|
Türkiye"nin laikliği ve demokrasisi örnek olabilir mi?

Sayın Başbakan Tayyip Erdoğan''ın Kuzey Afrika gezisi siyasal ilişkiler açısından güncelliğini yitirdi. Ancak o gezide Başbakan''ın dile getirdiği cümleler önemini korumaya devam ediyor. O konuşmanın laiklikle ilgili bölümüne daha önce değinmiştik (18 ve 22 Eylül ''11 tarihli yazılar). Gezinin Tunus ayağında dile getirilen demokrasi hakkındaki görüş de üzerinde durulmayı hak ediyor.

Ancak bir kere daha belirtelim ki, Sayın Başbakan''ın dile getirdiği görüşler onun pratik amacıyla, şimdi bizim burada üzerinde durduğumuz teorik amaç farklı hedefleri istihdaf ediyor. Biz, Sayın Başbakan''ın göz önünde bulundurduğu pratik hedefler açısından değil, fakat ele aldığımız konunun teorik temeli açısından konuyu değerlendiriyoruz ve konunun pratik hedeflerini ele aldığımız bağlamın dışında tutuyoruz.

Bu ihtirazî kayıtla konuya girelim. Sayın Başbakan Tunus''ta, konuşmasının başında laikliğe vurgu yaptıktan sonra demokrasiye değiniyor ve gazetelere yansıdığı kadarıyla şunu söylüyor: “Tüm bunların yanında hepsinden önemlisi Tunus, şunu ispat edecektir; İslam ile demokrasi yan yana olabilir. Türkiye halkının yüzde 99''u Müslüman olan bir ülke, biz rahatlıkla bunu yapabiliyoruz, bir sıkıntımız yok. Oldu ve oluyor, demek ki olabilir. Farklı yaklaşımlar ortaya koymak suretiyle bunun önünü kesmeye gerek yok...”

Burada da cümleleri tek tek analiz etmeye çalışalım.

Konuyla ilgili ilk cümle: “Tunus, şunu ispat edecektir; İslam ile demokrasi yan yana olabilir.”

Demokrasi ile İslam gerçekten yan yana olabilir mi?

Bizim buradaki mülahazalarımızın kabul görmesi için öncelikle demokrasi hakkındaki önyargılarımızın bir an için paranteze alınmasını tavsiye ediyoruz.

Demokrasinin temel (özsel, cevher) ilkesi, halkın egemenliğine dayanan bir yönetim biçimi olması gerçeğidir. Arkasından diğer şeklî şartlar gelir, onlar da: 1. siyasal katılım, 2.seçim, 3. çoğunluğun azınlık üzerinde, azınlığın çoğunluk üzerinde hükümranlık kurmasının önlenmesi, 4. kişi hak ve özgürlüklerine riayet edilmesi, 5. farklı düşüncelerin serbestçe ifade edilmesi, örgütlenebilmesi, 6. çoğunluğun kararlarına toplumun uyması; azınlık haklarının korunması.

İmdi, egemenliğin bir mercide (burada halkta) bulunması, o merciin yasa yapma yetkisini uhdesinde bulundurması anlamına gelir. Tam da bu noktada, demokrasinin kaçınılmaz bir başka özelliği devreye girer, o da, demokrasinin bir yönetim biçimi olduğu kadar, bir düşünme biçimi de olması keyfiyetidir. Bu düşünme biçimi ise seküler (dünyevî) ve profan (kutsal muhteviyatından boşandırılmış) bir içerik gerektirmesidir. Bu durum, yasa yaparken referans noktası olarak seçilecek adres bakımından ön alır. Referansın adresi vahiy mi olacak, yoksa beşeri ilişkilerin gerektirdiği çıkar mı? Eğer aslolan demokrasi ise beşerî ilişkilerin gerektirdiği çıkar bağlantısı, İslam esas alınıyorsa vahiy referans noktası olacaktır. İşte, dananın kuyruğunun koptuğu yer burasıdır. Vahiy esas alındığında yapılacak yasanın onun ilkelerine uygun olması beklenecektir.

Ancak burada, Müslüman olup da, aynı zamanda demokrasiyi biricik ve kaçınılmaz bir almaşık olarak kabul edenleri hayal kırıklığına uğratmak istemem. Yani demokrasinin yukarıda saydığımız şekil şartlarının tümünün münhasıran demokratik yönetim biçimine mahsus özellikler olduğu kabulü yanlıştır. Bu özellikler aynıyla İslamî yönetim biçiminde de geçerlidir. Fakat konu Türkiye özelinde irdelendiğinde işlerin çatallaştığı da fark edilmelidir.

Öte yandan, demokrasinin bir başka kaçınılmaz özyapısından bahsedilir, o da, demokrasinin AÇIK TOPLUM özelliğini göstermesidir. Açık toplumdan maksat: 1. meselelerini tartışarak (istişare ile) çözen, 2. özeleştiriye açık, 3. yönetime kişilerin katılımının sağlandığı bir siyasal yapılanma ise, bu yönetim biçimi en arı haliyle İslamî yönetimde gerçekleştirilmiştir (Asrı Saadet örneği incelenebilir). Ve de bu yönetim biçimi ehli hal vel akd (çözen-bağlayan) yöntemiyle kurumsallaştırılmıştır.

Demokrasi ve İslam değindiğimiz şeklî özellikler bakımından örtüşür. Anayasasına “İslam devleti” olduğuna ilişkin hüküm koymuş olan yönetimler açısından da herhangi bir problem söz konusu değildir. Çünkü ahalisi Müslüman olan ve İslamî bir yönetim biçimini benimsemiş toplumda vaz edilecek yasanın referans noktasının İslam olacağından da kuşku yoktur.

Ancak bu ülkelere Türkiye''nin laikliğini ve demokrasisini örnek olarak önermek sorun taşımaktadır. Bu da, bu konunun Türkiye''ye ilişkin veçhesiyle ilgilidir. Bunu da başka bir yazıya bırakalım.

13 yıl önce
Türkiye"nin laikliği ve demokrasisi örnek olabilir mi?
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle