|
Kanıma dokunuyor

Ülkenin fiili egemenleri, yönetimi ve toplumu şekillendirmeye girişirlerken batıdan yüz çeviremedikleri için demokrasiden taviz vermeye asla yanaşmazlar!!! Değişim, dayatma ile de olsa demokrasi içinde gerçekleşmelidir! Onun için de olağanüstü dönemlerde yeni siyasi yapılanmalar zorlanır. Yeni partiler kurulur, yeni isimler ortaya atılır ve siyasetin tabii güçleri toplum dışına itilmek istenir.

Egemenler doğrudan dikta düzenini savunmadıkları için bir bakıma bu durum ülke insanı için bir avantajdır.

Toplumdaki tabii yapı, olağanüstü dönemlerde biraz dalgalanır ama çok geçmeden tabii mecrasına geri döner. En yakın örnek 80 sonrası siyasi hayatımızdaki dayatmalardır. Halkımız bu dönemde Aziz Nesin''in benzetmesini tasdik eder istikamette tavırlar sergilemiştir. Fakat vicdanıyla baş başa kaldığı anda da vicdanının sesine kulak vermekten çekinmemiştir.

Bu itibarla, siyasi hayatımızdaki dalgalanmalar 1987 referandumundan sonra normale dönmüştür. Siyasal bünyemiz tıpkı 80 öncesindeki gibi 4 ana görüşe müncer olmuştur. Bunlar, sol, sağ, milliyetçi ve İslamcı görüştür.

12 Eylül müdahalesi aslında ABD''de olduğu gibi iki partili bir siyasi hayatı öngörmüştür ama toplum hiçbir dayatmanın yanında olmadığı gibi bu dayatmayı da ilk fırsatta reddetmiştir.

80 öncesinde solu CHP, sağı ise AP temsil ediyordu. (Aslında ciddi anlamda ne sağ ne de sol vardı, kendisinin sağcı ve solcu olduğunu iddia eden böylelikle biri sol diğer de muhafazakar oyları toplayan iki tane devletçi parti vardı.) Milliyetçi kesimi MHP, İslamcı kesimi ise MSP temsil ediyordu.

Bu dört eğilim Türkiye''nin yasalarla, yasaklarla, hatta darbelerle bile önüne geçilemeyecek olan sosyal gerçeğidir.

87 referandumunda yasaklar kalkar kalkmaz bu dört tabii eğilim yeniden ortaya çıktı ve siyaset bugün 2001 yılında dahi bu dört eğilim çerçevesinde yapılır hale geldi.

Fakat bu kez tabloda bir farklılık vardı. 12 Eylül, İslamcı kesim hariç diğer kesimlerin bölünmesini de beraberinde getirmişti.

80 öncesinin AP''si artık ANAP ve DYP olmak üzere iki parti ile temsil ediliyordu. Üstelik her ikisi de seçmenine umut vermekten acizdi. Şu anda da acziyetleri devam ediyor.

80 öncesinin CHP''si de, CHP ve DSP olmak üzere iki parti halinde siyaset yapar oldu. CHP''nin meclis dışında kalması, DSP''nin de Ecevit''in hayatıyla kaim olması solda da müthiş bir acziyet yaşandığını göstermeye yeterlidir.

80 öncesinin milliyetçi kesimi olan MHP de bugün artık MHP ve BBP şeklinde iki parça olmuştur. MHP''nin iktidardaki acziyeti de MHP kadrolarını fena halde silkelemeye başlamıştır.

Bu kesimler kendi yoldaşlarıyla uğraşmaktan siyasi rakiplerine vakit ayıramamışlar ve büyümek yerine küçülmeyi tercih etmişlerdir.(DSP ve MHP''nin son seçimlerde elde ettikleri başarıyı olağanüstü şartlara borçlu olduklarını söylemeye ve yorumlamaya bile hacet yok!)

80 öncesinin sadece İslamcı kesimi (İslamcı deyimi benim tercihim değildir, bize ait de değildir. Bana göre bu kesime dindar kesim demek daha doğrudur) temsil eden MSP''nin mirasçısı konumundaki RP bölünmemiş ve bu birlikteliği sayesinde her seçimden büyüyerek çıkmıştır. Nihayet 1995 seçimlerinde Türkiye''nin en büyük partisi olmuş, takip eden seçimde tek başına iktidarı yakalayacağından endişe edildiği için ülke yeni bir sürece girmiştir/itilmiştir.

RP hem yerel yönetimlerde hem de kısa süren merkezi yönetimde göreve layık olduğunu ispat etmiş ve toplum nezdinde büyük bir teveccühe mazhar olmuştur. (Olağanüstü dönem mimarları bu teveccühten çekindiklerini ve RP''nin iktidarına engel olmak için durumdan vazife çıkardıklarını artık gizleme ihtiyacı duymamaktadırlar!)

RP''nin olağanüstü dönem şartlarında kapatılmasının ardından, partinin tabanı FP''yi kendisine yakın bulmuş ve FP çatısı altında toplanmıştır. Sadece siyasi partilerin değil ülkede resmi olsun sivil olsun konuşan her kesimin, dışarıdan yaptığı muhalefete rağmen; parti içinde yapılan birçok yanlışa rağmen; tabii lideriyle potansiyel lider adayının siyasi yasağına rağmen, bu taban 1999 seçimlerinde FP''ye parlamento da yüzde 15, belediyelerde yüzde 23 gibi inanılmaz bir destek vermiş, böylece Türkiye''nin en sadık siyasi tabanı olduğunu bir kez daha dostuna düşmanına ilan etmiştir. Onca olumsuzluğa rağmen elde edilen bu başarı FP tabanının samimiyet, vefa ve sadakatini göstermesi açısından çok önemlidir.

Böylesi bir taban şu anda hiçbir siyasi partide mevcut değildir.

Şu anda da bir birlik sergilenmesi halinde en az yüzde 25''lik bir potansiyele sahip olan bu tabanın son zamanlarda basının yenilikçi gelenekçi diye isimlendirdiği bir iç mücadeleye sahne olması nedeniyle bölünme eğilimine girmiş olması çok ama çok düşündürücüdür!

Fazilet''in şahsında milletin manevi değerlerine ve dinamiklerine karşı düşmanlık yapan çevrelerin, bu tartışmaları tahrik ederek, keyifle ve zevkle ellerini oğuşturarak seyrediyor olmaları, doğrusunu söylemek gerekirse benim kanıma dokunuyor!

Sizin kanınıza dokunmuyor mu?

23 yıl önce
Kanıma dokunuyor
Bir Başka Mesele: Truva atını içimize yerleştirdiler
Ahlâk kitapları ve “İslâm Ahlâkının Esasları”
Şimdi gözler Avrupa Birliği’nde…
Çocuğun adı Hanzala
İran, emperyalistlerle mi savaşıyor, Müslümanlarla mı?