|
Çok hayâtî bir dört sene
Mahallî İdâreler Seçimini nihâyet idrâk ettik. Seçimin neticesinde 22 senedir Türkiye’yi idâre eden AK Parti, kabûl edelim ki ağır bir mağlûbiyetle kapattı. Uzun uzun bir seçim değerlendirmesi yapmak niyetinde değilim. Ama bir husûsu belirtmeden geçmek istemiyorum. Seçim neticelerini
muhalefetin mutlak başarısı
olarak değerlendirenlerin çok aceleci ve aşırı bir yorum yaptıkları kanaatindeyim. Aslında bu seçimde millet çok sayıdaki parti arasından bir tercihte bulunmadı. Tam aksine doğrudan ,son 22 senenin hâkim partisi olan AK Parti’yi oyladı. Gayrımemnunlar tepkilerini ya sandığa gitmeyerek veyâ başta CHP olmak üzere başka partilere oy vererek gösterdiler. Yâni, kendi kemik oylarının dışında CHP veyâ bu seçimin sürprizi olan YRP’ye verilen oylar
benimseme oyları olarak değil, tepki oyları olarak
verildi. Yâni seçmen yurttaşlar AK Parti’ye oy vermemek için muhalefet partilerinin adaylarına oy verdi. Bu nüansın dikkate alınması çok mühim.
Önümüzdeki dört sene hakikâten de çok kritik görünüyor. 2028’e doğru bu tablo ya ağırlaşacak veyâ ortadan kalkacaktır. İlki AK Parti’nin aldığını ifâde ettiği mesajları doğru değerlendiremediği veyâ gereğini yerine getirmekte başarısız olduğuna delâlet edecek; ikincisi ise tam da bunun aksine,
emânet oyların yuvasına döndüğüne
işâret edecektir. Doğrusu ben muhalefetin başarısını, Sayın Meral Danış Beştaş’ın farklı sâiklerle de olsa çok doğru tespit ettiği üzere,
emânet bir başarı
olarak değerlendirenlerdenim.
Bayram sonrasında dış siyâsetin çok ısınacağı günler yaşayacağız. Mahallî seçimlerin neticelerinin gelişmelerdeki tesirinin yok saymak hatâlı olur. Türkiye-ABD ilişkilerinden başlayabiliriz. Mâlûm, Reis-i Cumhûr Sayın Erdoğan, Biden’ın dâvetlisi olarak 22 Nisan’da ABD’ye gidecek. Seçilmeden kısa bir zaman evvel Biden’ın Erdoğan hakkında sarfettiği ifâdeler unutulmuş değil. Biden, Erdoğan’dan ve idâresinden hiç hoşlanmadığını,
sandıkta devrilmesi için
muhalif parti ve basınla yakın bir işbirliği içinde çalışacaklarını açık açık dile getirmişti. Hakikaten de, Biden’ın Başkanlığı boyunca Türkiye-ABD ilişkileri son derecede soğuk ve mesâfeli geçti. S-400’lerin alımı, İsveç’in NATO üyeliğinde Türkiye’nin direnç göstermesi, Rusya-Ukrayna savaşında takındığı tarafsızlık, Doğu Akdeniz’de varlık göstermesi vb ABD’nin canını sıkan mevzulardı. Buna rağmen Sayın Erdoğan’ın arkasındaki toplumsal-siyâsal destek, ABD’nin daha ileri müdahâlede bulunmasına fırsat vermiyordu. Ne var ki, dünyâ ekonomik buhrânının Türkiye’yi vuran taraflarının Türkiye’de kendisini göstermeye başlaması, dış sermâye bulmakta yaşanan zorluklar ve bilhassa geçim sıkıntılarının artması, Türkiye’nin dış siyâsetinde bir dizi hareketlenmeye yol açtı. Nitekim Sayın Erdoğan’ın Cumhûrbaşkanlığını kazandıktan sonra yaptığı açıklamalar tam da buna işâret ediyordu. Türkiye yeni bir açılım başlattı. Evvelâ Suudî Arabistan ve BAE ile gergin ilişkileri yumuşatıldı. Bunu Yunanistan ve Mısır ziyâretleri ve yumuşamaları tâkip etti. Avrupa Birliği kavramı yeniden canlandırıldı. Diğer taraftan İsveç’in NATO üyeliğini onaylamamız ABD-Türkiye ilişkilerine nefes aldırdı. Gidişâtı, İsrâil’in Gazze saldırısı ve katliamı zedeledi. Değilse, Türkiye İsrâil ile de benzer bir süreci başlatmak yolunda adımlar atmaya başlamıştı. İşte tam bunlar yaşanırken Mahallî İdâreler seçimine gittik ve ortaya bu başarısızlık çıktı. 