|
Barış için son umut Cenevre-2

Geçen hafta Kudüs ve civarını dolaştım. Gittiğimiz her yerde Türkiye"den geldiğimizi öğrendiklerinde yönelttikleri ilk soru Suriye üzerine olmaktaydı. Soruların dilinden ve eleştirilerden çıkarttığım sonuç: İslam dünyasındaki hiçbir iç savaş Müslümanlar arasında bu kadar ayrıştırmaya neden olmadı.

Felaketin boyutları her gün bir önceki güne göre artmakta. Güne çatışmalardan, bombalamalardan ve açlıktan ölen insan haberleriyle başlıyoruz. Katliamlar, işkenceler, yıkımlar ve göçler tahammül sınırını aşmış durumda.

Dönelim Cenevre-2 görüşmelerine.

Suriye sorununa çözüm bulmak amacıyla Montrö"da başlayıp Cenevre"de devam eden görüşmeler 10 Şubat"ta tekrar bir araya gelmek üzere sona erdi. Görüşmelerin ilk turunda arzu edilen anlamda bir sonuca ulaşılamadı. Bunu söylerken aslında neyi beklediğimizi de ifade etmemiz gerekir.

Benim beklentim öncelikle ateşkesin sağlanması ve kuşatma altındaki bölgelerde yaşayan sivil halka insani yardımların ulaştırılması. Ardından Suriye"nin kendi geleceğini belirleyecek siyasal ortamın oluşturulmasıydı. Anlaşılan bu üç konuda da tam bir ilerleme sağlanamadı.

Montrö görüşmelerinin ilk toplantısında müzakere dili uzlaşı temelinden öte restleşmelerle başladığı için çözümden uzak gelişti.

Ayrıca Montrö"da Suriye iktidarı ve muhalefeti, kendilerini destekleyen vekili ülkelerin etkisinde kaldı. Muhalifleri destekleyen ülkelerin mevcut iktidarla devam edilemeyeceğine dair beyanları bir anlamda savaşın sürdürülmesi anlamını taşıyordu. Bu zemin üzerinde barışı kurmak oldukça zor gözüküyor. Müzakere dili de bu olmamalıydı. Dolayısıyla her şey bunun üzerinde temelleşti. İktidarı destekleyen unsurlarda bu konuda kararın Suriye halkına ait olması vurgusunu yaptılar.

Müzakere adı üstünde sorun teşkil eden konularda belirli tavizler verilerek ve kazanımlar elde edilerek yürütülür. İlk sunumlar tavizler üzerinden yürütülmeye başlandığı için müzakere dilinden çok müdahale dili öne çıkmış oldu. Bu durum muhalifleri destekleyen unsurları tatmin etmiş olabilir; ama bugünkü hale çare olmayacak ve savaş devam edecek.

Muhalefetin ve destekçisi ülkelerin yapması gereken Suriye"de halkın özgürce karar verebilecekleri bir vasatın oluşmasına yönelik bir dilin inşası olmalıydı.

İkinci oturum Cenevre"de gerçekleşti. Cenevre-2 süreciyle ilgili tek olumlu açıklama arabuluculuk görevini üstlenen BM ve Arap Birliği Suriye Özel Temsilcisi El Ahdar el-İbrahimi, görüşmeler aylarca sürse bile devam edeceklerini açıklamasıydı.

Arabuluculuk görevini üstlenen El İbrahimi başından beri taraflara müdahalenin daha büyük sorunlara neden olacağını; sorunun müzakere yöntemiyle çözülmesi gerektiğini söylüyordu.

Cenevre-2 tamamen başarısız mı oldu?

Elbette hayır, Cenevre-2"de elde edilen başarı sanırım tarafların birbirlerini tanımaları, müzakerelere devam etme kararı almaları, kuşatma altındaki Humus ve Yermük"e BM organizasyonu ile insani yardımın ulaşmasına izin verilmesi, ayrıca Humus şehrinden çocukların ve kadınların ayrılabileceğine dair bir umudun belirmiş olması oldu.

Sanırım en büyük sorun; Suriye muhalefetini destekleyen ve Cenevre-2"de Rusya ile eşit ortak olarak masaya oturan ABD"nin çözüme yönelik tavrındaki kararsızlıktır.

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry"nin sorunun "girift ve zorlu" olduğunu ifade etmesi, Ulusal İstihbarat Başkanı James Clapper"ın: "Şimdiki ihtimaller gösteriyor ki, Esad rejimi, kimyasal silahların arındırma tartışmalarına başlandığı sürece geçen yıla göre daha da güçlü ve bu süreç de çok yavaş işliyor" açıklamalarında bunu görmek mümkün.

ABD"de muhalefetin silahlandırılmasını ve müdahale edilmesini destekleyen başta Senatör John McCain ve Lindsey Graham olmak üzere birkaç Cumhuriyetçi senatör bulunmaktadır.

ABD"nin İslam Dünyası"ndaki sorunlarla ilgili siyasetine baktığımızda iki başlı bir anlayışın ortaya çıktığını görmekteyiz. Bir tarafta Başkan Obama ve ekibi, öte yanda Dışişleri Bakanı Kerry ve bir kısım Cumhuriyetçi senatörlerin izlediği siyaset. Bu anlayış Obama"nın ilk döneminde de görülmekteydi. Buna rağmen son kararlar Başkan tarafından veriliyor. Bugün de buna benzer bir durum söz konusu.

Örneklemem gerekirse ABD"nin Irak"tan çekilme süreci. Bu konuda Başkan Obama"ya yönelik en ağır eleştiri "ABD"nin elde ettiği kazanımları kaybedeceği yönündeydi."

Oysa Obama başından beri ABD"nin çatışma dilinden çok barışın dilinin kullanılması gerektiğini savunuyor.

Suriye sorununda da Kerry ve Neocon anlayış müdahaleden yana tavır takınırken, Obama daha ihtiyatlı ve müzakereyi önceleyen bir yaklaşım içinde.

Kafa karışıklığı, her alanda Esad"ın güçlenmesi, muhaliflerin organize olamamaları ve müzakere üslubu çözüme yönelik umutları tüketiyor.

Ümit ediyorum ki; 10 Şubat"ta başlayacak Cenevre-2"de uzlaşmaya yönelik bir adım atılır. Barış sağlandığında Esad"ın ve Baas rejiminin iktidarı sürdürmesi mümkün değildir. Değilse Suriye sorunu bölgesel ve küresel anlamda büyük bir krize doğru evirilecek. Bedelini masum halklar ödüyor/ödeyecektir.

Suriye sorununa çözüm bulunmadan insanlığın huzur ve güven içinde olması imkânsızdır.

Bu günahın karanlık gölgesi sorumluları kıyamete kadar takip edecektir.

10 yıl önce
Barış için son umut Cenevre-2
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle