|
Kürtlerden ayrılsak mı yoksa imha etsek mi?

Son günlerde Robert Bresson''un “L''Argent” filmi sıklıkla düşüyor aklıma. Gazetelerin üçüncü sayfalarını “süsleyen” bir cinayet haberine göz gezdirdiğimde…

Ertuğrul Beyciğim “Birlikte yaşamak zorunda mıyız” dediğinde…

M. Yakup Yılmaz''ın “ablacığımı” bile güldüren o acayip “kıyasına” muttali olduğumda…

Nevzat Çiçek kardeşimin “27 Mayıs''ın Öteki Yüzü / Sivas Kampı” kitabını okuduğumda…

Halbuki söz konusu filmin hiçbiriyle alakası yok.

Film “sahte para” yüzünden hayatı kayan bir gencin(Yvon) sıra dışı öyküsünü anlatır.

İsterseniz birazcık daha anlatayım:

Bir esnaf, müşterilerinin kendisine “okuttuğu” sahte paraları “okutmaya” karar verir.

Kendi halinde bir servis şoförü olan Yvon çıkar karşısına.

Esnaftan aldığı paraların sahte olduğunu bir lokantada hesap öderken öğrenen Yvon şekvacı olur.

Ne ki, esnafın çırağı “sahte şahitlik” yapınca, “sahte para” yüzünden gerçek bir hapis yatar.

Neticede yuvası yıkılır; hayatı kayar!

Öyle ki, hapishaneden çıktığında (cinayet işleyecek kıvamda) toplum düşmanı haline gelir.

Mahvına sebep üç kuruşluk “sahte paradan” başka bir şey değildir.

Nevzat''ın “Sivas Kampı” adlı çalışması da, 27 Mayıs 1960 darbesi sonrası, “İsyana hazırlanıyorsunuz…” şeklindeki “sahte ithamla” Kürt eşraftan 485 kişinin toplama kampı mesabesinde Sivas''ta gözaltına alınmasını anlatır.

Kimileri Kürt olduğunu bu kampta öğrenir.

Sadece Kürt olduklarını değil tabii. Türkiye Cumhuriyeti''nin “sahte vatandaşları” olduklarını da!

Sivas Kampı''na Cindoruk “PKK''nın kaynağı!..” der; Celal Bayar “Siyasal Kürtçülüğün merkezi!”

Gerçekten de, Sivas Kampı''na değin (49''lar hariç) Dersim''den beri “bölgede” asayiş berkemaldir.

PKK''nın sosyolojik tabanını ister Diyarbakır Cezaevi''nden başlatın, ister “Sivas Kampı”ndan sonuç değişmez.

Türklerle Kürtler arasına “sahte para” sokulmuştur bir kere.

Aslında işin temeli “sahte para” mesabesindeki ulus devlettir: İki halkı bir arada ilanihaye tutması mümkün olamayacak kadar sahte!

Yok sayma, inkar etme, asimile etme bunun doğal sonucudur.

Yıllar yılı “Türkiye Türklerindir” mottosunun gölgesinde ense yaptıktan sonra “ayrılmayı” gündeme getirmek de “sahte para” gibidir aslında.

Kenan Evren meftunu bu “dere kenarı bilgesi”, daha dün denecek kadar kısa süre önce bomba yüklü uçak olup Kandil''i, Erbil''i yerle bir etmekten söz etmiyor muydu?

“Dere kenarı bilgesi”nin Kürtlerle ayrılmayı tartışmaya açması da toplumu, milleti çürüten, dahası suça teşvik eden “sahte para” mesabesinde değil midir?

Her şeyleri sahtedir bunların.

Sivas Kampı tutsakları hakkında, “Bunlar her zaman elimize geçmez, kurşuna dizip yok edelim; zabıtları da farklı düzenleriz…” diyen zihniyetle...

Cemal Gürsel''in hazırlattığı rapor neticesinde, “Kürtler ayaklanabilirler, ibreti alem olsun diye beş bin veya iki bin beş yüz kişiyi toplayıp imha edelim” düşüncesini dillendiren “Vur kurtul”cularla…

“Dere kenarı bilgesi” gibi “Ver kurtul”cular arasında sonuç itibariyle fark yoktur.

Bakmayın siz onların düşman gibi göründüklerine, düşmanlıkları bile “sahte para” hükmündedir!

14 yıl önce
Kürtlerden ayrılsak mı yoksa imha etsek mi?
Ukbe b. Nâfi’nin cehdi
İğne ve çuvaldız…
İhracatta Türkiye
Hizmet sektöründeki enflasyon işleri zorlaştırıyor!
Tarihin sonu ve ABD üniversiteleri