|
Karikatür dünyada karikatür savaşları

Modernleşme süreçlerini derinlemesine çalışan aklı başındaki sosyolog ve târihçilerinortak vurgularından birisi de, modernleşmenin kültürleri dışbükeyleştiren etkileridir. Hakîkaten de modernleşme insanlığa çarpıcı bir “mahremiyet” kaybı yaşatıyor. Herşey alenîleşiyor. Bunu yüzeyselleşme ve basitlemeler izliyor.

Bunların yaşadığımız nesnel hayât bağlamında sebepleri var. Alenîleşmenin üretimde ve günümüzde olduğu gibi tüketimde bir karşılığı olduğunu gözden kaçırmamak gerekiyor. Üretim toplumunu başarmak için milyarlarca insanı “evinden” eden bir süreç, bugün tüketim temelinde derinleşerek devam ediyor.

“İfâde özgürlüğü”, “açık toplum” gibi kavramları sözünü ettiğim bu büyük tahribatın dışında görmüyorum. Sosyolojisiz ve târihsiz düşündüğümüzde elimizde sâdece fetişler kalır. İfâde özgürlüğü bir orta sınıf entelektüel taleptir. Burjuva kalem ehli dünyâ bunu üretti ve etkili bir külliyatla modüler hâle getirdi. Ama bir şey dikkatinizi çekiyor mu? Meselâ üretim toplumunda “ifâde özgürlüğü”nün herşeye rağmen saygıdeğer bir anlamı vardı. Dünyâyı kurtarmak, insanlığın mâkus tâlihini değiştirmek, dönüştürmek için “düşünce özgürlüğü” ile onun tamamlayıcısı olan “ifâde özgürlüğü” birlikte anılırdı. Bugün, ileri tüketim toplum ilişkileri çerçevesinde “düşünce özgürlüğü”nden çok az bahsediliyor. Hırslı bir şekilde vurgulanan “ifâde özgürlüğü”. Artık “ifâdeler” emek ve sorumluluk gerektiren düşüncenin mahsûlü olmak zorunda değil. Daha çok tepkilerle yüklü ve meydan okumanın bir aracı olarak görülüyor. Mahremiyet kaybı, içeriksizlik, dışbükeyleşme, ve yüzeyselleşmeyi burada çok berrak bir şekilde izleyebiliyoruz. İnanılmaz çeşitlilikteki sembolik ağ ve mevcut sosyal iletişim teknolojisi, başta 140 kelimelik twitter devrimi olmak üzere “ifâde özgürlüğü” başlığı altındaki tepkimelere olağanüstü imkânlar tanıyor. Artık rahatlıkla söyleyebilirim ki, “ifâde özgürlüğü” bugün kitlesel bir kültürel savrulma içinde neşv-ü nema bulan bir fetiştir.

Fransa’da yaşanan olayları biraz da bu pencereden görmek gerekiyor. Anarşizan karikatürcülüğün yol açtığı dramatik gelişmeleri izledik. Dönüp dolaşıp “ifâde özgürlüğü”ne çarpıyoruz. Kimsenin ifâde özgürlüğü ile sorumluluk arasında bir bağ kurmaya niyeti yok. Daha önemlisi, ifâde etmenin işçiliğini kimse yüklenmek istemiyor. Meselâ ifâde edelim de bunu nasıl yapalım? Hiç kimse bu soruyu da sormuyor. Meydan okuma, kutsallara saldırı düzeyindeki çocuksu taşkınlığı ile devam ediyor.

Türkiye’de de bir gazete “ifâde özgürlüğüne sahip çıkmak” ve dayanışma göstermek adına bu karikatürleri yayınlamaya soyundu. Bence hiç iyi yapmadı. Fetişi bu topraklara taşıdı. Sonuçları yıkıcı olan zincirleme tepkimeler pahasına sağlanan “ifâde özgürlüğünden” kime ne yarar gelir acaba? Kim gönül rahatlığıyla , “Şu kadar insan öldü, olsun biz ifade ettik ya” diyebilir?

Aslında kutsallara saldırı bir bakıma halka, ya da aşağıdakilere karşı duyulan tedâvi kabul etmez derin bir nefretin işlevi. Anlamıyor musunuz, bu memleketin insanları peygamberlerinin suretini istemiyorlar. Niçin buna saygı göstermiyorsunuz? Yeni icâdınız nefret suçunu niçin burada hatırlamıyorsunuz?

Karikatürleştirme terimi aslında bir şeyin basitleştirilmesini ve yavanlaştırılmasını da anlatıyor. Meselâ “ karikatür gibi”, ya da “sorunu karikatürleştirmeyelim” gibi ifâdeleri sık sık kullanıyoruz. Gâliba esas mesele de bu. Bu dünyâda çizilen karikatürler bir yana, dünyânın kendisi de kocaman bir karikatür karesine dönüştü. Elbette karikatür sanatının “çivi çiviyi söker” misâli bizi düşündürecek, bu dünyâdaki insanlık durumlarına dâir söyleyecek çok şeyi var. Ama kutsallara saldırarak olacak bir şey değil bu. İfâde özgürlüğü humması sırasında niçin kimsenin aklına en az bunun kadar önemli olan “inançlara saygı” gelmiyor ki? Ne Hz. Musa, ne Hz. Musa ne de Hz.Muhammed böyle bir muamelenin nesnesi ya da malzemesi olamaz.

Düşünüyorum da, halbuki dünyâda, en başta din adamları olmak üzere karikatürleştirilecek ne kadar çok Budist, İsevî, Musevî ve Muhammedî var ..Meselâ bu memlekette mebzûl miktardaki “karikatür” kılıklı din adamları esaslı bir malzeme olabilir. Sâdece evanjelik bir sahneleme tekniği üzerinden vaaz verenlerin bir seansta söyledikleri, ayrıca bir mizah işçiliği yapılmadan da yeteri kadar güldürücü ve düşündürücüdür. İmam-Hatip Liselerinde kimbilir kaç karikatüre konu olacak malzeme var? Bunların toplu kahkaha krizleriyle bizzat yaşayanlarca anlatıldığı çok sayıda mecliste bulundum. Oflu Hoca hepimizi güldürüp düşündürmüyor mu? Bunlardan kaçmamak olgunluk gereğidir. Ne var ki, buna da tahammülümüz yok. Bizi de karikatürleştiren bu tahammülsüzlüğümüz. Burada herkes “kişisel dokunulmazlık” temelinde kutsaldan rol çalıyor. Kutsala saldırmak ne kadar kabul edilemezse, kutsaldan rol çalıp dokunulmazlık elde etmeye yeltenmek de öyledir. Öyle gözüküyor ki; açık toplum ancak , “insanlık durumlarına kutsallık biçilmediği”, “kutsallara ise basit insânîliklerin yüklenmediği” sınırlarda mâkul karşılanabilecek bir târihsel imkândır.

#mahremiyet
#düşünce özgürlüğü
#karikatür
9 yıl önce
Karikatür dünyada karikatür savaşları
Diyemezsin ki diyesin
İslâmî hareketten kavramlar savaşına…
Yaşama Sanatı ve Sinema
Bizim sorunumuz ne?
İran’da değişimin ayak sesleri…