|
Artık barbarları beklemiyor, yerlerinden sürüyorlar

“Barbarları Beklerken” Kavafis’in şiiri. Bu şiir, uygarların barbar istilalarını beklerken içlerinde yaşattıkları korkudan ilhamla yazılmıştır. Kavafis’in ilham kaynağı barbar istilalarıdır fakat şiirden barbar korkusunun suiistimal edildiği anlaşılır. Uygarlar bütün düzenlemeleri bu istilaları bahane ederek yapmaya başlar. Zaman içinde neredeyse her şey barbar istilası tehdidi ile ilişkilendirilir. Kavafis’in uygarları, barbarlar gelmediği için hayıflanacak kadar istila söylemine bağlanmıştır.

“Tatar Çölü” adlı romanını okuduğumda Dino Buzzati’nin Kavafis’in şiirinden etkilenmiş olabileceğini düşündüm. Gerçi Bastiani Kalesi şehirden çok uzaktaki sınır bölgesinde bulunduğu için iki ayrı türde yazılmış eserin mekânları birbirinden farklıdır fakat bunun dışındaki benzerlikler çok daha dikkat çekicidir. Buzzati’nin Kavafis’ten esinlendiği çok açıktır. Zaten romanın sonunda uygarların sınırlarında barbarlar ortaya çıkar fakat bu, tahmin edilen karşılaşma değildir. Olaylar gayet makul bir anlaşma ile nihayete erer. Buzzati de uygarların barbar korkusunu suiistimal ettiği teması üzerinde duruyor. Romanda entrikalar şehirde değil, Bastiani Kalesi’nde döner. Eğer Teğmen Giovanni Drogo’nun akıbetine odaklanırsak hayatın sorgulandığını düşünebiliriz. Fakat her iki eseri, hayatın anlamı üzerine bir sorgulama olmaktan uzaklaştırıp uygarlar ve barbarlar arasındaki zıtlığı öne çıkardığımızda Kavafis’te ve Buzzati’de farklı anlam katmanlarını keşfedebiliriz.

Hem “Barbarları Beklerken”de hem de “Tatar Çölü”nde barbarların görüşlerini duymamız mümkün değil. Dolayısıyla onların uygarları hangi kavramla kategorize ettiğini bilmiyoruz. Dolayısıyla onların niçin barbar oldukları hakkında bilgimiz olmadığı gibi “öteki”ne ne dediklerini bilmiyoruz. Sadece “barbar”ın uygarların “öteki”si olduğunu biliyoruz. Barbar olarak kategorize edilenlerin öteki hakkında ne düşündüğünü bilmiyoruz. Peki, uygarlar barbar kavramını hangi anlamda kullanılıyor? Belirli bir kategoriye dâhil edilenlerin fiillerini mi yoksa hukukî durumlarımı mı temel olarak alıyorlar? Ötekine niçin “barbar” diyorlar? Uygarlaşmamış kişi ve toplumların “öteki” olarak işaretlenmesinin en temel sebebi kültürel ayırım mıdır yoksa hukukî farklılıklara mı işaret edilmektedir? Ne Kavafis’te ne de Buzzati’de bu soruların cevabı var. Buna karşın dilimizde daha ziyade fiillerin öne çıkmasını nasıl yorumlamak gerekir?

Uygarlar ve barbarlar arasındaki zıtlığın veya karşıtlığın çok farklı açılardan tartışılmasıyla zengin bir literatürün ortaya çıkacağı çok açıktır. Zira “medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar” mısraı gibi oldukça zengin çağrışımlara imkân veren örneklerimiz var. Mehmet Akif’in izinden gitmenin çok daha isabetli olacağını düşünüyorum. Akif’in mısraında da fiiller öne çıkıyor. Muhtemelen savaş zamanındaki gözlemleri onu uygarlık ve medeniyet kavramlarını sorgulamaya itmiştir. Birinci Dünya Savaşı ve Kurutuluş Savaşı yıllarının izlenimlerinin bu mısra üzerinde belirleyici olduğunu düşündüğümüzde Batı uygarlığının hemen bütün dünyayı istila ettiği bir dönemin değerlendirildiği anlaşılır. Uygarların karşısında barbarların ne düşündüğünü bilemiyoruz fakat Akif’in uygarlığı bir canavar gibi düşündüğü çok açıktır. Aynı çizgiyi devam ettiren fikir insanlarının olabileceğini düşünebiliriz fakat bunların sayısının az olabileceği gibi bir izlenimim var. Doğrudan uygarlık eleştirisine girenler sınırlıdır.

Modern dönemde Batı Avrupalılar da özellikle yayılmacılık dönemlerinden itibaren uygar ve barbar ayrımını çok kullandı. Onlar da Romalıları takip ederek “öteki”ni tarif etmek için barbar kavramını kullandı. Zamanla uygar kavramı neredeyse bütün Avrupalıları kapsayacak şekilde anlam genişlemesine uğradı fakat başta uygar olanlar İngilizler ve Fransızlardır. Anlam genişlemesi zamana yayılmıştır. Barbar Avrupa dışındadır. Batı Avrupa’da yaşayan Yahudiler de uygarlık sınırları içinde kalır. Bu açıdan Siyonistler de uygarlar arasındadır. Dolayısıyla İsrailliler de uygarlar arasındadır. Siyonizm’i bir devlet ideolojisi olarak benimsemiş İsrailliler de hatları çok belirgin bir ayrım kültürü içinden konuşmaktadırlar.

Peki, bugün İsraillileri, İngiliz ve Fransızları, Amerikalıları “öteki”ni gayr-i medenî, yarı insan, vahşî ve barbar gibi kavramlarla tanımlamaya sevk eden asıl kaynak nedir? Din mi, tarih mi, gelenek mi yoksa kapitalizm veya kolonyalizm mi? Bunların ayrı ayrı tartışmaya değer olduğu çok açıktır. Türkiye’de pek çok kimsenin kendini uygar kategorine yerleştirmeye teşne olduğunu biliyoruz. Onlar da fiillerden hareket ediyor fakat Akif ile aynı yere bakmadıkları çok açıktır.

#Aktüel
#Edebiyat
#Selçuk Türkyılmaz
1 ay önce
Artık barbarları beklemiyor, yerlerinden sürüyorlar
Kamu tasarrufu
BİT’lere kadrolu işçi alımında acilen tedbir alınması gerekiyor
Tarih bizi çağırıyor ama biz birbirimizle boğuşuyoruz!
İYİ Parti kongresinin kazananı kim
Şule öğretmen ve yeni maarif modeli