|
Türk ve Müslüman

1989’da Fransa başörtüsü yasaklarını başlattığında İslam dünyasına yönelik yeni döneme adım atılmıştı. Bu, o zaman görülebilecek bir durum değildi. İki Almanya’nın birleşmesi, Sovyetler’in dağılması ve Türk dünyasının bağımsızlığa kavuşmasını coğrafî bağlamı içinde kavramak ve ona göre adım atmak gerekiyordu. Aynı dönemde Balkanlar’da Bosna Hersek, Kosova ve Makedonya’nın da bağımsızlığına kavuşması bizim açımızdan 1918’den sonraki en önemli siyasî ve coğrafî dönüşüme işaret ediyordu. İki kutuplu dünya sisteminde içe kapalı bir hayattan yeni yeni çıkıyor olmamıza rağmen Türkiye’nin önünde geniş bir hareket alanı vardı. Fransa, başörtüsü yasaklarını başlatarak İslam dünyasına yönelik yeni bir dönemin kapılarını aralamış oldu.

Haçlı Seferleri’ne bugünkü Fransa topraklarından çok büyük katılım olmuştu. 1989’daki başörtüsü yasaklarını laiklik bağlamında açıklamış olsalar da İslam’a ve Müslümanlara yönelik tarihî bir düşmanlıktan bahsetmek mümkündür. Fransa’nın İslam dünyasına yönelik siyasî yaklaşımlarında bir devamlılık söz konusudur. Eş zamanlı olarak Türkiye’de de başörtüsü yasakları vardı ve yasaklar rejim tartışmasına hapsedildi. Bu da laiklik tartışmalarını öne çıkarmıştı. Hâlbuki küresel ölçekte büyük bir değişim yaşanıyordu ve Türkiye bu değişimin tam ortasındaydı. Geriye doğru baktığımızda FETÖ elebaşının konum belirleme isteğini daha iyi değerlendirebiliriz. Zira anılan şahıs Fransa’da başörtüsü yasakları başlamadan önce İslamcı hareketlerle herhangi bir bağının olmadığını ve karşı cephede yer aldığını göstermişti. 12 Eylül’den sonra ilk açık alan konuşmasını Hisar Camii’nde yapmış ve Türkiye’de başörtüsü yasaklarına karşı yapılan protesto eylemlerine katılanları terörist ilan etmişti. Bu konuşma, yeni bir dönemin başladığına işaret ediyordu. Bu konuşmanın ayrıntılı olarak bilinmesi gerekiyordu ve biz de birkaç arkadaş konuşmanın tam metnini İmza dergisi için hazırladık. 1988’de camide yapılan konuşmaya tepki gösterilmemiş fakat İmza dergisi üzerinde büyük bir baskı oluşmuştu.

Fransa kısa bir zaman sonra Cezayir’e müdahale etti. İslamî Selamet Cephesi’nin seçimlerde kazandığı başarı hükümsüz kılındı ve koca bir ülke yıllarca sürecek kaos ortamına sürüklendi. Aynı yılda Bosna Hersek’te İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki en büyük soykırım başlamıştı. Kafkaslar’da Ermeniler harekete geçmiş ve Azerbaycan topraklarını işgal ediyordu. ABD, Avrupa devletlerini peşine takarak İslam dünyasının merkezine yerleşti. FETÖ elebaşı 1991’de Irak işgal edilirken tekrar sahneye çıktı ve İsrailli çocuklar için sabahlara kadar ağladığını duyurdu. FETÖ’cülerin Kafkasya ve Orta Asya’yı istilası da bu konuşmadan sonra başladı. Yeni Haçlı Seferleri döneminin başındaydık. Türkiye en karanlık yıllarını da bundan sonra yaşadı.

Fransa’nın başörtüsü yasakları ve FETÖ’cülerin gayr-i millî bir yapı olarak kimlik kazanmaya başlaması aynı döneme tekabül eder. Fakat Doğu’nun yükselişini Akdeniz’i kuşatan İslam ülkeleri bağlamında ele aldığımızda Fransa’nın ve FETÖ’cülerin tavrı daha iyi anlaşılır. İslam dünyasına yönelik adımlarıyla Avrupa’ya ve ABD’ye öncülük yapan Fransa, Haçlı ruhunun yeniden ortaya çıkmasını sağlamıştı.

Bugün Fransa yine İslam düşmanlığı bakımından Avrupa’ya ve ABD’ye öncülük ediyor. Afrika, Doğu Akdeniz ve Kafkaslar’da meydana gelen olayları lehine çevirmek için dini bir araç olarak kullanmaktan çekinmiyor. Haşa, Peygamberimiz’e (sav) hakarete varacak kadar çirkin bir davranış sergiliyor. 1989’daki başörtüsü yasaklarını din ve laiklik çatışması olarak sunmuşlardı, şimdi de düşünce özgürlüğü gibi aydınlanma dönemi kavramlarının arkasına sığınıyorlar. Bu kadar bariz bir riyakârlığa rağmen Fransa’nın bu tutumu Türkiye’de etkili olabiliyor. Charlie Hebdo olayının İslam dünyasına ve Türkiye’ye yönelik yeni bir kampanya olduğunu görmeyenler haddinden fazladır.

Fransa’nın bu kadar seviyesiz ve düşük bir siyaset takip edeceğine ihtimal vermemiş olmalılar zira daha düne kadar İslam dünyasına yönelik eleştirilerinde aslan kesilenlerin ağızlarını bıçak açmıyor. Geçmişte yaşanan rahip cinayetinde Türkiye’ye yönelen eleştirilerin haddi hesabı yoktu. Hâlbuki cinayetle ilgili ciddi şüpheler vardı. Fakat bugün Fransa’nın din üzerinden siyaset yapması karşısında susmayı tercih ediyorlar. Koşa koşa Paris’e gidip saygı yürüyüşü yapanlar da ortalarda görünmüyor.

Yaklaşık bin yıldır olduğu gibi yine dinin, coğrafyanın bayraktarlığını yapmak Anadolu Türklerinin üzerindeki bir vazifedir. Yine Türk ve Müslüman kavramlarının birbirinin yerine kullanıldığı günlere geldik.

#Charlie Hebdo
#ABD
#FETÖ
4 yıl önce
Türk ve Müslüman
Piyasaların Başı Döndü
İsmailağa buluşması
Nezahet, Zarafet ve Nezaket...
İmalat PMI, kredi kartı harcamaları ve Fed
Kim bu çılgın tüketiciler