Hüseyin Gazi Yurdaydın’ın Türk Tarih Kurumu için yıllar önce hazırladığı eserin ikinci baskısı yapıldı. Kitabın Padişah’a (Kanûnî) takdim edilmiş nüshasından günümüz fotoğraf teknolojisiyle hazırlanmış yeni bir baskısını Prof. Dr. Nurhan Atasoy da Kültür Bakanlığı için hazırladı, fakat henüz yayımlanmadı maalesef.
Tarih, coğrafya, şehircilik ve elbet resim sanatıyla ilgili her araştırmacının mutlaka elinin altında bulunması gereken bu şaheseri kaçırmayın derim.
Yazar bu kitabında sadece Sinop’u değil 1212-13 tarihlerinde Bayburt’ta ve 1215-18 tarihlerinde Alanya’da inşa edilen kalelerin kitabelerini de inceliyor.
Koç Üniversitesi Yayınlarının Barış Cezzar’ın çevirisiyle okura sunduğu kitaptan öğrendiğim en çarpıcı bilgilerden bir ikisini paylaşmak isterim. Sinop’ta 1215’te yeniden yapılan iç kalenin burç, kapı ve bedenleri üzerindeki 16 kitabenin tümü, 5 ay içinde yazılmış. Bunlardan biri hem Arapça hem Yunanca yazılmış ve türünün tek örneği imiş.
Bana çok çarpıcı gelen bir diğer husus ise dönemin devlet adamlarının harita bilgisi oldu. Anadolu yarımadasının en kuzey ucu Sinop ile en güney ucu Alanya’da “denize sıfır” kaleler inşa ettirip ve en görünür yerlerine “egemenlik simgesi” olan görkemli kitabeler yazdıran Selçuklu Sultan ve vezirlerinin coğrafyayı çok iyi bildikleri anlaşılıyor. Çok sayıda nitelikli kesme taş ustasıyla ve taşlara kitabeler yazmakla görevli Türkçe dışında Arapça, Farsça ve Yunanca bilen nakkaşlarla yürütülen bu büyük savunma projelerinin sağlam bir bütçe ve kararlı bir siyasî iradeyi haber verdiği de açıktır.
Son yıllarda Selçuklu döneminde yaşamış yazarları, bilginleri, devlet adamlarını ve 1000-1300 arasının olaylarını öğrenme arzumu bir türlü bastıramıyorum. Böyle olunca da Fuat Köprülü, Osman Turan, Ramazan Şeşen, Ahmet Yaşar Ocak gibi kıymetli hocaların ilmî çalışmalarını masamdan eksik etmiyorum.
Kitapta “Selçuklular Zamanında Türkiye” bölümünde yer alan “Selçuk Kervansarayları” başlığından tadımlık bir bölüm aktarayım, gerisini siz okuyun inşallah.
“Yolcuların kondukları veya geceledikleri yerlerde, her türlü ihtiyaçlarını temin etmek maksadıyla kervansaraylarda vücuda getirilen tesisler çok dikkate şayandır. İçlerinde yatakhaneleri, aşhaneleri, erzak anbarları, ticari eşyayı koruyacak depoları, yolcuların hayvanlarını koruyacak ahırları, samanlıkları, yolcuların namaz kılmaları için mescitleri, misafirlerin yıkanması için hamamları, şadırvanları, hastaneleri ve hatta kayıtlardan çıkırabildiğimize göre, eczaneleri, yolcuların ayakkabılarını tamir ve fakir yolculara yenisini yapmak için ayakkabıcıları, hayvanları nallamak için nalbantlarına varıncaya kadar her ihtiyacı karşılayacak teşkilat ve tesisleri vardı. Büyük yollar üzerinde yapılan ve genellikle yapıcıları Selçuklu sultanları ve devlet adamları olan bu muazzam kervansaraylar hep vakıf idiler.”