|
II. Karabağ Savaşı’nın yıl dönümünde

Geçen sene 27 Eylül’de Ermenistan ordusu Azerbaycan’a yeni bir saldırı başlattığında kim ne düşünmüştü sorusuna cevap bulmak istesek epeyce bir gayret sarf etmemiz gerekir. Bugün dahi Azerbaycan, Karabağ ve Güney Kafkasya hakkında ortalama bir kanaatten bahsedemiyoruz ve savaş başladığında Azerbaycan’ın büyük bir zafere ulaşacağına dair inancı paylaşan insan sayısı sınırlıydı. Bu sebeple kimin ne düşündüğü sorusuna cevap bulmaya çalışmaktansa farklı fikirlerin ortaya çıkmasına yol açan faktörleri tespit etmek muhtemelen daha doğru olacak. Bunun için de Türkiye’nin coğrafyamızla ilgili kimlerle kavgaya tutuştuğunu bilmek gerekir. II. Karabağ Savaşı’nın, sonuçları itibarıyla dengeleri değiştirdiğini ve Türkiye-Azerbaycan ortaklığının özellikle Asya’nın kalbinde önemli değişikliklere yol açtığını göz önünde bulundurduğumuzda yapacağımız tahliller çok daha önemli hâle gelecektir.

Bilindiği gibi Türkiye 15 Temmuz 2016’dan sonra emperyalizmin coğrafyamızdaki kolları olan bağımlı yapılarla çok daha açık bir mücadeleye girişmişti. Türkiye için yeni bir son tasarlamışlar, harita taslakları ile kapımıza dayanmışlardı. Tabiri caizse çember daralacağı kadar daralmış ve millî varlığımız için yeni bir karar aşamasına gelmiştik. Birbirinden çok farklı kimliklerle hareket eden bağımlı yapılar Suriye’nin kuzeyinde yoğunlaşarak birlik hâlinde Türkiye’ye savaş açmıştı. Türkiye, Cerablus’tan başlayarak Fırat’ın batısında ve doğusunda bir dizi harekât ile coğrafyayı istikrarsızlaştıran ve yabancı müdahalesine zemin hazırlayan unsurlara büyük darbe vurdu. Bu olaydan sonra coğrafyamıza müdahale etmek için aracı yapıları kullanan büyük güçlerin ilk defa çözüm bulmakta zorlandığı bir dönem başladı. Bu savaşın başarıya ulaşabilmesi için Türkiye’nin içeride istikrarlı ve kararlı bir duruş sergilemesi gerekiyordu. Önceki dönemlerde de teröre karşı başarılı operasyonlar yapılmıştı ve fakat içeride meydana gelen siyasal çalkantılar başarısının süreklilik kazanmasını engelliyordu. Suriye’nin kuzeyindeki bir dizi harekâtın başarısından sonra İdlib’te de mazlumlara el uzatılmış ve büyük bir savaşın göze alındığı gösterilmişti.

Türkiye’nin İdlib’te savaşı göze almasının çok katmanlı bir gerçek olduğunu tespit etmemiz gerekir. Hatırlanacağı gibi özellikle Zeytin Dalı Harekâtı’nda Türkiye’nin karşısına NATO anlayışına göre tanzim edilmiş bir savaş ortamı çıkarılmıştı. Barış Pınarları Harekâtı bölgesinde ABD savaş alanındaydı. Türkiye’nin İdlib’te Rusya ve İran’ın vekilleri ile savaşacağı çok açıktı. Suriye, geçmişte, Fransa’nın kolonyalist hırslarına teslim edilmiş bir ülke olarak parçalara ayrılmıştı. Yüz yıl sonra Türkiye aynı bölgenin tekrar emperyalist heveslere kurban edilmesine izin vermeyeceğini ve bu sebeple de kendi varlığını ortaya koyacağını göstermiş oldu. Fransa da açıkça Türkiye’nin karşısındaydı.

Coğrafyamızın farklı bölgelerinin, içeriden, görünmez bağlarla birbirine bağlı olduğunu son dönemde bir daha gördük. Darbeci Hafter, Fransa gibi emperyalist devletlerin bağımlı unsuru olarak Libya’yı yeni bir çözülmenin eşiğine getirerek Doğu Akdeniz’i, Kafkasları ve Sahil Bölgesi’ne kadar Afrika’yı tehdit ediyordu. Olaylar adeta sıçrayarak ilerlemişti ve Türkiye, Libya’da da varlık göstermek zorundaydı. Türkiye’nin başarılı olacağı ve Libya’nın çözülmeyeceği anlaşılınca olaylar Kafkaslara sıçradı. Ermenistan otuz yıldır işgal altında bulundurduğu Azerbaycan’a yeniden savaş açtı. Bu da coğrafyanın görünmez bağlarına işaret eder.

Suriye’de başlayan büyük olayları ne yeni bir “Şark Meselesi” ne de yeni bir “Büyük Oyun” olarak tanımlayabiliriz. Bunlar kolonyalist devletlerin büyük toprak parçalarını ele geçirmek için giriştikleri savaşların adıydı. Hedefteki topraklarda yaşayanlar da bizlerdik. Bu kavramlar bize ait bakış açısının ürünü değildir. Sırf bu sebeple II. Karabağ Savaşı’nın başlarında birçok kişi Türkiye’yi ve Azerbaycan’ı Rusya’nın veya başka bir ülkenin tuzağına düşmekle suçlamıştı. Onlara göre Rusya, Kafkaslara tekrar inmek için bahane arıyordu. Bunun tam aksi de geçerliydi, ABD’nin ve Fransa’nın oyununa gelmiştik. Aradan bir yıl bile geçmeden aynı ABD, Afganistan’ı terk etti ve aynı çevreler hâlâ “onların vardır bir oyunu” diyor.

Sayın Erdoğan Soçi’ye gitti. Yine Suriye, Libya ve Kafkaslar gündemdedir. Afganistan’da ortaya çıkan yeni durum değişimi gösterir. Halep’in boşatılmasından sonraki beş yılda coğrafyamızda büyük değişimler yaşandı ve şartlar artık eskisi gibi değil.

#Karabağ Savaşı
#Doğu Akdeniz
#Suriye
#Libya
#Kafkaslar
3 yıl önce
II. Karabağ Savaşı’nın yıl dönümünde
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle