|
Hangi hikayenin parçasıyım!

Dizilerin eğlencelik bir vakit geçirme olduğu iddia edilir ama komedi dizileri değil dram dizileri daha çok rağbet görür. Bense aksine komedi ağırlıklı dizilerin dahi güldürürken seyircinin düşünce yapısına hayat tarzına etki ettiğine inanır ve savunurum. Zamanla güldüğümüz seyrettiğimiz şeye dönüştüğümüzü benzeştiğimizi düşünürüm.

Hegel, trajedinin özünün bir karakterin doğru diğerinin yanlış olmasından veya iyi ve kötü arasında bir çatışmadan kaynaklanmadığı konusunda ısrarcıydı. Hegel gerçek bir trajedinin her iki karakter de doğru eylemin peşinden gittiğinde gerçekleştiğine inanıyordu. Hegel’in yazdığı şekliyle trajedi iyi karşısındaki iyinin öyküsünde yatıyordu.

Drama anlayışım iyi karşısındaki iyinin öyküsüne yakın olduğu için kötü karakterlerin salgın bir virüs halinde tarihi, dönem, güncel tüm dizilerde hikayeyi entrika adı altında ele geçirişini yadırgıyorum. Entrika olay gelişimi demekken, karakterin ihtiyaç hissettiği motivasyon demekken, yerli dizilerde sadece kötülük yapmak diğerinin ayağını kaydırmak olarak yorumlanıyor. Halbuki her karakterin hikaye içinde bir hareket alanı olması gereklidir, karakter hikaye içinde hareket ettikçe öyküleme oluşur ve gelişir. Entrika ise gelişime kapalı hikayelerde seyircinin ilgisini taze tutmak için kurulmuş bir tuzaktır. Hikayenin özüne ihanet eder, ruhunu yaralar.

Dramatik ihtiyaç; karakterin hikaye boyunca kazanmak, elde etmek, erişmek ve başarmak istediği şeydir. Karakterin çok boyutlu yapısını açan anahtarlardan biridir. Bazı karakterlerin dramatik ihtiyacı dışsal bir yolculuktan geçer bazılarınınki ise aksine içsel bir yolculuktan. Çatışma olmadan gerçek anlamda bir eylem olmaz. Eylem olmadan karakter gelişimi veya değişimi, karakter olmadan da öykü.

Masal, hikaye, roman, film son yıllarda sadece bizde değil tüm dünyada diğer türlerin bir adım önüne geçen diziyi genel çerçevede anlatı olarak isimlendirebiliriz. Dinlediğimiz seyrettiğimiz hikayeler yaşadığımız tecrübelerden daha kalıcıdır hayat tecrübesi kazanmak adına. Çünkü hikayenin bir çerçevesi sınırları vardır, deneyimin sınırları ise yoktur. Deneyim bizim başımıza gelendir, hikaye ise başkasının başına gelen. Bir başlangıcı, gelişmesi ve sonu olan hikayeyi anlamak anlamlandırmak daha kolaydır. Deneyimler ise fazlasıyla karmaşıktır, hatırlanması güçtür. İnsan kendisi ve geçmişi hakkında çok fazla bilgiye sahip olduğundan, yaşanılan deneyimin etkisi halen devam ettiğinden, kişi yaşadıkları ile arasına mesafe koyamadığında, kendi yaşadığı aşk hayal kırıklığını kelimelere döküp anlatmakta zorlanır. Bir arkadaşının yaşadığı aşk, hayal kırıklığı veya boşanmayı kendi deneyimine kıyasla daha net anlatabilir.

Kendini, yakın çevresinden birini ya da hayalini kurduğu bir hayatı, aşkı sadece seyretmez seyirci, seyrederken kendi ilkeleri bağlamında değerlendirir. Kişi ister farkında olsun ister olmasın hikayeler ahlaki bir tutum alınmasını sağlar. Öylesine bir hikaye öylesine bir dizi yoktur. Anlatılan hikayenin bir anlamı vardır, önermesi vardır, alt metni vardır, olmalıdır, aksi takdirde salt olay örgüsüne döner. Entrikalarla yol alan olay örgüsü basit bir olaylar dizisi olmaktan kurtulamaz. Geçmişi bugünü anlamak gelecek hakkında öngörülerde bulunmak hayal kurmak için önemlidir hikayeler. Ama hakkı verilerek anlatılmalı/yazılmalı.

‘Yetişkin olmak, diğer şeylerin dışında kendi hayatlarımızın hem geçmişini hem de geleceğini kesintisiz bir bakış açısıyla görmektir’ der Erikson. İhraç edilen teknik yöntemlerle görüntüde Hollywood yapımlarıyla yarışan dizi sektörünün ergenlik dönemini atlatıp yetişkinlik dönemine geçmesiyle yaşanılan senaryo krizi çözüme kavuşabilecek. Ama bunun için öncelikle seyirci bunu talep/tercih ediyor maskesinin terk edilmesi gerekiyor.

‘Napolyon Rusya’ya savaş açtığında her iki taraftan birçok insan onun kazanacağını düşünüyordu, fakat hikaye bugün anlatıldığında yenilgisi neredeyse kaçınılmaz görünür.’ ( Savaşın Aczi/Niall Ferguson)

‘İnsanlar, neyi önemli bulacaklarını ve nasıl davranmaları gerektiğini okudukları/izledikleri hikayelerden bilinçli ya da bilinçsizce çıkarımlar yaparak oluştururlar. Kendimi hangi hikayelerin parçası gibi hissediyorum sorusuna cevap verdikten sonra ne yapacağım sorusuna cevap verebilirim. Çocuklar hikayeler öğrenerek büyür, ülkeler ve toplumlar da öyle. Çocukları hikayeden mahrum bırakırsanız onların hem davranışlarında hem de konuşmalarında öngörüden yoksun kekemelere dönüştürmüş olursunuz. Herhangi bir toplumu anlayabilmek için o toplumun köklerindeki dramatik yakıtı oluşturan hikayeler bütününü bilmemiz gerekir.’ (Erdemden Sonra/ MacIntyre)

#Hegel
#Entrika
#motivasyon
#Napolyon
9 yıl önce
Hangi hikayenin parçasıyım!
İslâmî hareketten kavramlar savaşına…
Yaşama Sanatı ve Sinema
Bizim sorunumuz ne?
İran’da değişimin ayak sesleri…
İslâmcılık, milliyetçilik ve tam bağımsızlık