getirmeme refleksinden yani…

Buna itiraz edenler çıkacaktır, "herkesi CHP''li sanmayın" filan diyenler de bulunabilir. Ama bu kadar belirgin bir ayrışmayı başka hiçbir argüman açıklamıyor. Sonuçta Ergenekon''a dair yüzlerce maddi kanıta rağmen, kamuoyunun en azından bir bölümünün bilinçaltına, "Ya böyle bir örgüt hiç varolmadıysa, bize anlatılanlar hikayeyse, masalsa…" şüphesinin tohumları atılabildiyse bunun nedeni, yanılsamanın hakikate, imajın gerçeğe açık ara galip gelmesine neden olabilen söylemin gücüdür. Bu güçle, söylemler/pratikler ikilisi elele vererek kamuoyunun bilincini iğdiş etmiştir. Artık geçmiş olsundur.

Buna katılmayanlar "kim takar Foucault''yu" diyebilir.

O halde şöyle devam edeyim:

Katıldığım bir programda sıramın gelmesini beklerken bir konuşmacıyı dinliyordum; konuşmacı Hindistan''ın başkenti olan -Hintlilerin kullandığı isimle- "Mumbai"ye, "Bombay" dediği anda yandaki konuk tarafından ayarı aldı ve "Mumbai" demesi konusunda uyarıldı.

Bombay İngilizlerin kullandığı bir isimdi, sömürge çağrışımı yapıyor, uzaklığı ve mesafeyi temsil ediyordu. Dışarıdan bakanın, dışarıdan bakmasının kanıtıydı. Lutfen ama lutfen biraz ''kültürel rölativizm''di, azıcık hassasiyetti… Biz Hindistan''a "Atlantik''e kıyısı olan, ortasında yeldeğirmenleri dönen ülkelerin sarışın ve cahil insanları gibi mi bakmalıydık?". Yakındığımız bir kaderi neden başkasına tatbik etmeliydik? Oryantalizmin bu kadarına da pesti.

Evet, aslında haklıydı. Kurumlara, kişilere, ülkelere, insanlara kendilerinin tercih ettiği isimler dışında, talepleri ve istekleri hilafına, benimsemedikleri sözcüklerle hitap etmek, hem meseleyi politik zemine çekiyor, hem ağır bir ayıba, sinir bozucu bir hale dönüştürüyordu.

Foucault ne derdi bu duruma bilemem ama Allahtan Başbakan, "A-Ke-Pe kadar başınıza taş düşsün" demedi.

15 yıl önce
Bir söylem mevzisi: A-Ke-Pe
Bir Başka Mesele: Sistemi psikiyatr ve psikologlar bozdu
Niçin Diyanet
Bi şey yapmalı!
Hayallerin ötesinde yaşanan bir zaman dilimi
Zengin millet fakir devlet