|
Dalalet, yanı "sapıklık" asrının çocuğu

Batı, özellikle de Fransız kültürünün, bizi "sultanî" ile ne hale getirdiğini, Paris''te PSG-GS maçında gördük.

Aynı durum, Londra kadar Berlin''de de cereyan edebilirdi. Batı''ya göre, bizim farklı bir durumumuz yoktu.

Onun için, Ruşen Eşref, Anadolu''nun "İstiklal yolunda", Londra''da bulunduğu sırada, çeşitli ülkelerden toplanmış müslümanların namaz kıldığı Woking Camii''ndeki havayı teneffüs ederken, içinde bulunduğu durumu şöyle ifade eder:

"Ya Muhammed!... Felsefesi, kitapları, zevkleri ve yaşayışı fanî iptilâların zevkini tattıran bir dalâlet asrının çocuğuyum. Asrın bütün inhimaklerinden, bütün zaaflarından benim de payım var... Fakat beni benden ayırmaya çalışan şu maddî yolun üstünde Sana, kaç yerde, halâ, 1300 yıl önceki tarâvetinle rast geldim. Onun için hergün biraz daha fazla Senin olduğumu duyuyorum. Sen en büyük kuvvetsin."

"Ey kamû düşmüşlere Sen destgîr!.."

"Sen ki zindeliğini ve zaferini, imanına düşman bir beldenin yanıbaşında, bir küçücük Hand köşesinde bizlere gösterdin!...."

"Biz yenilmişleri, ebedî bir ruh galebesinin huzurunda bir araya toplayan elini sonsuz kudret ve şefkatiyle bugün göğsümde duydum." (1)

Ruşen Eşref, bu duygularla Londra''da bulunduğu sıralarda Esat Mahmut Karakurt da, "Allaha Ismarladık" romanında, İnebolu''da bir Türk subayı''nın "İngiliz Beti" ile olan aşkını anlatır.

Karakurt''u da, Haldun Taner, 80''li yıllarda okuyucularına tanıtır:

"Ömründe bir tek kere olsun kısa bir süre bile, dünya evine girmemiş olmasından hiç yakındığı yoktu."

"-Benim ömrümün geri kalan günlerimi kendime ayırdım."

"Bunun daha açıkçası, Esat Mahmut Karakurt''çası şuydu:

"-Bu ülkede suyu getiren de bir, testiyi kıran da. Bir süre hizmet ettik, işte. Şimdi de hayatımı yaşayacağım." (2)

Kimi öyle, kimi böyle yaşadı bu ülkede...

Sonunda, bir kocaman "hiç" çıktı ortaya...

Çünkü kimi, densiz-dinsiz, kimi de donsuz ve onursuz yaşayıp, bu ülkeye hayat veren maddî ve manevî değerlerin üstünde tüneyip, bir "gavur"culuk mirası ile, toprak altındakileri bile, bî-huzur etti.

Bunun, böyle olduğunu, yine o dönemin politikacısı ve yazarı Falih Rıfkı gündeme getirir:

"...İnsanlık tarihi, Hristiyan aleminde, Osmanlı Türklerininkine benzer hiç bir misal gösteremez. Hristiyanlar bu Müslüman İmparatorluk içinde ortaçağı rahatça tamamlayıp yeni zamanlara kadar gelmişler ve imparatorluk zayıfladığı zaman Avrupa Türkiyesi topraklarında tam beş Hristiyan devleti kurmuşlardır. İspanya''da tek bir müslüman kalmamıştır. Aynı memlekette tutunamayan Museviler Türkiye''ye sığınmışlardı. (...)"

...................

"Müslümanlıkta "ehl-i kitab"a kafir denmez: Türkler kendi dinlerinden başka dinde olmayan Hristiyanlara, hele Balkan Hristiyanlarına "gavur" demekte haklı idiler. Büyük göç, Hristiyan değil, "gavur" yüzündendir. Yoksa, meselâ, Bosna-Hersek''te, Kıbrıs''ta, Hristiyan denebilecek olanların devletten aldıkları topraklarda kalmışlardır."

...................

"Hristiyanlar, Türkiye''de, bu memleketin gerçek sahiblerinden çok önce Garplılaştılar. Ticarete, iyi ziraate, bütün ekonomik faaliyetlerine birer birer el koydular. Türk çarşıları biz çocukken henüz köşede bucakta yaşamakta idi. Garp dükkanı, garp mağazası, garp atelyesi hepsini birer birer silip süpürmüştür." (3)

Şimdi ise roller değişti. Himaye ettiğimiz, "ehl-i kıble"nin çömezleri, bugün karşımıza, birer Wiking, Barbar, veya Vandal olarak çıkıp, tarihin derinliklerine gömmek için çalışıyor.

Yerli "nonoşlar" bel kırıp, reveranslar yaparken, Paris''teki "mon-şer"ler, albayrağı yakıyor, sarı-kırmızılı kanı yeşil sahalara akıtıyorlar!

Bu cesareti nereden buldular, onu da "yarın" irdelemiş olalım!

-----------

(1) Woking, 19/3/1921, Pazar. (Ruşen Eşref Ünaydın, İstiklâl Yolunda (İlave ve yeni harflerle ilk basılış) TTK Ankara/1960, sh: 93)

(2) Haldun Taner, Ölürse ten ölür, canlar ölesi değil. İstanbul/1983, sh: 184)

(3) Falih Rıfkı Atay, Pazar Konuşmaları: 1941-1950, İstanbul/1965, sh: 151-153.

23 yıl önce
Dalalet, yanı "sapıklık" asrının çocuğu
Kara dinlilerle milletin savaşı
Bu nasıl bir modernlik şu nasıl bir nostalji?
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”
Antisemitizm, 7 Ekim ve Biden’ın Vietnam’ı