|
İdeolojilerin uçucu evrenselciliği karşısında Türkiye’nin antiemperyalist siyaseti

Düşünce hayatımıza yön veren ideolojilerin güçten düştüğü dönemlerde Türkiye’nin uluslararası ilişkilerin yeniden düzenlenmesi bağlamında dile getirdiği fikirler belirli bir dünya görüşüne işaret ediyor. Bu fikirleri ideolojik sınırların içine dâhil etmemek, sürecin anlaşılması açısından önemlidir. Türkiye’nin belirli bir bakış açısına sahip olmadığını söylemiyoruz. Tam aksine “dünya beşten büyüktür” gibi iddialar bir dünya görüşüne işaret ediyor. Bu iddiaların söylem düzeyinde kalmadığını, Cumhurbaşkanımız’ın “Doğu Akdeniz’de emperyalist yayılmacılığa izin vermeyeceğiz” sözünü daha da belirgin hâle getirdi. 2020’nin son günlerinde ifade edilen bu düşünce, “dünya beşten büyüktür” sözünü tamamlar nitelikte olduğu gibi devamlılık ve kararlılığa da işaret ediyor. 2020’de Suriye’den Libya’ya, Libya’dan Kafkaslar’a; dünyanın merkez coğrafyasının birbirinden oldukça uzak ve farklı bölgelerinde gösterilen kararlı tutumun hedefinde emperyalist yayılmacılığı durdurmak vardı. Türkiye, iddia ettiği gibi emperyalist yayılmacılığa izin vermedi. Bu, Doğu Akdeniz için de geçerli olan bir durumdur.

Düşünce dünyamıza yön veren ideolojilerin gündemden düştüğünü özellikle belirttim. Emperyalizm, sömürgecilik, kolonyalizm, antiemperyalizm gibi kavramların anlamlarının açık olması ve belirsizliği ortadan kaldırması gerekirdi. Fakat bu kavramların da ideolojilerin evrenselci uçuculuğundan fazlasıyla etkilendiği ortadadır. Ümmet bilincinden hareketle dindar muhafazakârlar, PKK-PYD gibi geleneksel ideolojilere yaslanan örgütleri Müslüman Kürt halkının temsilcisi olarak kabul edebiliyor; Marksist ve seküler zihniyetli kesimler de emperyalist Amerika ve Batı Avrupa ülkelerinin temsilciliğini yapabiliyor. Daha ileri bir adım olarak, dinî düşüncenin en temel kavramlarını Biden’ın hizmetine sunmaktan çekinmeyenlerin varlığı, kavramların anlam belirsizliğini çok daha büyük bir soruna dönüştürüyor. İdeolojik bağlamların sorunlu hâle getirildiğini bu örneklerden anlamak mümkündür.

Geçen yüzyılda FETÖ gibi örgütlü yapılar, “ehven-i şer” gibi kavramları bağlamından uzaklaştırarak ABD’nin İslam dünyasındaki varlığına meşruiyet kazandırmaya çalışmışlardı. Bu kirli yaklaşımların bir sonucu olarak ABD’nin İslam dünyasını işgaline alkış tuttular. İşgal devam ederken Müslüman dünyayı Batı değerleri adına suçlamakta bir sakınca görmediler. Zira temel amaç işgale meşruiyet kazandırmaktı. ABD öncülüğünde başlayan işgal ve istila bugünümüzü de etkiliyor. Türkiye’nin emperyalist yayılmacılık ile kastettiği elbette otuz yıl önce başlayan yayılma sürecinin bugünkü sonuçlarıdır.

Fransa ve ABD gibi ülkeler yayılmacı emellerinden vazgeçmedi. Dolayısıyla Türkiye’nin devamlılık ve kararlılık göstergesi olan sözlerinin izah edilmesi ve anlam belirsizliğinin giderilmesi oldukça önemlidir.

Kolonyalizm yayılmacı bir ideoloji idi fakat Türkiye’de bu kavramın sömürgecilik anlamı öne çıktı. Oysa istismar anlamına gelen sömürgecilik, kolonyalizmi sadece bir yönü ile karşılar. Kolonyalizm toprağın işgali, istismarı ve yerleşime açılması anlamlarının tamamını içerir fakat sömürgecilik sadece istismar anlamını taşır. Emperyalizm kavramında da istismar anlamı öne çıkar. Fakat özellikle 1990’dan sonra ABD ve kolonyalist Avrupa ülkelerinin yeniden yayılmacı bir siyaset gütmeye başladıklarını görüyoruz. Yeni yayılmacılık ideolojisinde işgal ve yerleşime açma pratikleri öne çıkmaktadır.

Toprağın yani bir ülke ya da bölgenin işgal ve yerleşime açılması ideolojilerin evrenselci uçuculuğu ile anlaşılacak bir durum değildir. Bu bakımdan Sayın Cumhurbaşkanımız’ın “emperyalist yayılmacılık” kavramını kullanması oldukça önemlidir.

Emperyalizm fiilî bir durum yaratarak yeniden karşımıza çıkıyor fakat bunu vuzuha kavuşturacak bir durumda değiliz. Buna da şaşırmamak gerekir. Türkiye’nin antiemperyalizmi açık bir siyaset olarak benimsediği zamanın üzerinden on yıl geçmedi. Bu mücadelenin düşünce dünyamız üzerindeki yansımalarını zamanla göreceğiz. Şimdilik entelektüeller ve akademi dünyası antiemperyalist mücadelede siyaseti ve askeriyeyi yalnız bırakmayı tercih ediyor. Onlar hâlâ muhaliflik adına “leviathan” olarak gördükleri devlete karşı tavır almakla meşguller. Hâlbuki canavar yeni biçimlerle devletleri de tehdit eden “leviathan” hâlini almaktadır. Bir ironi olarak söylemek gerekirse devletler, sivil toplumun rolüne doğru sürüklenmektedir.

Emperyalist yayılmacılık kavramının çok yönlü olarak tartışılması gerekir.

#İdeoloji
3 yıl önce
İdeolojilerin uçucu evrenselciliği karşısında Türkiye’nin antiemperyalist siyaseti
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle