|
Yolcuyum, helallik diliyorum

Öğrencilik yıllarında izlediğim Himalaya filminde bir sahne vardı. Tuz yüklü hayvanları pazara yetiştirmeye çalışan kervan bir yol ayrımına gelmişti.

Önünde iki yol vardı.

Uzun yoldan gitse tipiye yakalanacak, kısa ve sarp yamaçlardan geçse tehlikeyle yüzyüze gelecekti. Ama başarılı olur da geçerse kervanın yolu yarı yarıya kısalacaktı.

Kervanın en kıdemlisi olan yaşlı bilge, o yolculukta, kervana son kez liderlik yapıyordu.

Yanında ise kendisi ölünce liderliği devralacak olan genç yardımcısı vardı.

O yol ayrımına geldiklerinde genç yardımcısı yaşlı bilgeye uzun ve kolay yoldan gitmeleri gerektiğini söyledi. Tipiyle mücadele etmek daha kolaydı.

Yaşlı bilge bir süre düşündü ve kervanı sarp kayalıklara doğru sürdü.

Kervan, zor da olsa, hayvanlar uçuruma yuvarlanmadan patika kısa yoldan geçti.

Filmde, düzlüğe çıktıklarında genç yardımcısı bilgeye neden zor yolu tercih ettiğini sormuştu. Yaşlı bilgenin cevabı manidardı:

''Önünde iki yol varsa, zor olanı seç'' demiş ve eklemişti Yaşlı bilge:

''Başaramasan da mutlu olursun''

35 yaşındayım.

Cahit Sıtkı''nın klişesiyle yolun yarısına gelene kadar, ''kolay olan'' hiç birşeyle mutlu olduğumu hatırlamıyorum.

Ama ne yazık ki, hayatımızı şekilendiren zihnimize yol veren herşeyi kolay seçenekler arasından bulmayı seviyoruz.

Alışageldiğimiz hayatımızı, düzenimizi değiştirmek, alışkanlıklarımızdan vazgeçmek zor geliyor.

Kolaya talim ediyoruz. Çünkü alışkanlıklarımızla mutlu olduğumuza inandırıyoruz kendimizi... Daha iyisini gösterdikleri zaman yaşadıklarımıza ve yaptıklarımıza kılıflar uyduruyoruz. Çünkü ruhumuz, kalbimiz ve beynimiz arasında denge kurmak zorunda hissediyoruz. Aksi bizi huzursuz ediyor.

Rahatsızlıklarımızı dengeler oluşturarak savuşturuyoruz.

Kanıksamak dediğimiz şey, böyle oluşuyor. Bazen bu kanıksamışlığı, tekdüzeliği yenmek için karşımıza fırsatlar çıkıyor.

Biraz kıpırdama, biraz çaba ile yakalayabileceğimiz fırsatlar. Çoğu zaman görmezden geliyoruz, bazen kıpırdamakta geç kaldığımız için kaçırıyoruz.

Benim de karşıma bir süre önce işte böyle bir fırsat çıktı...

Bir yolculuk fırsatı...

Neredeyse yatağımın başucuna kadar gelip, beni almadan gitmemek üzere yemin etmişçesine demirleyen bir vapuru andıran bu fırsatı kaçırmamak için küçük bir çaba gerekiyordu.

O çabayı gösterirsem, önüme çıkan yol ayrımında zor olandan yana karar vermiş olacaktım.

Ve o kararı verip, o çabayı gösterip zor olanı tercih ettim.

O küçücük çabayla, insanın takdir karşısındaki duruşunu test eden o kararla, tebessüm ettirecek, kerameti hikmetinden menkul engellerin nasıl ortadan kalktığına şahitlik ettim.

Ve bu yolculuk fırsatının biletleri elimize tutuşturuluverdi.

Yolcuyuz şimdi.

Uzun, meşakkatli bir yolda...

Dikenli, aşılması gereken engelleri olan

Kocaman devasa dalgaların bizi beklediğini bildiğimiz...

