|
Sacit Kayasu"nun tuhaf hikayesi

Sacit Kayasu''nun adını kaçınız biliyor, bilmiyorum. Ama niyetimi iyi, elimi yüksek tutmak isterim. Çünkü zihniniz, Türkiye''de yaşanmış ya da yaşanmakta olan adaletsizliklerin, hukuksuzlukların, yanlışlıkların peşinden giden, en azından kaydını tutan türden cins bir zihinse, Sacit Kayasu''nun hikayesini biliyor, en azından adını duymuş olmalısınız.

Biz yine de anlatalım; Sacit Kayasu, 2000''den 2003 yılına kadar Adana''da bulunmuş bir Cumhuriyet Savcısı''ydı. Di''li geçmiş zaman kipi kullanıyorum, çünkü kendisi artık savcı değil. Uzun yıllar boyunca bırakın savcılığı avukatlık bile yapamadı. Avukatlık mesleğini icra hakkını ise, yaklaşık bir yıl önce kazandı. Peki, Kayasu''nun kariyeri neden başladığı noktadan geriye doğru ilerledi? Neydi O''nun mesleki sürecinin Benjamin Buttonvari tuhaf bir seyir izlemesine neden olan?

Kayasu''yu geçtiğimiz Pazar günü Ülke TV''de yayınlanan programımda, vicahen tanıdım. Konu, Kenan Evren''in sorgulanması, bu vesileyle 12 Eylül''le hesaplaşma ihtimalinin belirmesi, işkencecilerin yargılanıp yargılanmayacağıydı. Sacit Kayasu ise, 12 Eylül 1980 darbecilerinin yargılanması amacıyla bir iddianame hazırlayan ve bu yaptığı nedeniyle önce açığa alınıp, üç yıl sonra da, Genelkurmay Başkanlığı''ndan Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu''na giden şikayet sonrası meslekten ihraç edilen eski bir savcıydı.

İkincisi, bugün Evren sorgulanabiliyorsa, bunun sebeplerinden biri de O''ydu. Çünkü Kayasu''nun hazırladığı iddianamenin tarihi 28 mart 2000''di ve 12 Eylül darbesinin 20 senelik zaman aşımınından yargı dışı kalmasını durduran da, bu zamanlama oldu. Bu sayede, teorik olarak darbe ve sonrası sıkıyönetim döneminde yapılan zulumleri yargılayabilme ihtimali belirdi.

Bu nedenlerle programa davet ettiğimiz Sacit Kayasu, geldi, hikayesini anlattı; Ödemiş Savcısı''yken işkence edilerek öldürülen bir erkeğe ait cesedin ''Yeşil'' kod adlı Mahmut Yıldırım''a ait olduğunu iddia etmiş, soruşturma sürerken Adalet Bakanlığı tarafından Adana''ya atanmış. Kayasu, meslek hayatının sonunu getirecek olan, 1980 darbesini gerçekleştiren Kenan Evren ve darbeci arkadaşları hakkındaki iddianameyi de, 2000 yılında, Adana Cumhuriyet Savcısı olarak görev yaparken tazim etmiş.

Ama Sacit Kayasu''nun anlattıkları bunlarla sınırlı değil. İddianame''yi teslim etmesinin hemen ardından Adliye''deki odasına girememesi için kapısının kilidinin değiştirilmesinden, gazetecilerin yaklaşmaması için evinin önüne polis yerleştirilmesinden, HSYK tarihinde bir ilk olarak üç yıl boyunca açıkta tutulan tek savcı olmasına kadar pek çok ayrımcı muameleye maruz kalmış, ama bundan daha can acıtıcı şeyler de var.

