|
Güncelden tarihe

Charles Dickens romanlarında , 19. Yüzyıl''ın ne kadar “büyük” ve “zor” bir yüzyıl olduğunu her fırsatta anlatır. Bu zaman, zamanlar arasında bir “zor zamandır” ve “büyük beklentiler” doğurmuştur. Tarihçi Hobsbawn''ın da işâret etmiş olduğu gibi, 19. Yüzyıl sadece 100 adet yıldan ibaret değildir. Bir kere en azından 1789''da Fransız İhtilâli ile başlamıştır. Sonlandığı tarih ise 1945 yani II.Dünya Savaşı''nın sona erdiği tarihtir. Sayısal olarak bu 156 seneye karşılık gelir. Yüzyıllar kronolojik rutinler değildir. Zaten yüzyılları, zaman sayacı olmaktan çıkarıp tarih yapan sürprizli sapmalarıdır. Bu sapma en çarpıcı olarak 20. Yüzyıl''da görülebilir. Ona yüzyıl demeye bile en az bin şahit lazımdır.1945, yani II.Genel Savaş''ın bittiği yerde başlayıp; 1989, yani Berlin Duvarı''nın yıkılmasıyla biten, cüce bir yüzyıldır 20. Yüzyıl. Hepi topu, 44 senelik bir ömrü vardır. 21.Yüzyıl ise bazılarının sandığı gibi 2000 senesinde değil, erken bir doğumla Berlin Duvarı''nın yıkıldığı 1989''da başlamış; el''an devam etmektedir.

Büyük zamanların anlatıları büyük, küçük yüzyıllarınki ise küçük oluyor. 19.Yüzyıl''dan 21.Yüzyıl''a sarkan zamanlarda insanlığın bir büzüşme ve bir küçülme yaşadığı muhakkak. Büyük iddiaların ve beklentilerin dile geldiği, büyük anlatılara dayalı 19. Yüzyıl''ın düş bozumu da büyük oldu. İki büyük savaşın yıkımları bu büyük anlatıların sonunu getirdi. İnsanlar büyük kütleler halinde, önce 20. Yüzyıl''ın yeniden-bölüşümcülük içinde pay arttırmaya dayalı tekdüzeleşmiş politik-ekonomisinde zihinlerini büzüştürdüler. Sömürgelerin bağımsızlaşması(?), 1968 Ruhu ile ateşlenen hareketler heyecan yarattıysa da bu genel uyuşukluğu değiştiremedi. Bunlar bir bakıma her defasında etkisi azalmak üzere, 19.Yüzyıl''ın, 20.Yüzyıl''daki artçı sismografyasıdır ve kim ne derse desin bu yüzyılı resmetmezler.

Entelektüel düzeyde ise 20.Yüzyıl; 19.Yüzyıl''ın gündeminde takılı kaldı: Ya 19.Yüzyıl''ın metinlerini eleştirdi ya da tekrarladı; ama asla aşamadı. 21. Yüzyıl''a gelince zaten her şey küçük anlatılara övgüyle başladı. Büyük sıfatı evden kovuldu. 20.Yüzyıl''da büzüşen insanlık, 21.Yüzyıl''da küçüldü ve esnedi.

Büyük anlatılar, ağırlıklı bir ihtimâl olarak küçük anlatıları ezerek büyür. Tarih ve güncel arasındaki kopukluktur bu. Güncel (aktüel) olan görmezden gelindiği, ihmâl edildiği oranda tarih büyür. Bu büyüme ise güncelden koptuğu için tarihsel olarak karşılıksız kalır. Tantanalı tarihlerin bir yerden sonra tarihsel karşılığı bile yoktur. 21.Yüzyıl kültürü ve zihniyeti zaten bu açıktan içeri daldı. Küçüğün güzelliğine inandırdı kendisini. Gelin görün ki tespit ve teşhislerin doğru olması, buradan türetilenlere kendiliğinden haklılık kazandırmıyor. Küçüklerin hakkının teslimi, en azından düşüncenin adâleti adına olması gerekendir. Ama bu, büyük anlatıların toptan reddine dönüşüyorsa sorunludur. Ağacın ayrıntılarına odaklanmak, ormanı unutturmamalı. Ne küçük anlatıları ıskalayan bir büyük anlatı; ne de küçük anlatılara takılı kalmak... Mârifet, küçük anlatılar arası bağları kurmak ve bunları yine de insanlık hâlleri üzerinden büyük bir anlatıya dönüştürebilmek. 1980''lerde Murat Belge''nin Tarihten Güncelliğe başlıklı çalışması bizlerde duş etkisi yaratmıştı. Belki zaman artık Güncellikten Tarihe başlıklı yeni bir okumanın zamanıdır...

12 yıl önce
Güncelden tarihe
İsmailağa buluşması
Nezahet, Zarafet ve Nezaket...
İmalat PMI, kredi kartı harcamaları ve Fed
Kim bu çılgın tüketiciler
Yıl 2030: Sokak köpekleri simülasyonu