Bir ''iç denizi'' yolculuğu bu....

Ruhumuzu kirleten ne varsa, hepsinden arınmaya niyetlendiğimiz...

Sadece arınmakla kalmayıp, bir daha üzerimize bulaştırmamak için söz vereceğimiz.

Tüm kutsalları şahit tutacağımız...

Zorluğunu bile bile, kulağımıza fısıldanan türlü türlü vesveseye aldırmadan

Düştüğümüz bir yol ve yolculuk...

Bu zor yolculukta arkadaşlara, dostlara, size çokca ihtiyaç var.

Bu yazı da bu yüzden yazıldı.

Çünkü yola çıkarken geride bırakılacaklar, unutulması gerekenler o kadar çok ki...

Ve biliyorum ki, ağırlıkları atmadıkça ilerlemek mümkün değil.

En başta onulmaz hastalığımız gıybet var, dedikodu var, haset var, kibir var...

Yalanlarımız var, ihmallerimiz var, günahlarımız var.

Elimizden, dilimizden ve kalbimizden gelmesi gerekirken gelmeyenler var.

Biletimiz elimizde, adımımızı attık, bineceğiz gemiye nasipse, biliyoruz ki dönüşü yok.

Yolculuğa devam edebilmek için şimdi el atmanız gerekiyor.

Koruyup kollayanların,

Kollayamadıklarımızın,

Düştüğümüzde kaldıranların,

Yere düşürdüklerimizin,

Üzerimiz açıldığında örtenlerin,

Üşüttüklerimizin,

Ağladığımızda susturanların,

Ağlattıklarımızın,

İlk harfi, ilk heceyi, ilk ayeti, ilk sureyi öğretenlerin, saygıda kusur ettiklerimizin,

Öğrenirken az öğrendiklerimizin,

Öğretirken az öğrettiklerimizin,

Elimizden tutanların,

Elinden eksik tuttuklarımızın,

Ayakkabısına, elbisesine, kılığına kıyafetine bakıp buğz ettiklerimizin,

Kaşımızı, gözümüzü düzeltenlerin,

Kaşını gözünü beğenmediklerimizin,

Yolumuzu çizenlerin,

Yolumuza düşenlerin, yolumuzdakilerin,

Yarenlik edenlerin,

Yarenlik edemediklerimizin,

Beklediklerimizin, beklerken suizan ettiklerimizin ve beklettiklerimizin,

Yemekhanede, durakta, otobüste, kuyrukta sırasını çiğnediklerimizin,

Okurlarımızın, okurken yorduklarımızın,

Okumadıklarımızın,

Para verdiğiniz gazetelerdeki tashihlerimizle üzdüklerimizin,

Yazdıklarımızın ve yazamadıklarımızın,

Kısaca, bilerek, isteyerek ya da

Bilmeden ve istemeden,

Hakkını çiğnediklerimizin,

Üzerimizdeki haklarını helal etmelerini istiyoruz.

Çünkü bu yol, bir karıncanın üstesinden gelebileceği kadar kolay,

Nefs sahibi bir insanın üstesinden gelemeyeceği kadar zor bir yol.

Varanı oldurur, döneni soldurur bir yol...

Bu bir Hac yolculuğu...

Bilerek, isteyerek ve rızamızla çıkıyoruz.

Geride bıraktıklarım artık bana ait değil. Gittiğim mübarek beldelerde bulacaklarım ise hepimizin...

Rabbim bereketli kılsın, utandırmasın...

Şehidin hakkı...

Bu toprakları vatan bilip, canını verenlerden helallik diliyoruz.

Asker olmaktan, askerlik yapmaktan kaytardığımız tüm dakikalar için...

#Himalaya
#Şehidin Hakkı
13 yıl önce
Yolcuyum, helallik diliyorum
Gazze, kalpsiz dünyanın kalbi
Statüko sürdürülemez...
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı