|
ABD’nin Eyalet Ortaklığı Programı’nın anlamı nedir?

İzmir’in CHP’li Belediye Başkanı Tunç Soyer’in Kıbrıs hakkında söylediği sözler 2019’da büyük yankı uyandırmıştı. Soyer, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yayımlanan bir gazeteye Kıbrıs genelini göz önünde bulundurarak şunları söylemişti: “Kıbrıs’ı Kıbrıslılara bırakırsak, en doğrusu bu olacak. Ancak hiç bırakmıyoruz. Herkes Ada’nın bir tarafından çekiştiriyor. Ben bunu doğru bulmuyorum. Kıbrıs’ın jeopolitik önemini falan bir kenara koyup, adayı Kıbrıslılara bırakmak lazım. Kaderlerini kendileri belirlemeli. Ben iki halkın barış içinde yaşamalarından, birlikte karar üretmesinden yanayım. Herkes çok fazla müdahil oluyor, sadece Türkiye değil. Filler tepişir, çimenler ezilir. Onlar tepişiyor. Olan Kıbrıslılara oluyor.”

Bu cümleler elbette büyük tepkiye sebep olmuştu. Muhtemelen bu tepkinin de etkisiyle önce beyanat yalanlandı fakat konuşma metni deşifre edilince Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin varlığını doğrudan ilgilendiren bu siyasî görüş geçici bir süre unutulmaya terk edildi. Başkan’ın Kıbrıs’ı Kıbrıslılara bırakmakla tam olarak ne söylemek istediğini uzun uzun tahlil etmeye lüzum olduğunu zannetmiyorum. Zaten, Türkiye’yi Kıbrıs’a müdahil olmakla suçlarken diplomatik bir dil kullanma gereği de duyulmamıştı. Bu oldukça önemli bir gelişmeydi, zira yetmiş yıldan fazla bir zamandır Türkiye’de Kıbrıs meselesi millî bir dava olarak benimsenmişti. Hatta rahmetli Fatin Rüştü Zorlu’nun Kıbrıs’ın millî bir dava olarak benimsenmesi yönündeki çabaları dolayısıyla idam edildiği vaktiyle çok konuşulmuştu.

Peki, aradan geçen bunca zamandan sonra CHP’li bir belediye başkanının Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ve Kıbrıs Türklerinin millî varlığını doğrudan etkileyecek bir konuşma yapmasının sebebi neydi? CHP tarafından konuyla ilgili tatmin edici bir açıklama yapılmadı. Hatta söylediğim gibi konu, unutuluşa terk edildi. Fakat aynı dönemlerde Adalar Denizi’yle ilgili meseleler gündeme geldiğinde Türkiye’nin bilmem kaç tane adayı Yunanistan’a terk ettiği gibi asılsız iddialarla kamuoyunu biçimlendirmeye çalışmaktan da geri durmadılar. Hâlbuki aynı dönemlerde bir bütün olarak Doğu Akdeniz dünya gündeminde birinci sıraya yükseliyordu. Bu da gayet tabiî bir durumdu. Çünkü Güney Kafkasya’dan başlayarak Libya’ya kadar uzanan hatta yaşananlar birbirine sıkı bir şekilde bağlıydı. Yirminci yüzyılın başında olduğu gibi başta enerji kaynaklarına hâkimiyet ve enerji güvenliği gibi meseleler olmak üzere coğrafyamıza yönelik talepler yeniden savaş sebebi olmaya doğru gidiyordu.

Mavi Vatan kavramının ortaya çıkması da aynı sürecin bir parçasıydı. Türkiye, uzun zamandır özellikle güneyden terör ile meşgul edilmekteydi. 1980’lerin ortalarından başlatıldığı zaman neredeyse kırk yıl devam eden terör faaliyetleri ile Türkiye’yi adım atamaz hâle getirmek istediler ve bunda da büyük ölçüde başarılı oldular. Fakat özellikle 2012’den sonra Türkiye önceki dönemlerle kıyas edildiğinde oldukça farklı bir tutum benimsedi. Türkiye’yi hem içeriden hem de dışarıdan kuşatan, adım atamaz hâle getiren bağımlı yapıların tasfiye edileceğine dair belirtiler ortaya çıktığında şartların tamamen değiştiği anlaşılmıştı. ABD ve Fransa gibi ülkelerin tutumunda da oldukça sert bir değişim vardı. Onlar da Türkiye’ye karşı tutumlarını gizleme gereği duymamaya başladılar. ABD, Fransa ve Avrupa Birliği’nin Türkiye karşısında Yunanistan’a açıktan destek vermeleri adeta savaş öncesi durumuna doğru yaklaşıldığı izlenimini uyandırdı.

ABD’nin desteği Yunanistan ile sınırlı kalmadı. Savaş kışkırtıcılığı anlamına gelecek şekilde GKRY’yi de silah ve asker bakımından donatmaya başladılar. Zaten bir müddettir ABD, Yunanistan’da üsler kuruyordu. Bunun gibi Adalar Denizi’nde statüleri farklı olan adalarda da üsler kuruyorlardı. Şimdi de GKRY’yi hem silah bakımından donatmak hem de Rumları askerlik eğitimi ile adeta savaşa hazırlamak gibi bir yola girmek üzereler.

Türkiye, CHP’li belediye başkanlarının tercihlerine bakmayarak ABD’nin kararına açıkça tepki gösterdi. Dışişleri Bakanlığı’mız tarafından yapılan açıklamada “ABD Savunma Bakanlığı’nın, GKRY’yi ABD Savunma Bakanlığı bünyesindeki Ulusal Muhafızlar Bürosu Eyalet Ortaklığı Programı’na dâhil etmesini şiddetle kınıyoruz” denildi. Bu açıklama ile ABD’ye açıkça tepki gösterildi fakat bazı ifadelerin diplomatik bir hassasiyetle metne dâhil edildiği anlaşılıyor. Örneğin Türkiye tarafından “Eyalet Ortaklığı” kavramının altının çizilmesi oldukça önemlidir.

Doğu Akdeniz’e “Levant” derler ama “Levantenler”in anlamı biraz farklıdır.

#Tunç Soyer
#KKTC
#CHP
#ABD
#Yunanistan
2 yıl önce
ABD’nin Eyalet Ortaklığı Programı’nın anlamı nedir?
Diyarbakır’da Ankara’yı Ankara’da Diyarbakır’ı görmek
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”
Antisemitizm, 7 Ekim ve Biden’ın Vietnam’ı
Yangından mal kaçırma: Terör örgütü ABD’den tanınma istiyor!