|
Tören hizmetten önemlidir

27 Mart 1994''te belediye başkanı seçildiğimde, göreve başladığımın ikinci günü, protokol gereği "Kayseri Kültür Ve Sanat Haftası"nın açılış programına katıldım. Sabah saat 10,00''da başlayan toplantıda, "müzikte yerellik, güncellik ve evrensellik" üzerine bir de konuşma yaptım.

Protokol konuşmalarının ardından başlayan konseri dinlerken, aklım belediyede takılı kalıyor ve bu yüzden müzikten zevk alamıyordum. O günün parasiyle bir trilyon borçla devraldığım belediye''de, bir an önce işleri düzene koyarak, söz verdiğim hizmetleri başlatmak için sabırsızlanıyordum.

Konser ara verince, yanımda oturan vali yardımcısına duygularımı açarak, toplantıdan ayrılma niyetimi belirttim. Vali yardımcısı, tecrübeli bir bürokrat olarak, içinde bulunduğumuz ortamı benden daha iyi değerlendiriyordu. "Tüm gözler senin üzerinde, kalsan iyi olur" karşılığını verdi. İtiraz etmedim, ama bu cevaba memnun da olmadım.

Memnuniyetsizliğimi farkeden vali yardımcısı, hafızamda bugün söylenmiş gibi canlılığını koruyan şu açıklamayı yaptı: "Halk hizmetine, devlet ise törenlere gösterdiğin ilgiye bakar. Hizmet etmek için acele etmene gerek yok, önünde çok uzun zaman var. Eğer başın ağrımadan, rahat bir başkanlık yapmak istiyorsan, törenleri ihmal etme. Törenler devlet için hizmetten daha önemlidir."

O güne dek, "Türkiye''de kamu yönetiminin kaynakları israf ettiğini, hizmet üretemediğini, hatta vatandaşı engellediğini" yüksek sesle dile getiren bir akademisyen olarak, itiraz edecek gibi oldum. Fakat devletin iç yüzünü benden daha iyi tanıyan yaşlı bürokrat, "bu konuyu daha uygun şartlarda tartışırız" diyerek konuşmayı kapattı.

Devlet kapısında otuz yılı aşkın hizmet vermiş tecrübeli vali yardımcısının uyarısını dikkate alarak, görevdeki ikinci günümü törende geçirdim. Sıkıntımı gizlemek için çevredekilere zorunlu tebessümler dağıttım. Resmi törenlerle ilgili maceram böyle başladı. Dört yıllık belediye başkanlığım süresince, resmi törenlerin tümüne katılmaya özen gösterdim. Ama pek çok konuda olduğu gibi, törenlerle ilgili olarak da konuştuğum ve görüşlerimi açıkladığım için rahat bir başkanlık yapamadım.

Törenler, siyasal iktidarın topluma hükmetme hakkının meşruiyetini açıklayan ideolojik kaynaklardan biridir. Tarihin her çağında ve her tür devlette tören yapılmıştır. Tüm resmi törenlerde iktidarın meşruiyeti, gücü, devletin yüceliği, rakip tanımazlığı, iktidar sahiplerinin haklı, doğru ve kahraman insanlar olduğu vurgulanır.

Geleneksel devletin törenleri dini semboller üzerinde kuruluydu. Toplumun bilgili ve saygın sınıfını oluşturan din adamlarının yönettiği törenlerde, iktidarın meşruiyetine dini gerekçeler bulunurdu. Sanayi öncesi Avrupa''da iktidarların ideolojik destekçisi kilise, geleneksel İslam devletlerinde ve Osmanlı''da ise ulema sınıfıydı.

18. yüzyıldan itibaren oluşan ulus devletlerde, törenler dini niteliklerinden uzaklaşarak laik ve ulusal nitelikler kazanmaya başladı. Milli devletlerin kurulma ve kurumlaşma sürecinde, geleneksel devlette iktidarı meşrulaştıran dinin toplumsal bilinç üzerindeki etkisi zayıfladı. Törenlerde dini motiflerin yerini milli devlet için yeniden üretilen milli bayrak, milli marş, milli kahramanlar ve bunları yücelten din dışı mitolojiler aldı.

İhtilalle siyasi rejimlerin değiştiği ülkelerde, tamamen yeni rejimin propagandasını yapmak, genç kuşakları rejime bağlamak ve muhalifleri korkutmak amaciyle bayramlar ve kutsal günler icat edildi. Taraftarları heyecanlandıran ve hayran bırakan, muhalifleri ise korkutan görkemli resmi geçitler, ışık ve ses gösterileri, spor müsabakaları düzenlendi. Yeni rejimleri meşrulaştıran anıtlar, müzeler, mezarlar ve tarihi mekanlar yapıldı, özel olarak düzenlendi ve halkın ziyaretine açıldı.

Cumhuriyetin kuruluş ve kurumlaşma sürecinde, batıda olduğu gibi dini sembollerden arındırılmış yeni törenler icad edildi. Rejimin yerleşmesi ve laik ideolojinin meşrulaşmasında törenlere büyük önem verildi. Katı laiklik anlayışının gereği olarak, törenlerde din ve dindarlık karşıt ideoloji gösterilerek aşağılandı, hakaret gördü.

Siyasi rejimin laikleşmesi için, din-devlet ayrılığı yeterli olmadı. Ayrıca "din devletin denetimine alındı ve toplum İslami etkiden arındırıldı." Dini sembollerin devlete sızmasını önlemek için, halkın törenlere sadece seyirci olarak katılımına izin verildi. Halkın törenlere aktif katılımına izin verildiği durumlarda ideolojik nitelik zayıfladı, dini motiflerin öne çıkması kaçınılmaz oldu. Bu nedenle törenler, sınırlı sayıdaki resmi görevliler ve öğrenciler tarafından icra edildi.

Toplumun bünyesinde güçlü bir yere sahip olan din, siyasi rejimler demokratikleştikçe serbest bırakıldı. Serbest kalan din, 18. yüzyılın ürünü olan ulusalcı ve laik sembollere karşı kendiliğinden üstünlük sağladı. İcad edilmiş törenleri toplumun dışına atarak önemli törenlerde tekrar baş köşeye oturdu. Batıda siyasi rejimler demokratikleştikçe, parlementolarda ve mahkemelerde laik yeminler terkedilerek, tekrar kutsal kitaplar üzerine yemine dönüldü.

Türkiye''de bir türlü demokratikleşemeyen din karşıtı laik ideoloji, resmi törenleri dini etkiye karşı titiz bir şekilde koruyor. Törenlerin nasıl icra edileceği en ince ayrıntısına kadar kanun, tüzük, yönetmelik ve protokollerle belirleniyor.

Törenleri emredildiği biçimde icra etmek yüksek bürokratların ve siyasilerin öncelikli görevleri arasında yer alıyor. Törenler laik resmi ideolojiyi, dini ideolojiye karşı meşrulaştıran semboller olarak görülüyor. Bu nedenle Merve Kavakçı''nın, Meclisteki yemin törenine dini bir sembolle gelmesi laik rejime başkaldırı sayılıyor. Sorun bir milletvekilinin başını örtmesinden değil, ideolojik devletin demokratikleşmeye karşı direnmesinden kaynaklanıyor.


25 yıl önce
Tören hizmetten önemlidir
Evet sokağa çıkamayacak hale geleceksiniz!
Batı’da İsrail spiritüel bir tutkuya dönüştürüldü...
Din savaşı
13 şehit
İstanbul’da bir Yemenli âlim: Abdülmecid el-Zindanî