|
Hızırla Kırk Saat’ten “Ay Bölme Şiiri” – II

Geçen hafta ilk bölümü yayımlanan yazının devamını sunuyorum. Sezai Karakoç’un Farsça’ya çevrilerek Tahran’da basılan şaheseri “Hızırla Kırk Saat”in 31’inci bölümünü tahlil etmeye çalışıyorum.

Sezai Karakoç şiiri, yeni şiirimize “görselliği” de getirmiştir. Şiir cümleleriyle yapılmış sinematografik sahne çizimlerine sıkça rastlarız tasvirlerde.

“Ay bir yaydır

Örümcek ağı gibi ipekten

Düşer bir kuş tüneğinden

Yoksula un öğüten

Kuş saçaklı değirmen

Olan kucağımıza

Ay yeni doğmuş

Ölü anneli

Bir çocuk gibi

Teslim edilmiştir bize”

Hatta fotoğraf ve sinema sanatından ödünç alarak kullanırsak; Karakoç şiirde “kadraj” da kullanmaktadır. Baştan sona soyutlanmış görselliklerle ilerlerken şiir, kamera bir an bu kadrajlanmış bölümde duraksar gibi olmaktadır.

Ya da ben “görüntüyü” o noktada bir süre durdurmak istiyorum.

Yukarıda alıntıladığım bölümün içine yerleştirilmiş şu iki mısraya, sadece bu iki mısrayı görecek bir çerçeveden bakalım:

“Yoksula un öğüten

Kuş saçaklı değirmen”

Oluğundan akan coşkun ve çağıltılı suyuyla, aşk uğultusuyla dönen taşıyla kendini yoksullara adamış bir değirmen! Kuş saçaklı! Böyle bir değirmen tasviri, bu altı kelimeyi müstakil bir şiir yapmaktadır. Şiirin içinde ara şiircik gibi.

Ayın bölünüşünün kolaycacık yapılışı duygusuna kuvvet kazandırıcı kelime seçimini burada da görüyoruz. Örümcek ağı, tüneği, ipekten, öğüten, değirmen ve kucağımız gibi kelimelerdeki “ğ” ses tekrarıyla aynı zamanda yumuşaklık hissi ve ona bağlı olarak (kuş ve yoksul kelimelerinin de eklenmesiyle) şefkat ve merhamet duygusu verilmiştir. Son üç mısrada geçen “ölü anneli yeni doğmuş çocuk” ise bu şefkate acıma ve sorumluluk duygusunu da eklemektedir.

Hızırla Kırk Saat’in bu bölümünde Allah’ın yardımının bir simgesi, bir işareti olarak Hızır’ın adı üç kere geçmektedir.

Şiirin ilerleyen bölümlerinde ayın bölünüşüne bağlı olarak o anda ve daha sonraki zamanlarda gerçekleşen olaylar yine şiir mantığı içinde anılıp yorumlanmaktadır.

“Ay bir iftar gibi üzüm salkımında

Dolaşan bir mimar mermer bir mimberde

Döne döne inen

Bir minareden

Ayın bölünmesinden doğan Elhamra

Ay bir zeytin dalı Kurtuba’da

Mısır’da ışıklı bir hurma”

İnancı pekişen, şüphelerden kurtulan ve büyük bir aşkla hayata yönelen Müslümanların fetihlerini, eser ve uygulamalarını, yeni bir medeniyet inşa edişlerini simgeleyen olaylar Ay’ın bölünüşüne bağlı olarak ele alınır.

Karakoç bu şiirde bizzat Ay’ın bölünüş mucizesine de çok çarpıcı yeni bir yorum getirmiştir. Buna göre Ay’ın bölünmesi, esasen Allah’ın yardımının, merhametinin, sonsuz kudret ve kuvvetinin, şefkatinin ve sevgisinin de bir remzi, bir sembolik ifadesidir.

“Savaşlarda Kur’an okuyanlar

Ayı parçalara ayırırlar

İki ay parçasından

İner ordular, iner asker”

Şiirde Ay bölünmesi üzerinden Peygamber Efendimiz’in sevgi, şefkat ve merhamet peygamberi oluşu fikri kuvvetle telkin edilmektedir. Peygamberimizin, çocukluk yıllarında kuzu çobanlığı da yapmış oluşuna gönderme yapan şu bölüm ise bütün şiirin belki en nahif, en coşku verici bölümüdür:

“Çoban vardır

Kayalara oturur

Kuzulara değmiş çubuğuyla

Ayı böler

Ay bölünür

Açılırken güller”

Burada yine görsellik öndedir fakat biz sadece olayın dış çizgilerini ve biçimsel unsurlarını değil; ruhunu da görürüz. “Kayalara oturuş”taki o büyük görev için pozisyon alışın ve konumlanışın anlamını da “Kuzulara değmiş çubuk”tan yayılan o ilahî enerjiyi de görürüz. Son iki mısrayı yine ayrı bir kadraj içinde görmek gerekir.

“Ay bölünür

Açılırken güller”

Gül, Peygamber Efendimiz’in en bilinen remzidir. Ay da öyledir. Edebiyatımızda ve genel olarak halk kültürümüzde Güneş, vahyin ve vahiy kaynağının, Güneş’ten aldığı ışığı dünyaya yansıtan Ay ise Tanrı’dan aldığını insanlığa aktaran peygamberliğin remzi gibi kabul edilmiştir. Bayraklardaki ay ve güneş (yıldız) simgeleri de bu kültürün bir diğer yansımasıdır.

Şair Ay’ın bölünüşü olayının Gül’ün açıldığı sırada gerçekleşeceğini söylerken modern anlamda bir tür “tarih düşürmeyle” bu mucizeyi gerçekleştirecek olan Peygamber’in kimliğini söylemiş ve bu tarihsel simgeselliği de hatırlatmış olmaktadır.

Fakat asıl çarpıcılık bir gülün açılışının, tıpkı Ay’ın bölünüşü gibi apaçık bir mucize olduğunun söylenmesindedir.

“Ay bölünür

Açılırken güller”

Saf şiirde söz tasarrufu örneği de olan bu dört kelime, eskilerin sehl-i mümteni dedikleri, derin, yoğun, karmaşık ve uzun bir konuyu kolayca söylenmiş duygusu verecek biçimde açık ve sade söyleyebilme sanatıdır aynı zamanda.

İnkârcılara, “bütün bunlar bir tılsımdır” diyenlere karşı ise Ay’ı tekrar tekrar süreklice bölmek gerekmektedir.

Şiir, insanlığın bu ödevini hatırlatarak sona erer:

“Yak yıldızlarını ayını ey kutlu gece

Bir kurban gibi yeniden başlamak gerekiyor işe”.

#şaban abak
#şaban abak yazıları
#şaban abak yeni şafak
9 yıl önce
Hızırla Kırk Saat’ten “Ay Bölme Şiiri” – II
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle