|
Bir cinnet hali: Suriye...

Son günlerde oldukça fazla konu var ilgilenilecek, iç tartışmalar, bölgesel ve küresel sorunlar. Gerçekten ülkenin gündemi çok yoğun bir durum arz ediyor.

Hükümet dün Suriye ile tüm diplomatik temasları kesti ve diplomatların 72 saat içinde ülkeyi terk etmelerini istedi. Karşılık olarak Türkiye''nin Halep''teki Başkonsolosluk çalışanları da geri çağrıldı.

Böylece, Suriye elimizden çıktıktan sonra belki de ilk defa iki millet arasındaki diplomatik ilişkiler kesiliyor. Bu arzu edilen bir durum değildi. Anlaşılan sürdürülebilinir bir ilişki biçimi ortada kalmamış.

İlişkinin kesilmesi Türkiye''ye zor gelmiştir. Bu ülkenin komşuluk ilişkileri dünyanın hiçbir ülkesine ve milletine benzemez. Bu toprakların özel bir konumu vardır. Komşularla yaşanan siyasi sorunlar yalnızca devletler veya hükümetler arasıdır. İki yaka insanları dört bir yanda komşudurlar, akrabadırlar ve kirvedirler. Ortak öyküleri vardır.

Bölgede hangi ülkeye giderseniz gidin sizinle bir illiyet bağı kurulur. Bu ya bir hemşerilik öyküsü veya bir soy ilişkisidir. Bahsettiğimiz coğrafyada insan ömrü sayılabilecek bir vakitte ortak bir yurttaşlık söz konusuydu. Ayrılma tarihimiz 1918 değil mi?

2009''da İran İslam Cumhuriyeti''nde Filistin ile ilgili bir toplantıya katılmıştım. Toplantıda Iraklı bir Ayetullah''la tanıştım. Ayetullah Mustafa Cevad, Bağdat Üniversitesi''nde İslami İlimler Fakültesi''nde öğretim görevlisiydi. Bana, büyük dedesinin, Osmanlı Ordusu 11 Mart 1917''de Bağdat''tan çekilirken İngilizlere karşı Türkleri desteklediği için idam edildiğini anlatmıştı.

Ortak bir noktamız vardı. Onun büyük dedesi Irak cephesinde, benim büyük dedem Mustafa Efendi Kafkas cephesinde şehid ölmüştü.

Bu ortak coğrafya ve ortak din mensubiyetimizden kaynaklanan bir ilişki biçimiydi belki.

2006''da İsrail saldırılarını yerinde görmek ve Lübnan halkıyla zulme karşı dayanışma içinde olmak için Beyrut''a gitmiştik.

İsrail, Güney Lübnan''a ve Doğu Beyrut''a yönelik şiddetli saldırılar düzenliyordu. Doğu Beyrut''ta Şii Müslümanlar yoğun olarak yaşamakta ve Hizbullah genel merkezi de buradaydı. Batı Beyrut Hıristiyan Arap ve Ermeni yoğunluğunun olduğu bir bölgedir.

Beyrut Büyükelçimiz İrfan C. Acar bizleri için daha güvenli olacağından Batı Beyrut''ta bir otelde konaklamamızı sağladı.

Otelimizin personelinin büyük bir kısmı Kahramanmaraş ve Adana havalisinden göç etmiş Ermenilerdi.

Aşçımız Kahramanmaraş''tan göç etmiş bir Ermeni aileye mensuptu. En büyük arzusu Türkiye''ye gelip annesinin doğduğu yerleri görmekti.

Bu örnekleri çoğaltmam mümkün. Dolayısıyla bölgede ki her gelişme bizi ilgilendiriyor ve derinden etkiliyor.

Hatta yeryüzünün neresinde olursa olsun her olay bizimle ilgilidir veya bizi ilgilendirir.

2006''da Lübnan Kana''da havaya kaldırılan cansız bir çocuk bedeni, Gazze ve Cenin''de fosfor bombaları veya tank paletleri altında ezilerek öldürülmüş çocuklar gibi; Houla''da katledilen çocuklar da bizim çocuklarımızdı.

Nerede olursa olsun, ölen ve öldürülen her çocuk bizim çocuğumuzdur.

Houla''da henüz hayatın ne anlama geldiğini bilmeyecek yaşta 50 çocuk öldürüldü. Kimin tarafından öldürüldüğünü ne anlamı var artık.

Kim, hangi ulvi amaç uğruna yapıyorsa yapsın, çocukları öldürüyorsa onun meşruiyeti yoktur ve olay insani değildir. Bir şey insani değilse İslami de değildir.

Bu ulvi amaç, İslam için ister iktidarı korumak veya ister iktidarı değiştirmek için olsun, hiç fark etmez. Masumiyet ve masuniyet sınırlarını Kur''an-i Kerim tayın etmiştir.

Suriye sorunu artık çığırından çıkmış bir cinnet halini almıştır.

Bir anlayış var kriz derinleşir veya derinleştirilir ardından uluslararası güç mekanizmaları sorunun çözümü için davet edilirler. Olaylar bu istikamette gelişiyor. İslam Dünyası henüz tek başına sorunlarını çözebilme yetkinliğine sahip değil. Bunu bölgedeki diğer gelişmelerde de gördük. Durum böyle devam edemez.

Suriye''de iktidarı destekleyen ve ondan güç alan gruplar yaptıklarının aynısın kendilerine de yapılacağını düşünerek şiddeti tırmandırıyorlar. Tüm bölgenin istikrarsızlığından en fazla İsrail''deki Likud iktidarına ve Siyonizm''e yarıyor.

Bugüne hangi nedenden olursa olsun, eksik veya hatalı siyasetler izlenmiş olabilir.

ABD ve Batılı ülkeler sorunları daha karmaşık bir hale dönüştürmeden (Irak örneğinde olduğu gibi), yeni bir sayfa açılıp, başta Suriye olmak üzere bölgedeki tüm sorunların çözümü için yeni bir diploması atağına ihtiyaç vardır.

Gelişmelerin zaman kaybına tahammülü yoktur.

Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız ve Dışişleri Bakanımız İran, Suudi Arabistan ve Mısır''daki mevkidaşlarıyla bir araya gelip sorunu müzakere edebilir ve çözüm üretebilirler.

İslam İşbirliği Teşkilatı, Cumhurbaşkanları ve devlet başkanları nezdinde tüm tarafların katılacağı bir toplantıya çağrılabilir.

Arap Birliği, etkin bir biçimde devreye sokulabilir.

İslam dünyasındaki dini kanaat önderleri, akademisyenler, gazeteciler, yazarlar ve sivil toplum kuruluşları toplanabilirler.

Zaman hızla akıp gidiyor. Bölgedeki gelişmeler insani davranışların dışına çıkmış.

Artık halklar, aşiretler, dinler ve mezheplerin düşmanlığının ötesinde mahalleler, sokaklar ve evler düşman haline dönüşmüş durumda.

Bölgenin bir bilge akla ihtiyacı var.

12 yıl önce
Bir cinnet hali: Suriye...
Üniversite diploması drahoma mıdır çeyiz mi?
FETÖ’ye yönelik Kod Garson Soruşturması’nda yeni şok gelişmeler. FETÖ’nün sır katı?
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı