|
Geri döneceğiz...

Gündemimizin yoğunluğu yetmiyormuş gibi şimdi de Hatay''daki Apaydın kampını ziyaret edip edememeyi tartışıyoruz. Bayramda bir grup CHP''li milletvekili bu kampı ziyaret etmek istemişler ve kampa sokulmamışlar.

Apaydın kampında Suriye ordusundan ayrılmış askerler ve aileleri kalıyor. Bu kampı diğerlerinden ayrıcalıklı kılan şey, kampta kalanların asker oluşları ve kimliklerinin gizli kalması gerektiğidir.

Dolayısıyla dokunulmazlık statüsü olan siyasilerimizin kampa girişlerine izin verilmedi. Ortalıkta bir velvele koptu gidiyor. Burada askeri eğitim yapılıyor, insanlar gündüz burada kalıyor ve gece savaşa gidiyorlar vs. gibi.

Bu kampta böyle bir şey var olup olmadığını bilmiyorum. Amma; olması kadar doğal ne olabilir diye düşünüyorum. Yok, gözlerimizle görmeliyiz ki inanmış olalım diyorsanız ayrı.

Sonuç itibariyle Dışişleri Bakanlığı TBMM''de İnsan Hakları Komisyonu''nun oluşturacağı bir heyetin kampı ziyaret edebileceğini açıkladı.

CHP milletvekili heyeti o gün bu kampı ziyaret edebilselerdi, kampta askeri eğitimin verilişine tanıklık edeceklerini ve suçüstü yapacaklarını düşünüyorlardı. Şimdi gitmeye bile lüzum yok, ortalık düzenlenmiş ve kamp çiçek gibi yapılmış diye düşünüyor olabilirler. Yine de gitmeliler.

Mülteci kampları yerleşik hayat sürenlerin sınav kâğıdıdır.

Ülkemize sığınan mülteci sayısı her gün katlanarak artıyor. Bir gün öncesiyle bir gün sonrası arasında binlerle ifade edilecek farklar oluşuyor.

Yaşadıkları yerleri güvenli bulmayan veya rejim muhalifi insanların yaptıkları ilk iş doğal olarak emin bir yere göç etmek.

Bir makalemde ''yeryüzünde en geçişken sınırlara sahip ülke Türkiye''dir'' diye yazmıştım. Bunu güvenlik zaafı olarak algılamamak gerekir, bu bir medeniyet duruşuyla ilgilidir.

Asırlardır bu coğrafyada doğal afetlerden, savaşlardan veya yöneticilerinin zulmünden kaçan insanlar yaşadığımız bu topraklara sığınmışlardır.

Anadolu, tarih boyunca burada yaşayan halklar için ''vatan'' iken; Balkanlar, Kafkaslar, Orta Asya, Orta Doğu ve Afrika''dan göç etmiş insanların İslam medeniyeti ile harmanlanması sonucu ''anavatan'' olmuştur.

1980''lerde Afganistan''da Sovyet zulmünden dolayı vatanlarını terkeden binin üstünde Afgan, 1989''da Bulgaristan''dan Todor Jivkov''un asimilasyoncu politikaları sonucu 350 bin Türk,1990''da Saddam Hüseyin ve Irak Baas rejiminin katliamlarından kaçan 500 bin Kürt kardeşimiz gelmişti. Ayrıca 1992''de Bosna Hersek''te Sırp Çetnik saldırılarının ardından 25 bin Boşnak ve 1995''de Çeçenistan''dan da Rus zulmünden dolayı vatanlarını terkeden binlerce Çeçen, bu topraklara sığınmıştır.

Tarihte olanların bazılarını hatırlamakta yarar var: 1864 Büyük Kafkas Sürgünü, 1876-77 Osmanlı-Rus harbi (93 harbi) sonucu Balkanlar ve Kafkaslardan göç, 1914-18 arası I. Dünya Savaşı''nda ve sonrasında yeryüzünün her yerinde Anadolu''ya doğru oluşan büyük ricat.

Bütün bunları hatırlatmamın nedeni: bu topraklarda yaşayan insanların ortak öykülerine, yeryüzünü barındıracak kadar misafirperverliklerine ve mülkünü paylaşacak kadar zenginliğe sahip olmalarıdır.

Sımavna Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin''in ideali: ''aile bireylerimizin dışında her şeyimizi paylaşabiliriz'' idi.

Şimdi Beşar Esad ve Baas rejiminin zulmünden kaçan gün itibariyle 80 bini aşkın Suriyeli misafirimiz var. Vakit onlara kapılarımızı açma ve yardım etme vaktidir. Şüphesiz hükümet bu insanların tüm ihtiyaçlarını karşılayabilecek güçtedir. Bizlerin görevi ortak bir öyküye, dine ve medeniyete sahip olduğumuz bu insanlara sahip çıkmaktır.

İnsanlığımız bu anlarda sınanır.

Sadece sınırlarımız içinde oluşmuş kamplar yok. Orta Doğu''da Ürdün, Suriye, Suudi Arabistan, Mısır ve Lübnan''da Filistin mülteci kampları bulunuyor.

Gazze açık bir cezaevi gibi. Refah''taki tünellerinden gelecek yardımlar ve ticari eşyayla bir hayatın sürdürülemeyeceğini sonunda BM yetkilileri de anladılar. Geçen günlerde Birleşmiş Milletler, Gazze ile ilgili bir rapor yayınladı.

BM raporuna göre: su, elektrik ve sağlık gibi temel hizmet standartlarının iyileştirilmemesi halinde Gazze''nin 2020 yılına kadar yaşanılabilir bir yer olmaktan çıkacağı bildirildi.

BM tarafından hazırlanan raporu açıklayan BM İnsani İşler Koordinatörü Maxwell Gaylard ''Gazze''nin 2020 yılında yaşanılabilir bir yer olabilmesi için hemen harekete geçilmesi gerekiyor. Kaldı ki şu an harekete geçilse bile bu hedefe ulaşmak son derece zor'' diye konuştu.

Somali Mogadişu, Kenya Daadab, Sudan Darfur, Birmanya Arakan, Lübnan, Ürdün, Batı Şeria, Gazze ve Hatay... mülteci kamplarında yaşamaya çalışanlara yardım etmeliyiz.

Vatanından ayrılmış ve mülteci olmuş her insanın yüreğindeki umut ''geri döneceğiz''dir. Hepimiz bir yeryüzü mültecisi değil miyiz?

Mülteci kampları, insanlığımızın sınav alanıdır.

12 yıl önce
Geri döneceğiz...
Evet sokağa çıkamayacak hale geleceksiniz!
Batı’da İsrail spiritüel bir tutkuya dönüştürüldü...
Din savaşı
13 şehit
İstanbul’da bir Yemenli âlim: Abdülmecid el-Zindanî