|
Yalnızlar rıhtımı Ortadoğu

"Bazen kötüler, nadiren de iyiler kazanır. Çoğunlukla herkes kaybeder." / Murat Menteş

Ortadoğu"da sadece geçen bir haftada yaşananlar aslında bölgenin 30 yıldır içinden geçmekte olduğu ateş çemberinin özetini oluşturuyor.

Gazze"nin nefes borusu olan Refah kapısının cuntacı Mısır güçleri tarafından kapatılması,

Suriye"de Esad rejiminin insanlığın tüm değerlerini ayaklar altına alarak gerçekleştirdiği kimyasal katliam,

Lübnan"da önce Şii, sonra da Sünni bölgesinde patlayan bombalar ve iç savaş senaryoları,

Irak"ta ardı ardına yine benzer oyunun devreye girmesi.

Kısaca naklettiğim bu korkunç manzarayı dünya ile birlikte izliyoruz.

Arap Baharı olarak adlandırılan gelişmenin üzerinden henüz 2 yıl dahi geçmemişken, umut edilenin tam aksi bir süreçle karşı karşıyayız.

Tün bu olup biten karşısında, Türkiye, elindeki güçle yanan ateşi söndürmeye, hiç değilse en az hasarla süreçten çıkılmasına yönelik, ikili, bölgesel ve uluslararası girişimleri ısrarla sürdürüyor.

Ne var ki realist paradigmanın en azılı şiddetle uygulandığı bu coğrafyada, insan ve vicdan en son hatırlanacaklar listesinde ilk sırada.

ABD"nin Aralık 2011"de Irak"taki güçlerini çekmesinin ardında bölgede hızlanan rekabet, tüm coğrafyayı içine çeken bir girdaba dönüştürmüş durumda.

Körfez-İran, Körfez-Müslüman Kardeşler, İsrail-İran mücadelesi ve Türkiye artan etkinliğini dengelemeye yönelik girişimler neticesinde Ortadoğu"da kimin elinin kimin cebinde olduğunun bilinmediği bir denklem seyrediyor.

Bu çerçeveden bakınca Türkiye"nin "yalnız" bir görüntü verdiği söylenebilir. Herkesin kendi çıkarını maksimize etmeye çalıştığı bir bölgede, kendi tezlerini savunarak varolmanın elbette bir bedeli olacaktır.

Şunu açıkça ifade etmek gerekiyor: Kendi içinde çatışan bir Ortadoğu"dan en fazla zarar görecek ülke Türkiye olacaktır. Çünkü, çatışmanın derecesi arttıkça, dış müdahale imkanı da buna bağlı olarak yükselmektedir.

Bu sebeple ki, Türkiye, 2011 öncesinden itibaren tüm potansiyel çatışma alanlarında, tarafların her biriyle maksimum ilişkiler geliştirmek ve aracı rolü üstlenmek vasıtasıyla, gidişatı yavaşlatmak ve mümkünse çözmek istemiştir.

Ne var ki kötü niyetli aktörlerin varlığı, paradigma değişimine direnç gösteren ve bunu varlık problemine dönüştüren aktörlerin mevcudiyeti, şu an izlediğimiz fotoğrafı Türkiye"nin önüne koymuştur.

Türkiye ise bu fotoğrafın farkında olmakla birlikte, mevcut oyunun kurallarına göre değil, kendi oyun planını, bölgesel dengeleri kendi amaçları doğrultusunda kullanarak, stratejisini geliştirmek niyetindedir.

Bazılarının istediği gibi ne sırtını tamamen bölgeye dönmekte ne de maceracı bir tavırla ateşin içine atlamaktadır.

Esas olarak dış politikasını, vicdan ve değerler üstüne inşa ederek hem bölge halkları nezdinde meşruiyetini güçlendirmekte hem de bunu realist bir stratejiyle birleştirmektedir.

Mısır"da karşı karşıya geldiği aktörlerle, Suriye"de çalışabilmekte, her ne olursa olsun İran"la diyalog yollarını açık tutmakta, Mısır"ın cunta rejimiyle, ülkedeki demokrasi mücadelesini destek amacıyla görüşmekte, kimilerinin çöktüğünü iddia ettiği Batılı ülkelerin başkentleriyle görüş alışverişinde bulunup, inisiyatif geliştirmeye zorlamakta, Rusya ile 10 yılda oluşturulan zeminin korunmasına dikkat edilmektedir.

Buna ek olarak, Berlin Duvarı"nın yıkılması ile birlikte meşruiyet krizine giren mevcut uluslararası sistemin aktör ve kurumlarını da eleştirerek, değişimin sesi olmayı da sürdürmektedir .

Açıktır ki, BM ve buna paralel olarak oluşturulan kurumlar derin bir varoluş problemiyle karşı karşıyadır. Çoğulculaşan, sivil toplumun hatta bireylerin birer aktör haline gelmeye başladığı bir düzende, birkaç ayrıcalıklı ülkenin "çıkarları" ekseninde nizam vermeye çalıştıkları bir süreç sürdürülebilir değildir. Ama bu düzenin bir anda yıkılmayacağı da bir gerçek.

Türkiye, tüm bu manzara karşısında, hem çıkarlarını korumak hem de bölgeyi daha da içinden çıkılmaz bir çukura dönüşmemesini sağlamaya yönelik adımlar atmaktadır. Batı"yı ve Ortadoğu"daki kamuoyunu evrensel değerlere ve bu bölgenin medeniyet birikimine dayanan söylemiyle harekete geçirme ve uyarma görevini yerine getirmektedir.

Türkiye, her aktörün kendi bacağından asıldığı yalnızlar rıhtımı Ortadoğu"da, geminin limana sağsalim yanaşması için tüm imkanlarıyla seferber olmaktadır. Duygusallığa şans tanınmayan bu coğrafyada, hem kalp hem de akıl dengesini kurarak varolmaya çalışmaktadır.

Evet, genelde kötülerin kazandığı, iyiye şans tanınmayan bu coğrafyada, herkesin kazanabileceği bir yol olduğunu söyleyen bir Türkiye var karşımızda.

11 yıl önce
Yalnızlar rıhtımı Ortadoğu
“Müslüman ailenin direnme gücü…”
Harikulade bir mavinin çocukları...
Millete hakareti yaşam tarzına dönüştürmüş müstemleke kafalılar
Yabancı düşmanlığının Türkiye’ye maliyeti
Mucize gibi bir şey