|
Türkiye"nin Balkanlı kimliği

Osmanlı orduları, 1353''de Süleyman Paşa komutasında Çanakkale Boğazı''nı geçerek Rumeli topraklarını fethe başladı. 1521''de Kanuni''nin Belgrad''ı almasıyla Balkanlar tamamen Türk hakimiyetine geçti. Ama bu Balkanlar''daki ilk Türk hakimiyeti değildi.

Balkanlar''a ilk olarak Hunlar geldi. Kuzey''den gelen Hunlar, Bizans''ı yenerek oradan Batı Roma üzerine yürüdüler. Fakat Hunlar, Balkanlar''da yerleşerek uzun süreli hakimiyet kuramadılar. Ardından Avar Türkleri Balkanlar''da geniş toprakları fethederek 250 yıl süren bir devlet hayatı yaşadılar. Avarlar, 8. yüzyılın sonlarında Hristiyanlığı kabul ederek Sılavlaştılar ve tarihten silindiler.

Avarlar''dan sonra, sırayla Bulgar, Peçenek ve Kuman Türkleri Balkanlar''a gelerek hakimiyet kurdular. Göçebe olan bu Türk boylarının tümü, zamanla Hıristiyanlığı kabul ederek, Slav kökenli, yerli halk arasında eriyip Slavlaştılar.

Kanuni döneminde tamamlanan Balkanlar''daki Osmanlı üstünlüğü, 19. yüzyılda başlayan kan, gözyaşı, ihanet ve acılarla dolu 150 yıllık bir gerileme sonunda yıkıldı. Ancak bu yıkılış önceki Türk hakimiyetleri gibi, kesin bir yokoluş değildi. Ardında, yüzyılların silip yok edemeyeceği zengin bir kültürel miras bıraktı.

Rusya''nın ve Avrupa''nın tahrikleriyle Balkanlar''da Osmanlı''ya karşı isyanlar başladı. Balkanlar''ın kaybedilmesinde, Batı''nın ve Rusya''nın oynadığı rolün bilinmesi, halen Türkiye üzerine planlanan oyunların anlaşılması bakımından da önemlidir.

Tarihimizde 93 Harbi diye bilinen 1877-78 Osmanlı-Rus Harbi, Osmanlı hakimiyetinde sonun başlangıcı oldu. 1878''de toplanan Berlin Kongresi''nde, Bosna ve Hersek Avusturya nüfuzuna bırakıldı. Sırbistan ve Karadağ, yeni topraklar kazanarak bağımsız birer devlet oldu. Makedonya ve Trakya dışındaki Balkan toprakları Osmanlı yönetiminden çıktı. Ruslar bölgede en etkili güç haline geldi. 1912-13 Balkan Savaşı ve onu izleyen I. Dünya Savaşı''nda, bugünkü Trakya dışında kalan Balkan toprakları tamamen kaybedildi.

Avrupa''nın ve Rusya''nın tahrikine kapılan Balkan halkları, aralarında birleşerek Osmanlı''yı yıktılar. Fakat Osmanlı''nın gitmesiyle problem çözülmedi. Osmanlı öncesinde olduğu gibi tekrar bölündüler ve birbirleriyle çatıştılar.

Balkanlılar, en büyük hatayı, Ruslar''a ve Avrupa''ya inanmakla yaptılar. II. Dünya Savaşı''nda Almanlar ve İtalyanlar Balkan ülkelerini baştan başa işgal ettiler. Savaştan sonra ise Rus ordularının desteğinde komünist rejimler iktidara geldi. Komünist rejimlerin diktası altında sürdürülen istikrar, bu rejimlerin yıkılmasıyla yerini tekrar çatışmalara terketti ve Balkanlar''ın gerçek yüzü ortaya çıktı.