İki kulağındaki işitme cihazına rağmen, konuşulanları çok zor duyabilen Kayasu, bunun sebebini şöyle açıkladı mesela: “Açığa alındıktan sonra, üç yıl boyunca evde oturdum. Kahvehaneye giden bir insan değilim. Eşim ve çocuklar sabah iş ve okul için çıkıyorlardı evden, akşama kadar tek başıma oturuyordum. Üç yıl boyunca kapımı kimse çalmadı, hiçbir arkadaşım arayıp sormadı.” Sacit Kayasu''nun yalnızlaştırılma süreci kulağını zedelemek yoluyla somutlaşmış. Şaka gibi ama gerçek, kulağındaki problem işitme kaybı değilmiş, kulak sese yabancılaşmış, duymayı unutmuş; en azından doktorunun teşhisi buymuş.

Hikaye bununla da sınırlı değil: Kayasu, 2003 yılında meslekten atılmadan önce, emeklilik hakkını elde ettiği için, ihraç edilmeden önce emekliliğini talep etmiş ve emekli olmuş. Daha sonra AİHM''de kazandığı dava sonrası avukatlık yapmak istemiş, ama Kayasu''nun talebi İstanbul Barosu tarafından reddedilmiş. Daha sonra Barolar Birliği''ne itiraz edip en azından avukatlık yapabilme ehliyetini geri kazanmış ve şimdi İstanbul Barosu''na kayıtlı olarak avukatlık yapabiliyor.

Ama, bu yeterli mi? Bugün geldiğimiz noktada, Evren sorgulanabildi ve sırf bu bile milyonlarca darbe mağdurunun içinin yağlarını erittiyse, bu ortak mutluluğun sebeplerinden biri de Sacit Kayasu''dur.

O halde şu soru cevap bekliyor: “Madem ki, HSYK''nın yapısı eskiye oranla demokratiktir; madem ki, benzer bir haksızlığa uğrayarak ihraç edilen “Şemdinli Savcısı” Ferhat Sarıkaya, kendisine yapılan iade-i itibar sayesinde mesleğini icraya devam etmektedir; madem ki, HSYK emekli savcıları yeniden görevlendirebilir; peki Sacit Kayasu neden hala sürünüyor?”

O, mesleğine bu şekilde veda etmiş olmayı hala içine sindiremediğini söylüyor.

Haksız mıdır efendim. Değildir ve Türkiye''nin O''na şöyle gürül gürül, ağız dolusu ve avaz yettiğince bağırılarak söylenmesi gereken bir özür borcu vardır. Bu borcun ödenmesi ise, ancak iade-i itibarla mümkün olabilir.

Neden mi? Çünkü bugün, “Kenan Evren yargılansın” demek artık zararsız, gayet sevimli bir demokrasi talebidir; ama bundan 11 yıl önce, bin yıl sürmesi öngörülen 28 Şubat''ın en cafcaflı yıllarında, “12 Eylül darbecileri yargılansın” diye ortaya çıkmak cesaretti. Üstelik, cesaretinin bedelini “görevini kötüye kullanmak” ve “askeri kuvvetleri tahkir ve tezyif etmek”le suçlanıp mesleğini kaybederek ödeyen bu savcının yalnızlık cezası bugün hala sürüyor.

İster savcılığa devam etsin, ister kırgınlığı ağır bassın, mühim değil. Mühim olan, ilgili kurumun Sacit Kayasu''ya itibarını iade etmesidir. Kenan Evren''in yaptıklarının bedelini ödeyeceği korkusuyla tir tir titremesi gerekirken, kendisini sorgulayan savcıdan izin isteyip tatile gittiği bir ülkede, bu görev haniyse farz-ı kifayedir.

Ve bu farz-ı kifayeyi yerine getirmeyen, yıllardır süren bu zulme ortak olmuş sayılacaktır.

13 yıl önce
Sacit Kayasu"nun tuhaf hikayesi
Siyasette yumuşama: Mümkün mü?
Genç kimdir?
Başkan Erdoğan soykırım davasının müdahili olarak ABD’ye gidecek mi?
Özgürlüğün otoriterliği karşısında Filistin taraftarı öğrenciler
Gazze ışığında üniversitenin misyonu