|
"Televole" resmî dil olsun!

Ses, Hollywood''daki özel efekt şirketlerinin en önemli enstrümanlarından birisidir. Özellikle Dolby şirketinin, dijital sistemlerle işleyip neredeyse yeniden üretebildiği, istediği şiddete ve biçime kolaylıkla sokabildiği ses, büyük bütçeli filmlerin vazgeçilmez unsuru haline geldi. Artık hiçbir kulak, Dolby''nin filtresinden geçmiş bir sese kayıtsız kalamaz. Bu yüzden son yıllarda Türkiye''de de geniş kitlelere gözünü dikmiş filmlerin afişlerinde, mutlaka "Dolby Digital Systems" i görüyoruz. Çünkü güçlü ses seyirciyi kısa yoldan şaşırtabilir. Apıştırabilir.

Dolby''nin ürettiği ses, sıradan insanın sinirlerini allak bullak ediyor ve ona "unutturuyor." Neyi unutturuyor demeyin, insanların artık unutmaları gereken yığınlarca şey var. Dünyadan ve onun bu halde olmasından sıkılmayan bir Allahın kulu mu kaldı? Onları gün içinde iki saatliğine de olsa "şaşırtacak", gözlerini pörtletecek, boğazlarını kurutacak ve nefes düzenlerini akamete uğratacak yeni ve ilginç "dünyacıklara" doğal olarak ihtiyaçları var. Eh, böyle bir pazar varken, sinirleri ayağa kaldıran bu "özel" efekti ıskalar mı elin Hollywood''u! Iskalamaz. Iskalamıyor da...

Türkiye''de hedef kitlesini "kitle"nin tamamı olarak belirleyen bazı TV''lerimiz de sesin bu etkileyici sihirinin farkındalar. Onlar da görüntüyle yetinmeyip, şaşkınlıktan büyümüş gözlerin ardındaki beyine ses marifetiyle ulaşmayı, orayı etkilemeyi ve hipnotize etmeyi uğraş haline getiriyorlar.

Bu ilkin, "özel kanallar" açıldıktan sonra spikerlerin, TRT''nin "resmi ekran duruşunu" kırmasıyla başladı. Ali Kırca, sesini rahatlatarak bizimle "konuşmaya" başladı. Gülgün Feyman yüzünü gerip dudaklarını büzerek "işin iç yüzüne" vurgu yapan o özellikle "sinsileştirilmiş" sesiyle öyle bir konuştu ki, biz koltuklarımızda ister istemez dikkat kesildik! Ahmet Hakan ise, saat dokuzda başlayan haberleriyle uzun süre "şimdi son sözü doğru bir şekilde biz söyleyeceğiz" edasıyla kuruldu koltuğuna ve sesine de hep bu duruşun kılcalları renk verdi...vs.

Ancak ses, Televole''de, hiçbir yerde ve zamanda olmadığı kadar "konudan" ayrıldı. Neredeyse tek başına, izlenme konusu haline geldi. Ses, Televole dünyasında, söylediğini dışlayarak anlatının merkezi ve öznesi haline geldi. Artık bön zekalı her spiker sesini, öyle bir raks figürü gibi sunduğu şeyin üzerine giydiriyor ki, şaşıp kalıyorsunuz. Ses''teki bu özel ton, mesele kıldan tüyden bir mesele dahi olsa, onu bütün Türkiye''nin dikkatine farklı bir şiddette sunabiliyor...

Sesin, görüntünün, konuyu dışlaması ve asıl unsur haline gelmesi, Türkiye''nin üzerine artık genel bir halet-i ruhiye gibi siniyor. Durum, zaten çığırından çıkmış beyaz camın üzerine bir tabii afet gibi inen Televole''yle de sınırlı kalmıyor. Ana haber bültenlerinin çoğunun artık içi boşaldı ve birer magazin çeşnisi haline geldi. (Reha Muhtar Magazin Gazetecileri Derneği''nden ödül aldı filan...)

İmdi; Teklifimiz odur ki Televole dili, İletişim fakültelerinde özel bir iletişim dili olması hasebiyle, mecburi ders olarak okutulsun. İleride siyasetimizi ve sosyal hayatımızı tamamıyla etkisi altına alacağını tahmin ettiğimiz bu yeni "dile" kolayca adapte olabilmeleri için, Televole, Türkçe''den sonra ikinci resmî dil olarak kabul edilsin ve resmen tanınsın. Yasa teklifi için de tabii Doğan Medya''ya yakın milletvekillerini göreve çağırıyoruz.

NOT: Selahattin Yusuf''un Pazar günü yayınlanması gereken yazısını teknik bir aksaklıktan dolayı bugün yayınlıyoruz.

25 yıl önce
"Televole" resmî dil olsun!
Âlemin içinde Âdem Âdem’in içinde âlem
Kara dinlilerle milletin savaşı
Sanat nedir?
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!