|
Hatayı kendimizde mi aramalıyız?

Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra bağımsızlığını kazanan Türk devletleri varlıklarını geleceğe taşıyabilecekler mi? Bunu başarabilmek için elbette güç biriktirmeleri gerekecek. Bu sebeple ikinci bir soru gündeme geliyor: Varlıklarını geleceğe taşırken dışarıdan müdahalelere açık bir zayıflıkta mı kalacaklar yoksa güç inşa edebilecekler mi? Soruları çoğaltabiliriz ama bu soruların, mutlaka, geride kalan birkaç yüzyıllık tecrübeyi gözden geçirmemize imkân vermesi gerekir. Eleştirel bakıştan bahsetmediğimi özellikle vurgulamak istiyorum. Bu kavramın edilgen bir tutuma karşılık geldiği ve içeriğinin de oryantalistler tarafından belirlendiği çok açıktır. Bu edilgen tutumun Avrupamerkezci bir bakışı yansıttığını da tespit etmemiz gerekir. Bunun sonuncunda “hatayı kendimizde aramalıyız” gibi tuhaf bir yabancılaşma modeli ortaya çıktı. Hâlbuki bugünün gelişmeleri oldukça dinamik bir dönemde yaşadığımızı ve son sahnesi belirlenmiş bir oyunun içinde olmadığımızı göstermektedir. II. Karabağ Savaşı ve Türk Devletleri Teşkilatı gibi son döneme damgasını vuran hadiselerin çok geniş bir alanda yankı uyandırdığını söyleyebiliriz. Bu kadar büyük hadiseleri edilgen bir bakış ile kavramak neredeyse imkânsızdır.

Sovyetlerin dağılmasıyla birlikte İslam coğrafyası yeni bir istila ve işgal dönemi yaşamıştı. Irak’ın işgali ile başlayan yeni dönemde hem Akdeniz’i kuşatan İslam ülkeleri güçten düşürüldü hem de Türkistan coğrafyasına yöneldiler. ABD ve Batı Avrupa ülkelerinin Türk coğrafyasında sorunsuz bir şekilde ilerlemesini ve güç biriktirmesini kolaylaştıran unsurlar, işgal ve istilanın dehşetini gözlerden uzak tuttular. Son iki yüzyılın hadiselerini bu türden kolaylaştırıcı unsurlar ile birlikte ele almak gerekir. Özellikle doksanlardan sonra ABD ve Batı Avrupa ülkelerinin coğrafyamızda yeniden güç kazanmasında rol oynayan unsurların üzerinde özellikle durmak gerekir. FETÖ gibi bağımlı yapılar, ABD ve Batı Avrupa ülkelerinin Türkistan coğrafyasındaki ilerleyişini kolaylaştıran unsurlardı. Dağlık Karabağ’da Ermeni işgalinin otuz yıldan fazla devam etmesini ancak ABD ve Avrupa desteği ile açıklayabiliriz. Sorunlu alanların varlığı coğrafyamızın genelini dışarıdan müdahalelere açık hâle getirmekteydi. Bağımlı yapılar içeride at oynattıkça güç biriktirmek ve varlığını geleceğe taşımak zorlaşıyordu.

Ukrayna Savaşı’nın içeriden bir tahlili yapılacak mı bilemiyorum fakat gelişmeler Kazakistan ve Özbekistan için benzer bir felaketin arzulandığına işaret ediyor. Her ne kadar Sovyetlerin dağılmasından sonra bağımlı yapılar Türkistan coğrafyasına sızmış olsa da Özbekistan diğer ülkelerden farklı olarak çok erken bir dönemde tepki göstermişti. Kazakistan’da da sınırlı bir etkiye sahip oldukları anlaşılıyor. Dağlık Karabağ’ın işgalden kurtarılmasından sonra Türk Devletleri Teşkilatı’nın kurulma süreci yeni bir anlayışa işaret ediyordu. Kazakistan ve Özbekistan’ın Türkiye ile ilişkilerini geliştirmesi de bunu göstermiştir. Azerbaycan ve Özbekistan’ın kendi aralarındaki ilişkilerin geliştirilmesine matuf adımlar da Türk Devletleri Teşkilatı’nı ortaya çıkaran zihniyet biçiminin ortak bir bakış açısına dönüştüğünü göstermekteydi. Buradan hareketle bağımlı yapıların Türk devletleri içindeki etkisinin kırılmakta olduğunu söyleyebiliriz. Eğer böyle olmasaydı anlık yönlendirmelerle hedeflerine ulaşabilirlerdi. Derinlere nüfuz edemedikleri için teslim olmamızı sağlayamadılar. Türkiye ve Azerbaycan arasındaki dayanışma ve yeni bir eksen oluşturma mücadelesi Dağlık Karabağ’ın işgalden kurtarılmasının yanında hesap edilemeyen sonuçlara yol açtı.

19. yüzyıla damgasını vuran “Büyük Oyun”, Türkistan coğrafyası üzerinde hâkimiyet mücadelesiydi. İngilizler ve Ruslar kazanmış, Çin de Doğu Türkistan üzerinde egemenlik kurmuştu. Türk coğrafyası açısından bu dönemin 1990’lara kadar devam ettiğini söyleyebiliriz. Bu açıdan Kafkaslarda ve Türkistan’da dekolonizasyon dönemi 1990’larda başlamıştır. Bu dönemde ABD ve Batı Avrupa devletlerinin, vekil unsurlar eliyle Türk coğrafyasında hâkimiyet kurmak istediğini söyleyebiliriz. Bu da yeni bir “büyük oyun” döneminin başlaması anlamına geliyordu. 15 Temmuz 2016 gecesinde Türkiye merkezli bağımlı yapıların kaybetmesiyle de yeni bir dönem başladı. Dolayısıyla kolonyalizm sonrasında Türk devletlerinin kendilerini güçlü bir şekilde geleceğe taşıma iradesini “hatayı kendimizde aramalıyız” edilgenliği ile anlamak mümkün olmayacaktır.

#​Sovyetler Birliği
#ABD
#Dağlık Karabağ
2 years ago
Hatayı kendimizde mi aramalıyız?
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”
Antisemitizm, 7 Ekim ve Biden’ın Vietnam’ı
Yangından mal kaçırma: Terör örgütü ABD’den tanınma istiyor!
Unutma sakın!