Herkes BDP"li heyetle Öcalan arasındaki görüşmeleri basına kim sızdırdı sorusunun peşine düştü.
BDP milletvekili Altan Tan"ın sızdırdığı "bilgisi" gün içinde sosyal medyaya yansıdı.
Haberi yapan muhabirin Altan Tan"ın odasına girdiğini, uzunca bir müddet orada kaldığını Meclis kameraları saptadı iddiasına dayandırdılar bunu.
Altan Tan gibi hayatı mücadele içinde geçtiği söylenen biri neden durduk yere böyle bir şey yapsın?
En azından hangi "motivasyon" neden olabilirdi buna?
Kanal A Genel Yayın Yönetmeni Alper Tan"ın iddiası mı yoksa?
Alper Tan"ın demesine göre, Öcalan, Altan Tan"a şunu demişti: "Sen babanın ruhunu incitiyorsun. Senin baban böyle bir adam mıydı? Senin baban, kalbi Allah Allah, peygamber peygamber diye çarpan bir adamdı. Sen ne yapıyorsun? Sen para ve siyaset uğruna babanın ruhuna ters düşecek işler yapıyorsun. Sana yakışıyor mu bu?.."
İddia buydu.
Altan Tan"ın da haliyle gururu incindi. Zaten kim olsa incinir, kolay değil; onu da anlamak lazım.
Ne kadar incindiğini söz konusu iddiaya /iftiraya isyan ederek, canlı yayını falan terk ederek koydu ortaya.
Tepkisini "İmralı Zabıtları"nı medyaya sızdıracak kadar ileriye götürdü mü bilemem.
İnşallah iftiradır.
Naçizane yazımızı yayıma verdiğimiz şu saate kadar henüz kesin bir şey yok. Altan Tan da henüz bir açıklama yapmış değil zaten.
Gelgelelim…
İmralı Zabıtları sızdırıldı diye karalar bağlamanın da âlemi yok.
Tamam, isteyen "sabotaj", isteyen "provokasyon girişimi", isteyen "2. Oslo faciası", isteyen "derin operasyon" desin.
Lakin birileri de bardağın dolu kısmını görsün yahu!
Sızdırılan zabıtları herkes bir yanıyla okuyor. Etekli Yakup da "Apo da "Tayyip Bey" diyor" şeklinde okudu mesela.
İmdi bu kafaya her gün zabıt okusa ne olur, okumasa ne olur!
MHP ve CHP cenahı da bir miktar malzeme buldu bulmasına ama, bu malzeme de "çözüm süreci" içinde eriyip gidecektir.
Asıl sorun "Kürt sorunu elden gidiyor huzursuzluğu"nu yaşayanlardaydı.
O kadar ki…
Vesayet rejimiyle hesaplaşmayı, "Yanlış yaptınız. / Mertçe; karşımıza çıkarak; "Kemalizmi yıkacağız, manda olacağız..." diyerek ve delikanlı gibi kan dökerek yapmadınız. (…) O 411 el "gerçekte" kaç kişiyi temsil ediyor? Göreceğiz.../ Söz bitmiştir. / Kansız olmaz.." şeklinde değerlendiren adı lazım değil gazeteci arkadaşla aynı dalga boyunda yayın yapmaya başlamışlardı.
Bu arkadaş geçen gün de, "Öcalan istedi diye siyasallaşmış Kürtlerin bugüne kadar uğruna öldükleri değerler ve hedefler bütününü bir kalemde gömmeyeceği inancındayım" dedi.
"Kürt sorunu elden gidiyor huzursuzluğu"nu yaşayanlar da, inanın, üç aşağı beş yukarı aynı şeyi söylüyorlardı.
Öcalan"a "cahş" demelerine ramak kalmıştı, şimdi "Öcalan"ı doğru okumaktan" dem vuruyorlar.
Dahası, "çözüm süreci"ne "propagandist" olmaya başladılar.
Şayet açığa düştüklerini fehmederek pozisyonlarını değiştirmiyorlarsa, "İmralı Zabıtlarının" bunlara faydası oldu demek ki. Tevekkeli denilmemiş, her şerde bir hayr var.
Yoksa durduk yere ne diye "Erdoğan ve Öcalan"ı doğru okumak.." demeye başlasınlar.
Yıldıray Oğur"un ifadesiyle "Kürt meselesinde, birikimini, tecrübelerini kronik bir Erdoğan düşmanlığına kurban eden" biri, neden birden bire Erdoğan"ı doğru okumak derdine düşsün.
Oysa Erdoğan"ı yanlış okumak için bin dereden su getiriyorlardı, (yine Yıldıray"ın ifadesiyle) "Amerikan Akademik Indexlerindeki doktora tezlerinden referanslar bulmaya" çalışmışlardı.
Biz ne olursa olsun barışın "propagandasını" dün olduğu gibi bugün de yarın da yapmaya devam edeceğiz.
Markar Esayan"ın dediği gibi: "Öcalan"ın "silah devri bitti siyaset yapın" dediği, hükümetle ülkenin demokratikleşmesi "sürecinde" anlaştığı bir noktada, kaygılı olduğu varsayılan Kürtlerin, Baydar ve onun gibi düşünenlerin PKK"nın teslim olmasından endişelenmesine gerek yok. Tarih barıştan sonra da devam edecek(…)Bence zamanı doğru okuyan bir insanın talebi, hükümet hiçbir sözünde durmasa bile PKK"nın silahları bırakması ve örgütü siyasi mücadeleye çağırmak olmalı.."
