|
Kimberley’deki Cecil Rhodes heykeli

Daha düne kadar Afro-Amerikalıların hakları üzerinde konuşulurken kimsenin aklına sömürgecilik tarihinin ünlü simalarının heykellerinin yıkılacağı gelmezdi. Çünkü Afro-Amerikalılar kavramının şöhreti kolonyalist dönem Avrupa ülkelerinin kölelik mekanizmasını kurma ve bugünkü Avrupa medeniyetini bu sistem üzerine inşa etme sürecini gözlerden uzaklaştırıyordu. Dolayısıyla kolonyalizm, köle ticareti, siyahîler, Afrikalı ve Asyalı sömürge toplumları sorunu daha çok Amerika kıtası bağlamına yerleştirilirdi. “Gelişmiş Avrupa medeniyeti” söylemi zihinleri esir aldığı için Amerika karşıtlığı gündeme geldiği hâlde Avrupa hakkında eleştirel bir yaklaşım sınırlı düzeyde taraftar bulurdu.

Kapitalizme yönelik eleştirel bir yaklaşıma sahip olmak ile emperyalizme karşı olmak aynı şey değildir. Türkiye’de Avrupa Marksizm’inin, hâkim bakış açısı olmasıyla emperyalizm karşıtlığının yaygınlaşmaması arasındaki ilişkinin izah edilmesi gerekir. Afro-Amerikalıların, Amerikalı köle tacirlerinin heykellerini yıkmaya çalışması tabiî bir gelişme olarak görülürken olayların İngiltere’ye sıçraması herhalde beklenmeyen bir durumdu. Boris Johnson, eylemlerin Winston Churchill’in heykeline yönelmesini “saçma ve utanç verici” bulmuş. Türkiye’de Boris Johnson’ın tepkilerine hak vererek Winston Churchill’e haksızlık yapıldığını ileri sürecek birçok insan bulabiliriz. Batı medeniyetinin erdemlerine iman edildiği için aksi yönde iddialara fazla itibar edilmemiştir. Hâlbuki “ekonomik liberal ve emperyalist” olan Churchill, İngiltere kolonyalizm ve sömürgecilik tarihinin şah dönemini temsil eder.

Kolonyalist dönemin emperyal merkezlerindeki sembolik heykellere yönelen öfke, herhangi bir değişime sebep olacak mı bilemiyorum. Fakat bütün zenginliğini köle ticaretinden elde eden tarihî şahısların gündeme gelmesi dahi bir ilktir. Avrupa ve Amerika’da, sömürge toplumlarındaki sistemli uygulamalara yönelik eleştirel bir yaklaşım vardı fakat emperyal merkezlerdeki köle tacirlerinin heykellerini yıkanlar, ilk kez çevreden gelenlerdir. Şimdiye kadar Afrikalılar, Asyalılar ve Latin Amerikalıların öfkesi yine kendilerini vurmuştu fakat şimdi öfkenin Avrupa medeniyetinin temellerine yöneldiğini görüyoruz. Malcolm X, Muhammed Ali, Walter Rodney, F. Fanon gibi aşağı yukarı aynı çağın ruhunu paylaşan mücadele insanlarının, uğradıkları bütün baskılara rağmen başarılı oldukları anlaşılıyor. Köle tacirlerinin heykellerinin yıkılması

veya müzelere kaldırılması bizzat değişimin kendisidir.

ABD şehirlerindeki çatışmaları anlamaya çalışırken beyazları, Evangelistleri, Siyonist Yahudileri ve ırkçı polis şiddetini Amerikan tarihi ve coğrafyası bağlamında bir şekilde anlayabiliyoruz. Fakat Londra’da bir köprü üzerinde emperyal ilişkiler bağlamında karşı karşıya gelen kalabalıkların çatışmanın eşiğine kadar gelmiş olması çok da anlamlı değildir. Britanya İmparatorluğu’nun kurumsal farklılıkları, demokrasi, özgürlükler ve küreselleşmenin nimetleri gibi kavramların çok kullanıldığı bir entelektüel ortamda Winston Churchill’e söylenen lafın karşılığını anlamak kolay değildir. ABD, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda’yı meydana getiren bizzat İngiltere olduğu hâlde şimdiye kadar İngilizler, öfkeyi kendilerinden uzaklaştırmışlardı. Fakat bu kez sembolik de olsa Londra sokaklarında kolonyalist dönemi temsil eden şahısların heykelleri hedefe konuldu. Bundan hoşlanmayarak emperyalist geçmişe sahip çıkmak için kalabalıkların sokağa dökülmesi gelişmenin önemini gösterir. Amerika’da veya Fransa’da emperyalist geçmişe bu kadar hararetle sahip çıkılmamıştı. Bu sebeple Boris Johnson’ın emperyal geçmişe yönelik eleştirileri “saçma ve utanç verici” olarak nitelendirmesi önemlidir. O da İngilizler gibi kendini dokunulmaz görüyor.

Sömürge toplumlarının bağımsızlaşma süreci çok önemliydi. II. Dünya Savaşı’ndan sonra bağımsızlaşan ülkeleri bir kategoride incelemek neredeyse imkânsızdır. Birbirinden farklı geçmişlere sahip oldukları için bu ülkelerin bağımsızlık sonrası tecrübeleri de farklı olmuştur. Her hâlükârda bugünkü gelişmeleri de önemsemek gerekir. Sömürgecilik tarihi bağlamında Londra’da köle tacirlerinin heykellerinin kaldırılması sıradan bir olay değildir. Öfkenin Londra’daki Cecil Rhodes’in heykellerine de yönelmesi anlamlıdır fakat bundan daha önemli olanı aynı şahsın Güney Afrika’nın Kimberley şehrindeki heykelinin gündeme gelmesidir. Bilindiği gibi bu bronz atlı heykelde Cecil Rhodes, elindeki Afrika haritası ile yönü kuzeye doğru, Mısır’a kadar bütün Afrika’yı ele geçirme hayalini temsil edecek şekilde tasvir edilmiştir.

#Afro-Amerika
#Sömürge
#II. Dünya Savaşı
4 yıl önce
Kimberley’deki Cecil Rhodes heykeli
Piranalar VW’nin böyle bir duruma düşmesini bekliyorlardı…
Mevlana’yı Shakespeare gibi tanıtmak mümkün mü
İsmailağa buluşması
Nezahet, Zarafet ve Nezaket...
İmalat PMI, kredi kartı harcamaları ve Fed