|
Sivilceli ideologlar

Yıllar önce Yekta Güngör Özden''i Ankara Siyasal Bilgiler''e çağırmışlardı da o zaman haberdar olmuştum varlıklarından. Meğerse, bizim krema tabakasının acar oğlanları ve sinderella bebeleri de düşünmek istiyorlarmış, okumak, karar vermek, desteklemek, nefret etmek istiyorlarmış! O zengin şımarıklılıklarıyla olacak herhal; "banane işte, ben de isterim ondan!.." diye ayak vurup "ıngaaa!.." diye ağlayarak kendileri de bir oyuncak sahibi olmuşlardı. Evet, kendilerine, Türk Silâhlı Kuvvetleri''nin güvenli, denenmiş, itibarlı, su geçirmez, muarızları -gerektiğinde- silâh zoruyla bertaraf edilebilecek ideolojisini seçmişlerdi. Grup liderleri, (sonra galiba çok yüksek bir maaşla özel bir firmaya girdi) koridorda yürürken, hiç ideolojisiz, renksiz, kişiliksiz, sünepe öğrenciler gibi ezilerek yürümüyordu. O liderdi. Bakışlarına ara sıra Mustafa Kemal''in Kocatepe''deki resmi gibi bir eli çenesinde düşünceliliği ve yüceliği dokunurdu. Bulutların arasından bakmaya itiraz edecek gibi durmuyordu hiç. O, korkunç, korkunç, korkunç dar kafalı ve zekâ düşmanı bir mirasyedi idi.

Bizim okuldaki Atatürkçü Düşünce Topluluğu üyelerinin hepsi -ama nasıl olur?- hepsi çok bakımlı saçlara, çok güzel arabalara, çok güzel caddelere, çok çeşitli kızlara, çok çeşitli göbeklere, çok çeşitli insanlığı ve acıyı tanımamışlıklara sahiptiler. Allah canımı alsın, kampüste birer yara gibi yürürlerdi ya da ben öyle algılardım, sanki varoluşları bir sağırlık üzerine kurulmuştu. Kulaklarının ve yüreklerinin tuhaf, nasırlı eşikleri vardı. Yabancı arabalardan inip, bahşişi düşüne düşüne Buda heykeline dönüşmüş suskun bekçilerin eline iyi paralar sıkıştırırlar ve dersliklere seğirtirlerdi.

Dersleri yüksekti hepsinin. Çok iyi not alırlar, hocanın bir virgülünü bile sektirmezlerdi. Çok iyi öğrenirlerdi. Hocanın ve ders kitabının aynını kafalarına geçirmeleri bana, can sıkıntısından da öte bir bezginlik verirdi. Bunun bir insanlık suçu olduğunu filân kurardım. Birkaç kere, aralarından bazılarını "çitin" dışarısına çağırmadım değil. Ama her defasında, benimle güvenlik kemeri ve kask takarak, çok az konuşabildiler. Söylemeye çalıştığım hiçbir şey, kafalarındaki yüksek gümrüğü aşamadı. Bir keresinde beni dogmalardan sıyrılmaya, aklı desteklemeye çağıran bir tanesine, "İnsan kardeş diyebilir misin?" diye sordum. Mayışarak, "İnsan kardeeşş!" dedi ve neskafesini yudumladı. "Çok ciddiyim" diye kaşlarımı çatınca, çocuğun ağzı gayriihtiyari büzüldü, büzüldü, yuvarlaklaştı. Gözleri irileşti.. Çünkü biliyordu; derisinin altında ve gerçek bir acıyla hissetmediği bir yığın insanlık durumu vardı ve bir dünya görüşüne sahip olmakla iki kat biftekli bir hamburgere sahip olmak arasında, insan olmakla olmamak arasındaki kadar fark vardı.

Neyse. Şimdi niçin hatırladım bunları? Birkaç defadır, Ali Kırca''nın Siyaset Meydanı''na, kendilerine "Kemalist" diyen bir hödük korosu çıkıyor. Yurttan sesler korosu gibi. Gene o resmi mikrofon kurumu arkasında, gene saçlar kuaförde özel olarak Kemalizme Savunma Cephesi Siperleri Oturumu için yapılmış, gene gözler Besim Tibuk''a toplu halde gülmek için kısılmaya hazır, gene traş edilmiş bir sözde "ataklık", gene binlerce kez çiğnenmiş gevişler için hazırlanan ağızlar, gene karanlık, gene karanlık, gene karanlık...


24 yıl önce
Sivilceli ideologlar
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”
Antisemitizm, 7 Ekim ve Biden’ın Vietnam’ı
Yangından mal kaçırma: Terör örgütü ABD’den tanınma istiyor!
Unutma sakın!