|
Onursuz sensin!

Muhterem Başsavcımın iddianamesi son derece zayıf deliller üzerine inşa edilmiş olabilir. “Laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmak” ithamı mesnetsiz, hukuk nosyonu bakımından ''sorunlu'' bulunabilir.

Dolayısıyla, “Siyasi hayatımda böyle bir şey görmedim.” diyerek küçük dilini yutan AP üyesi Jan Marinus Wiersma''nın, “Bu tamamıyla Başsavcının siyasi müdahalesi.” sözüne hak verebilirsiniz.

AP''nin Liberal Demokrat Parti Başkanı Graham Watson gibi hayret edebilir;

“Avrupa''da hiçbir savcı ılımlı, muhafazakar bir partiyi, hele halktan kısa süre önce çok büyük bir vekalet aldıysa kapatmayı tahayyül dahi etmez.” görüşünü paylaşabilirsiniz.


“Şok içerisindeyim.” diyen Joost Lagendijk ile aynı duyguyu hissedebilir; “Böyle bir davayı ciddiye almakta zorlanıyorum… 21. yüzyıla uyum sağlayamayan eski bir zihniyeti temsil ediyor…” yorumuna katılabilirsiniz.

Kapatma davasına, “Bu tamamıyla delilik” şeklinde tepki gösteren Ria Ruijten-Oomen (AP Türkiye Raportörü) kadar ileri gitmemek koşuluyla herkes eleştiri hakkını kullanabilir.

Hülasa, Muhterem Abdurrahman Bey''in yetkisini aştığını, hatta görevini kötüye kullandığını söyleyebilirsiniz.

Ama…

AK Parti hakkında açılan kapatma davasını, “darbe girişimi ve onursuzluk” şeklinde nitelendiren Almanya eski Şansölyesi Gerhard Schröder gibi saçmalamaya hakkınız yoktur.


Hadi “darbe girişimi”nden, ''yargı darbesini'', yani, yargının siyasete hukuk dışı müdahalesini anladık, diyelim. “Onursuzluk” ne demek oluyor?

Muhterem Başsavcıma, lafı gargaraya getirerek, “onursuz” demeye getiren Schröder efendi, şimdi beni iyi dinle:

Türkiye Cumhuriyeti''nin Başsavcısına kimse onursuz diyemez! Derse de, karşısında beni bulur.

Pardon.

Ben kim miyim?

Bu ''kırıcı'' soruyu sormakta haklısınız tabii. Kim olduğumu siz nerden bileceksiniz!

Ben her şeyden evvel, Türkiye Cumhuriyeti''nin sıradan bir vatandaşıyım.

Siyasi tercihleri beğenilmediği için “göbeğini kaşıyan adam” ve “bidon kafa” şeklinde aşağılanan…

Din ve vicdan hürriyetini adamakıllı savunduğu için develerle Arabistan''a sittir edilmeye çalışılan…

27 Mayıs 1960 darbesiyle Başbakanı darağacında sallandırılan, nerdeyse 10 yılda bir milli iradesine müdahale edilen…

Başbakanının katledilmesine, Danıştay Başsavcısı tarafından övgüler yağdırılan kendi halinde bir seçmenim.

Meclis''inde büyük bir ittifakla alınan kararı, “"411 el kaosa kalktı" manşetiyle kamuoyuna duyuran gazetelerin arzı endam ettiği…

Ne zaman, nasıl, ne şekilde “laikliğe karşı eylemelerin odağı” haline geleceğini asla tahmin edemeyen…

Necip Fazıl''ın, “Allah demenin suç sayıldığı devir” tesmiye ettiği Milli Şef dönemini çağrıştıran entipüften iddianamelerle inançlarına saygısızlık yapılan bir milletin gururu incitilmiş bir ferdiyim.

Demokrasisi, “Militan Demokrasi” martavalıyla tecavüze uğrayan, "Adeta kandan başka bir şeyle beslenemeyen vampirler gibi" diyerek parti kapatan mütekait başsavcıların yaşadığı bir ülkenin, ''onuru'' kırılan bir vatandaşıyım.

İmdi, kim olduğumu iyi belledin mi Schröder efendi?

Benim gibi, Başsavcısına sahip çıkacak 70 milyon insan yaşıyor bu ülkede.

Bundan sonra ağzından çıkanı kulağın duyacak, yok öyle!

Sen kim oluyorsun da benim Başsavcıma onursuz diyorsun?!

Türkiye Cumhuriyeti''nin onuru kırılan bir vatandaşıyım zaten; sana acır mıyım ülen:

Onursuz da sensin, şerefsiz de!

Kupürleriyle, Muhterem Başsavcım Abdurrahman Bey''in iddianamesinde hatırı sayılır yer tutan bir gazetemizin başyazarı, “Demirel, 9''uncu Senfoni dinlesin diye 28 Şubat''ı yaptık…” diyecek, sen hâlâ vefa göstermeyeceksin, öyle mi?

Biz sizin müziğiniz için post modern darbe yapıyoruz, sen bizim Başsavcımıza onursuz diyorsun!

Adamlık bu mudur, vefa bu mudur, insanlık bu mudur?

O başyazarımız, “Beethoven''unu da al git buradan” derse, ne cevap vereceksin?!

16 yıl önce
Onursuz sensin!
Bereket
Azınlığın zenginliği ile 1 Mayıs'ın yoksulluğu
Tadımlık hile
Öğrenci hareketleri: İsrail’e karşı ama düzene karşı mı?
Netanyahu’ya tutuklama tehdidi ve Amerika’nın uluslararası itibarı