|
İdlib’de milyonlarca masumun canı ve Türkiye

Türkiye’nin Rusya’ya yersiz güveninin ve Erdoğan’ın “dostum” ifadesiyle Putin’e gösterdiği yakınlığın eleştirilmesi gerektiğini düşünen çevreler, son olayların kendilerini haklı çıkardığını güçlü bir şekilde dile getirdiler. Kuşkusuz bu kesimin tamamı Türkiye’nin baştan beri Rusya ile kurduğu yakın ilişkilere karşı değildi. Fakat Türkiye’nin geleneksel Avrupa ve Amerika ekseninden uzaklaşmasından rahatsızlık duyanların dönemsel gelişmelerle doğrudan ilgili olduklarını söyleyemeyiz. Rusya gibi alternatiflerin gündeme getirilmesinden rahatsızlık duymaları sıradan bir alışkanlık meselesi değildir. Onlar için Batı ekseni, dünya görüşü mesabesindedir. Bu sebeple Rusya ile ortaya çıkan her krizi “oh olsun, siz miydiniz Rusya ile yakınlaşan” kabilinden bir yaklaşımla eleştiriye tabi tutmaları anlamlıdır.

Osmanlı çağlarındaki savaşları ve en son Büyük Harp’teki savaşımızı göz önünde bulundurursak Rusya’ya duyulan sahici tepkileri bir ölçüde anlayışla karşılamak gerekir. Fakat mesele bize miras kalan kayıplarımız ve düşmanlıklar ise İngiltere ve Fransa’yı göz ardı eden ve hatta unutturmaya çalışan bir gelenekten bahsetmek de yanlış olmasa gerek. Eğer sorunumuz bize ve coğrafyamıza yönelik tehditlerin devam etmesi ise birini diğerine tercih etmenin eskiye ait bir davranış biçimi olduğunu da bilmek gerekir. Böylesi bir tavır da zaaf göstergesi olarak tarihin tekrarından ibarettir. Tarihle hesaplaşmak önemlidir fakat Türkiye’nin kendisiyle birlikte yakın coğrafyası açısından en önemli sorunu hegemonyanın kaldırılması ya da kırılmasıdır. Bir hegemonyayı kaldırıp başka bir hegemonyaya sığınmak için risk almaya ne gerek var.

Sorun Rusya’nın, fırsattan istifade ederek yancılık yapması ise Türkiye’nin bu durumu göz ardı ettiğine dair herhangi bir emareden söz edemeyiz. Her bir ülke ile olduğu gibi Rusya ile de fiilî sorunlar yaşanma ihtimali çok güçlüdür zira Suriye savaşının başladığı günden beri bütün bölgesel ve küresel güçler değişmez bir politika izlememektedir. Türkiye ile Rusya’nın aşırı uçlara kadar sürüklenen ilişkileri buna bir örnektir. İran’ın Fars milliyetçiliği ile hareket etmesi de İsrail kadar sorunlu bir siyasete işaret etmektedir.

“Hiçbir ülkenin siyasi ve ekonomik çıkarı, Türkiye’nin güvenlik ve istikbal önceliklerinden daha önemli olamaz. Bu bakımdan Suriye’nin ne diğer bölgelerindeki ne de İdlib’deki duruma seyirci kalmayacağız. 2016’dan beri gerçekleştirdiğimiz Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekâtları hassasiyetlere riayet edilmemesi hâlinde sahadaki durumu fiilen kontrol altına alma iradesinin en somut örnekleridir. Topraklarımıza tehdit oluşturan kim varsa, gereğini yapacağız.” Bunlar Erdoğan’ın sekiz şehidimizin haberi Türkiye’yi yasa boğduğunda söylediği sözlerdir ve hedefinde sadece Rusya yoktur.

Fars milliyetçiliğinin en vahşi yüzünün Halep’te ortaya çıktığı günlerde Türkiye, Suriyeli masum sivillerin katliamını durdurmaya çalışıyordu. Türkiye’nin temel hedefi Suriye, Rusya ve İran’ın yaptığı katliamı durdurmaktı. O günlerden bu tarafa Türkiye, güvenlikli bölgeyi ayakta tutmaya çalışıyor. Buna rağmen Türkiye’nin İdlib’de sorumluluklarını yerine getirmediğine dair birtakım fikirler ileri sürülebiliyor. Kast ettikleri farklı bahanelerle İdlib’e sığınmış muhaliflerin tamamının katledilmesidir. Terör örgütleri bahanesiyle yüz binlerce insanı acımasızca yok etmek istiyorlar. Bunlara Türkiye’den destek verenleri gördükçe insan ürperiyor. Bu, siyaset olamaz; başka bir şeyden bahsettiğimiz açıktır.

Suriye, yaklaşık yüz yıl boyunca çözülemeyen ve sürekli birikerek ötelenen sorunlarla karşımızdadır. Doğu Akdeniz merkezli gelişmeler coğrafyanın önemini daha da arttırmıştır. Ordumuzun 15 Temmuz gecesinin sabahında Cerablus istikametinden Suriye’ye girmesi, en zor günde dahi Türkiye açısından tehlikenin iyi tanımlanmış olduğunu gösterir.

Türkiye yönünü ne Amerika’ya ne de Rusya’ya dönmektedir. Bu durum Avrupa Birliği için de geçerlidir. Aynı şekilde Türkiye yüzünü İsrail’e dönmüş de değildir. Bazılarının göstermeye çalıştığı gibi dostların azlığı ve çokluğu meselesiyle izah edilemeyecek kadar karmaşık bir dönemden geçiyoruz. İran’ın Fars milliyetçiliği ile en acımasız vahşetlere imza atmış olmasını da zamanın kıyıcılığına bir örnek olarak gösterebiliriz. 15 Temmuz’da teslim olmamızı istediler.

Türkiye’nin ürettiği direnç coğrafyanın yeniden şekillenmesinde belirleyici bir faktördür.

#Türkiye
#Rusya
#İdlib
#Cerablus
#15 Temmuz
4 yıl önce
İdlib’de milyonlarca masumun canı ve Türkiye
Evet sokağa çıkamayacak hale geleceksiniz!
Batı’da İsrail spiritüel bir tutkuya dönüştürüldü...
Din savaşı
13 şehit
İstanbul’da bir Yemenli âlim: Abdülmecid el-Zindanî