|
İbrahim Suuuuuus!

Çocukluğumun ateşli hastalıklarından biri de değildi başıma tebelleş olan. Ancak yine de bulanmış ve bir grizu kuyusu gibi sıkışmış zihnim -hadi askerî bir deyim kullanalım- "gecenin karanlığından yararlanarak" bütün uykumu, sürrealist bir ressamın tuvaline çevirdi. Amanın! O nasıl bir fırça darbesi sağanağıdır yarabbim! Ben küçüklüğümün kabakulağı uykularında bile fevkinde değildim o ye''cüc-me''cüc fragmanlarının. Neyse...

Şimdi işbu İbrahim''in elleri (göya) büyüyor büyüyor ve hani şu Uzakdoğu menşeli çizgi filmlerin "yakınlaşma" efektleri vardır, işte onun gibi, gözlerime yaklaştıkça -ben halâ salak bir çizgi film kahramanı gibi açmış ağzımı bakıyorum- birer deve dönüşüyorlardı. Öyle donmuş kenar çizgileriyle ağzım açık bakakaldığım bir anda, kocaman bir kütle suratımda patlamasın mı! Gözlerim o andan itibaren İbrahim''i dört tane, dünyayı da biraz yassılmış olarak görmeye başlamıştı...

Sonra farkettim ki adamın ellerini kapkara kıllar kaplamakta. Burnundan ve kulaklarından, ücra kayalıklarda büyüyen ve el ayak ulaşmadığı için büyüyüp de büyüyen otlar gibi 1+2 tutam kıl fırlamakta.

Ben yerde, kafamın üst kısmında garip bir biçimde oluşmuş o gözümle, yukarıdaki AB bayrağı eskizlerini izlerken, baktım ağzı yavaş yavaş bir garaj kapısı gibi açılıyor! Ağız açılıyor, açılıyor ve bütün ekranı kaplıyor. Karanlık! Korkunç bir gırtlak hırıltısı ve öfke homurtusu kulak eşiklerimi devirip devirip geçiyor! Bu arada, (göya) yanlışlıkla bir elektrik santralini ısırıyor! Hani o vahşi balina filmi vardır... Neyse, ben töbe kurtulamazdım bu hayati hatayı yapmamış olsaydı... Kaçmaya başladım. Bu arada zihin damarlarımda, ana rahminde korkuyla büzülmüş kendi resmim akmaya başladı. Bu bir slayt gösterisi gibi bir şeydi, neyse. Ben direniyordum, onlar çekiyordu derken, ayağım bir iplik yumağına takılmasın ve yeryüzünü şiddetle öpmeyeyim mi! Allahım, nedir bu başıma gelenler!.. İpleri birbirinden ve ayağımdan ayırmaya çalışırken onların bir yumak kaset bobini olduğunun farkına varıyorum. Boş kaset de biraz ötede duruyor. Bakıyorum; üzerinde "Sarı Gelin" yazıyor. Sonra yine çekiştiriyorlar ayağımdan. Bu sefer uyanıyorum. Bakıyorum elimde sımsıkı tuttuğum ve elimin içini kanlar içinde bırakmış kırık bir kaset...

Birisi, (beyaz gömlekli gözlüklü) eğilip, "Sayın Erkal''ın son albümü" diye şefkatle mırıldanıyor ve ekliyor; "iyileşeceksiniz..."

24 years ago
İbrahim Suuuuuus!
Kan davalınızla kahvaltınızın menüsünde kim olacak?
Davutoğlu zaferden emin..
Hrant Dink: Hükümet mi suçlu?
“Emekli olunca annemle babam motosikletle Avrupa turu yaptı” (I)
HDP’li misin MHP’li mi karar ver çakal