22 Nisan’daki Biden-Erdoğan görüşmesine düz bir akıl yürütmeyle bakmak sûretiyle, ABD tarafının masaya “zayıflamış” bir Erdoğan ile oturmanın avantajlarına sâhip olacağını düşünmemek için bir sebep olmadığını ileri sürenler olabilir. Bunun pek doğru olduğunu zannetmiyorum. Bir defâ, bu görüşme Biden’ın iktidârının son zamanlarına denk düşüyor. İkinci olarak
Mahallî İdâreler seçiminin Türkiye’nin makro siyâsal dengelerini sarsan bir boyutu olmadığı
gün gibi ortada. Muhalefet, erken seçimi şimdilik kaydıyla da olsa düşünmediğini ifâde ediyor. Sayın Erdoğan hâlâ liderlik ve temsil kudretini elinde bulunduruyor. Kaldı ki, liderlik vasıfları açısından Sayın Erdoğan’ı bu açıdan köşeye sıkıştırmanın da mümkün olmayacağını en iyi ABD tarafı bilir. Bununla berâber Biden’ın bu görüşmede elini yüksek tutacağı ve bilhassa
Rusya ve İran karşısında Türkiye’nin müşterek siyâsetlere daha gövdeli bir destek ve katılım isteyeceğini
şimdiden söyleyebiliriz.
Türkiye kuzeyinde Rusya-Ukrayna ve güneyinde İsrâil-Filistin arasında cereyan eden iki savaş ile kuşatılmış durumda. Bunu potansiyel iki çatışma daha tamamlıyor. Balkan coğrafyasında Kosova üzerinden, içine Sırbistan, Arnavutluk ve Bosna’yı içine alabilecek bir gerilim tırmanıyor. Diğer taraftan doğuda, Kafkasya’da Batı müdahaleleri artıyor. Ermenistan, Rusya ile köprüleri atıyor ve Batı’ya yaklaşıyor. Bu da Rusya ile İran’ı alarma geçirmekte. Hâsılı
kuzey ve güneyimizde hâl-i hazırda yaşananlara ilâveten batıda ve doğuda potansiyel iki savaş tehdidi ile
yüz yüzeyiz. Eğer bunlar aktive olursa, Astana rûhunun devam etmesi; Türk-Rus ve Türk-Fars ilişkilerini dengede tutmak hakikâten de çok müşkil bir hâle gelecektir.
İşte Türkiye’nin 2028’e kadar gündemini oluşturan çatı meseleler bunlar. Türkiye bu zaman zarfında ekonomisini toparlamak, en azından göreceli olarak vatandaşların geçim dünyâsını rahatlatmak zorunda. Bunun için gerekli olan ekonomik kaynakları devşirebilmek için Batı ile ilişkilerini geliştirmek zorunda olduğumuz çok âşikâr. Ama bunun dış siyâset boyutunda, bölgesel olarak geliştirmiş olduğu
inisiyatiflerimizi ne derecede koruyabileceğiz?
Soru bu… Mahallî seçimlerde ağır bir darbe almış olsa da hâlihazırda Batı, Sayın Erdoğan’ı muhatap almaya devâm ediyor. Önümüzdeki dört sene çok, ama çok hayâtî. Eğer bu süreç dengeli bir şekilde atlatılamazsa, Türkiye’den bir
Zelenski
çıkması işten bile değildir…
#Politika
#NATO
#Süleyman Seyfi Öğün
1 ay önce
Çok hayâtî bir dört sene
İslâmî hareketten kavramlar savaşına…
Yaşama Sanatı ve Sinema
Bizim sorunumuz ne?
İran’da değişimin ayak sesleri…
İslâmcılık, milliyetçilik ve tam bağımsızlık