|
Sana acır mıyım ulan!

İkisi de çok önemli makamlarda bulundular. Biri daha önce, diğeri şu yakınlarda veda etti görevine.

Genç olanıyla vaktiyle teşrikimesai yapmıştın televizyonda. Diğerine de “abi” diyordun yazılarında.

Ne kadar “abi”ndi, ne kadar dalga geçiyordun, orasını bilemem. Yanlış hatırlamıyorsam, sonraları limonî olmuştunuz galiba.

Hayır, hiçbirinizin adını vermeyeceğim. Şu ölümlü dünyada kimsenin kalbini kırmak istemem.

Dikkatle okursan anlayacaksın; bağcıyla işim yok, maksadım üzüm yemek.

Neyse, kaldığımız yerden, “abi” dediğinden devam edelim mevzuumuza.

Bir gazetede eski bir fotoğrafı yayımlanmıştı da, “Bu adam, o adam mıdır?..” diye apışıp kalmıştım.

Bu adam…

Şener Şen''in “Züğürt Ağa”daki finali…

Yani, salınarak çiğ köfte satan, kalçadan yürüyen “yırtmış” hali.

O adam…

“Züğürt Ağa”nın ezik-büzük şekilde “Domedis…Domadis…” diye tıslayarak seyyar satıcılık yapan hali.

Aman kafan karışmasın; ikisi de aynı adam ha!

“Abi” dediğin bu adam o fotoğrafta; güneş ışığının elmacık kemiklerinde “nur” tesmiye edilen “reflesi”, derviş edalı mûnis bakışı, çevrilmiş “sünnet” sakalı, gümüş akik yüzüğü ile arzı endam ediyordu.

Zaman ve “değişim” tanınmayacak hale getirmişti onu.

Neylersin ki zaman hepimizin başında; saçlarda ak, o şiirdeki gibi gözlerin altına mor halkalar olacak!

“Abi”yi fazladan bir de “değişim” vurmuştu; hem de acımasızca!

Ya diğeri, yani, genç olanı?

Aylar öncesindeki halini hatırlayıp, “İnsan bu kadar kısa sürede, bu kadar değişir mi?..” diye hayret etmiştim.

Dünya nimetlerinden yüz çevirmenin ifadesi gibi duran o sakal gitmiş, “Ben de isterem…” diye bağıran hartama bıyıklar gelmişti.

Kartal bakışların yerleştiği gözlerde, o mülayim “ferden” eser kalmamıştı.

Kendi elleriyle tercih ettiği “değişimden” ibaretti şemaili.

Lakin…

Vaktiyle aldığı bir dua, verdiği bir sadaka varmış ki; ölümle uyanılan uykudan evvel, ağır bir imtihan “musallat” oldu ona.

E''e, bu dünya imtihan dünyası; Allah hepimizin encamını hayreylesin!

Bak güzel kardeşim, senin bu “abi”n de, bu talihsiz kardeşimiz de “değişim”in birer prototipi sadece.

Dünkü yazında, “eskiden” şöyleydi, “şimdi” böyle oldular diyerek…

Ahmet Kaya''nın “Mahur Beste”sindeki, “Gittiler akşam olmadan ortalık karardı…” sözünü çağrıştırırcasına “ağıt” yakıyorsun.

Eskiden merhametliydiler, şimdi acımasız oldular diyorsun…

“Eskiden” Ebu Zer gibiydiler, “şimdi” Karun gibi oldular demeye getiriyorsun…

Biz “yandaş” tesmiye ettiğin (ne ayıp) medyanın bu köşesinden, gösteri toplumunun şebeklerine, yeni sınıfın yeni dallamalarına, “Tuluat bitti” artık, “Köpekler ayakkabı giymez” diyerek isyan ederken, sen “değişim” talep etmekten bitap düşerdin.

Ne çabuk unuttun!

“Değiştik…” demelerini kâfi görmez, bir mürebbiye edasıyla, “Değiştim demekle olmaz; hele anlat bakalım, itiraf et, nasıl değiştin?!..” diye habire sigaya çekerdin.

Değiştiler işte!

“Değişim” uğruna eski aşklarından, meşklerinden, dostlarından uzaklaştılar.

Komşusu açken tok uyumamayı, infakı, müsrif olmamayı, mütevazılığı terk ettiler.

Hulasa, “değişim” yüzünden ideallerinin birçoğunu kaybettiler.

Cüneyt Arkın''ın, “Rüzgar” filminden şu repliğini hatırlar mısın: “Kahrımdan ölüyorum ülen, sizlere acır mıyım, acır mıyım?!..”

Merhametinize ne oldu diyorsun ya…

“Değişim” belasına sakallarından, akik yüzüklerinden, yakasız gömleklerinden, kardeşliklerinin simgesi “musafaha”larından, yaşam tarzlarından oldular.

Sana…

Ruhat Mengi''ye…

Ertuğrul Özkök''e falan…

Acırlar mı ülen?

15 years ago
Sana acır mıyım ulan!
Erdoğan’ın yaptığı bu büyük fenalığı inkâr edemeyiz
Ramazan-ı Şerif’i uğurlama yazısı
Elimde imkan olsa hepsinin kellesini uçururdum
Sultanahmet ve Kılıçdaroğlu’nun acayip dik duruşu
Avrupa"da "Sultan ve şehir"