Balkanlar, din, dil, ırk bakımından çok karışık bir yapıya sahiptir. En kalabalık din grubu Ortodokslar''dır. Yunanistan, Sırbistan, Bulgaristan, Makedonya, Karadağ ve Romanyalı Hıristiyanlar Ortodoks''tur. İkinci kalabalık din grubu ise Müslümanlar''dır. Tüm yarımadaya yayılmış olan Müslümanlar, yoğunluklu olarak Kosova, Makedonya, Bosna, Bulgaristan, Arnavutluk ve Yunanistan''da yaşamaktadır. Ayrıca Romanya''da 70 bin civarında Müslüman vardır. Üçüncü din grubu Katolikler''dir. Çoğu Macar asıllı olan Katolikler, Slovenya, Hırvatistan, Bosna ve Erdel''de yaşamaktadır.

En kalabalık din grubunu oluşturan Ortodokslar''ın 55 milyon, Müslümanlar''ın 9 milyon, Katolikler''in ise 4-5 milyon civarında olduğu sanılmaktadır. Ortodokslar''ı Rusya himaye etmekte, Müslümanlar''ın ise Türkiye ile gönül bağı sürmektedir. Müslümanlar, yaşadıkları her bölgede zulüm ve işkence görmekte, diktatör yönetimler tarafından göçe zorlanmaktadır. Türkiye, bu kardeşlerine acılarını dindirme yönünde fazla birşey yapamamakta, sadece gelen göçlere kucağını açmaktadır. Balkan bozgunundan beri Türkiye bu topraklardan kesintisiz göç almaktadır.

Balkanlar''daki Müslümanlar zulme uğramaktadır, fakat acz içinde değildir. Yıllardan beri problemlerini kendi başlarına çözme mücadelesi vermişler ve bunda belli başarı sağlamışlardır. Balkanlar''daki Müslüman kimlik, hayatta kalabilmek için, siyasi ve kültürel mücadelesinde başarılı olmuştur. Müslümanlar, Yunanistan Parlamentosu''nda temsil edilmiş Bulgaristan''da iktidara ortak olmuş, Makedonya''da kurulan devletin asli unsuru olarak öne çıkmış, Bosna-Hersek''te kendi bağımsız devletini kurabilmiş, Kosova''da ise bağımsızlık mücadelesini yılmadan sürdürmektedir.

Komünizmin yıkılmasından sonra, çok hızlı değişen, son siyasi yapılanma içinde, serhat boylarının çocukları, endişeli, korkulu, fakat herşeye rağmen inançlı ve umutludur. Balkanlar''daki Müslümanlar, Osmanlı döneminde gördükleri huzur ve güveni yeniden yaşayacakları düzenin sağlanması peşindedir.

Balkanlar''da barış ve huzur, Osmanlı mirasının yeniden keşfine bağlıdır. Kendi içerisinde tutarlı ve pratikte birleştirici olan Osmanlı kültürü, müslim-gayrimüslim ayırımı yapılmadan Balkanlar''ın her yerinde halen yaşamaktadır. Balkan ülkeleri, siyasi egemenliğini reddettikleri Osmanlı''nın hayat tarzını ve kültürünü tamamen terketmediler.

Osmanlı kültürünün gerçek temsilcisi olan Türkiye, Balkanlar''da hak ettiği ilişkileri geliştiremedi. Komşuları Bizans mirasını diriltirken, Türkiye Osmanlı mirasını değerlendiremedi. Oysa büyük devletler kurmak kolay olmadığı gibi, bu devletlerin miraslarını reddetmek de kolay değildir. Türkiye "vazgeçtim" dese bile, mirasçı olarak faturayı ödemekte ve tarihinin yükünü taşımaktadır.

Türkiye''nin tartışılan kimlik sorunu mensup olduğu coğrafya bakımından da geçerlidir. Kimilerine göre Asyalı, kimilerine göre Avrupalı, kimilerine göre ise Ortadoğulu olduğu söylenen Türkiye''nin, tartışılmayacak ve reddedilmeyecek esas coğrafyası Balkanlar''dır. Nitekim hiçbir gayreti ve hazırlığı olmadığı halde, Balkanlar''daki sorunlarda aktif olarak rol almaktadır. Bu imkan gerçekçi politikalarla desteklenir ise, Türkiye, mensubu olduğu söylenen diğer coğrafyalarda kaybettiği itibarını Balkanlar''da kazanma şansına sahiptir.

25 yıl önce
Türkiye"nin Balkanlı kimliği
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi