|
Afganistan’daki gelişmeleri niçin göremediler

Edward Said, “Oryantalizm” adlı çığır açan kitabında edebî eserleri oldukça farklı bir açıdan ele alır. Özellikle Fransız ve İngiliz edebiyatının en önemli örneklerinden hareketle merkez ve çevre arasındaki ilişkinin mahiyetini ortaya çıkarmıştır. Merkez, imparatorluk ana vatanı; çevre ise kolonilerdir. “Oryantalizm”de İmparatorluk merkezlerinde yaşayan büyük edebiyatçıların çevreyi ele alış tarzı gözler önüne serilmiştir. Said, Fransız ve İngiliz edebiyatının en güçlü kalemlerini, merkez ve çevre arasındaki ilişkinin en önemli unsurları olarak değerlendirir. Emperyal merkezde yaşayan yazar için çevrenin ne olduğunun bir önemi yoktur. Edward Said, Oryantalizm ile yeni bir dönemin kapılarını aralamıştı. Bu kitaptan sonra “Filistin Sorunu” ve “Haberlerin Ağında İslam” adlı kitaplar da yayımlandı.

Kitapların adından da anlaşılacağı gibi Edward Said, edebî eserlerden sonra gazete ve televizyonların dili üzerinde durmuştu. Said’in eleştirilerine rağmen Batı medyasında İslam ve Müslümanlar hakkında yayımlanan yazılar, hem bilinçli bir çarpıtmayı hem de ön yargıları yansıtır. Sovyetler’in Afganistan’ı terk ettiği zamanlarda medya dilinde önemli bir değişim yaşandı. Atıl, durağan bir dünyanın oryantal despotizmi sahneden çekilmiş, İslam ve terör kavramları birbirini karşılayacak şekilde kullanılmaya başlanmıştı. Yaklaşık otuz yılda İslam ve Müslümanlar hakkında yeni kavramlar ve imgeler oluşturuldu. Batılı seçkin zümreler gerçeklikle bağını bir daha koparıyordu.

Said, edebiyatın ve medyanın ürettiği kavram ve imgelerin Doğu’nun gerçekliğinden ne kadar uzak olduğunu çok açık bir şekilde göstermiştir. Fakat bu kavram ve imgeler bir düşünme biçimine işaret ediyordu. Batı, gücü elinde bulundurduğu müddetçe bu düşünme biçiminin sonuçlarını önemsemedi. Türkiye gibi İslam ülkelerinin seçkin zümreleri de bu bakış açısını benimsemişti. Sistemin çöküşüne hazır olmadıklarını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu, Türkiye’nin seçkin zümreleri için de geçerlidir. Onlar da gerçeklikle bağlarını koparmakta bir sakınca görmediler.

Batılı siyasetçiler cari bakış açısının sonucuydu, üniversite işgal ve istila stratejisi geliştirdi, ordular işgal etti, şirketler iktisadî kaynaklara çöktü, sinema ve edebiyat bu süreci meşrulaştırdı, halk işgal ve istilaya destek verdi, din adamları hâlâ keşif kolu olarak vazife görüyordu. Medya, bütün bu sistemi tekrar tekrar üretti. Bu sistem hem Batı’yı hem de onlara tabi olanları derinden etkilemiştir.

19. yüzyılda Batı Avrupa ve ABD emperyalizmi ve yayılmacılığının önünde durabilecek bir güç yoktu. Son savaşı atalarımız verdi. 1990’ların başından itibaren yeni bir istila ve işgal dönemi başladı ve yine Batı’nın karşısında durabilecek bir güç yoktu. Fakat görünür olan aldatıcıydı. Bu defa İslam coğrafyası çözülmedi ve muazzam bir direnç oluştu. Eğer İslam coğrafyası yeniden çözülseydi sistem kendini yeniden üretecek, cari olan kavram ve imgelere yenileri eklenecekti. Türk basının meşhur kalemleri de bundan sonuna kadar yararlanacaktı.

ABD’nin Afganistan’dan çekilme sürecine hazırlık yapılmadığı çok açık. Batı, bu yeni duruma hazır değilmiş. Batı merkezli bir dünyada yaşamaya alışmış seçkin zümreler de bu değişimi göremedi. Bu sebeple “Afganistan olayı”nı Taliban’a indirgeyerek içlerindeki öfkeyi dışa vurmaktan başka bir şey yapamıyorlar. ABD öncülüğünde başlatılan yeni bir haçlı seferinin tahmin edilmeyen sonuçlarını yaşıyorlar. Batı kendi gözlerini körleştirirken İslam coğrafyasına da ölümcül darbeler vurdu. Artık Avrupa ve ABD kendini yenilemekte zorlanıyor. Batı hegemonyasının sarsıldığı bir dönemden geçiyoruz.

“Afganistan olayı”na bakıp ne ağlamalı ne de gülmeliyiz, onu anlamaya çalışmalıyız. Bundan otuz yıl önce başlayan yeni dönemde İslam coğrafyasına muazzam bir karmaşa hâkimdi. Bu dönemde devlet yapıları zayıflamış, bağımlı yapılar güç devşirmişti. İslam coğrafyasının çözülmesi an meselesiydi. Fakat Türkiye aynı anda PKK-YPG, DEAŞ ve FETÖ’yü sahada fiilen mağlup edince “kurulu düzen” zaafları ortaya çıktı. Çözülmeye başladılar. Bağımlı yapılar emperyalist sistemin İslam coğrafyasındaki dayanaklarıydı. Onların kaybıyla ortaya çıkan zaafı telafi edemediler.

Bu dönemde Türkiye’nin çok hızlı hareket etmesini iyi analiz etmek gerekiyor. Türkiye içinde ve yakın coğrafyamızda birtakım şaşırtıcı gelişmeler yeni dayanakların oluşumuna işaret etmekteydi. Onlar da Batı’ya güven duyuyorlardı. Kendilerini körleştirdikleri anlaşılıyor.

Türkiye’nin yeni bir güç olarak ortaya çıkmasını iyi analiz etmek gerekiyor.

#Afganistan
#Türkiye
#Avrupa
#ABD
3 yıl önce
Afganistan’daki gelişmeleri niçin göremediler
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle