|
Meydan-i Tahrir ve anayasa

Bir adam, hızlı adımlarla koşarak bize yaklaştı, kıvrık sol kolunun üstünde duran bildiri tomarından bir tanesini uzattı. Bende bildiriyi aldım, genç adama baktım, heyecanlı ve yüzünde bir görevi yerine getirmenin huzuru vardı. Başkalarına da bildiri ulaştırmak üzere hızla yanımızdan uzaklaştı. Yıllar öncesi üniversite yıllarım gözümün önüne geldi, ne kadar heyecanlanırdık, bildiri dağıtır, afiş asar ve duvarlara yazı yazarken. Köşe başlarında bazı arkadaşlarımız gözcülük yaparlardı, bizlerse afişleri yükseğe, en yükseğe asmaya ve “tek yol veya kurtuluş…''la başlayan sloganımızı siyah ve kırmızı boya ile duvara kalın, düzgün ve okunaklı bir bicimde yazmaya çalışırdık. Büyük ideallerimiz vardı. Yeryüzünde hakkı ve adaleti galip getirecek sömürü düzenini ortadan kaldıracaktık. Meydan-ı Tahrir''deki gencin arkasından bu düşüncelerle baka kaldım.

Beyaz kâğıda arkalı önlü Arapça harflerle yazılı bildiriyi anlamaya çalıştım. Mihmandarım Ahmet bildiride; devrim sürecinden (bazılarının ifadesiyle Arap Baharı)o ana kadar geçen bir yıllık bir zaman dilimi içinde Mısır''da hiçbir şeyin değişmediğini, eski sistemin tüm uzantılarıyla devam ettiğini, seçim sonrası oluşacak iradeye yetki verilmeyeceğini, anayasa yazılımında da eski yönetimin adamlarının hâkim olacağını yazıyordu. Hepimizi buna karşı dayanışmaya, halkın taleplerini yansıtan ve halk tarafından seçilmiş parlamentonun anayasayı yapmaya desteğe çağırmaktaydı.

Bir yıl önce, Tunus''taki değişimin hemen ardından Tahrir meydanında gösteriler başladığında Demokratik Kongo Cumhuriyeti''ndeydim. Olayları oradan izliyordum. İnsanlar büyük kalabalıklar halinde Meydan-i Tahrir''de toplanmışlar, statükoya ve Hüsnü Mübarek rejimine karşı ayaklanmışlardı. Enteresan bir gelişme oldu Ankara''da parti grubu toplantısında başbakan bir konuşma yaptı. Bu konuşma Mısır''ın başkentinde Meydan-i Tahrir''deki kalabalık içinde büyük bir yankı buldu. Ve devrim gerçekleşti, Hüsnü Mübarek yönetimi bırakmak zorunda kaldı.

Başbakan 12 Eylül 2011''de Mısır''a resmi bir ziyaret gerçekleştirdi, 2002 den beri iktidardaki tecrübelerini paylaştı. O günler Mısır ilk özgür seçimlere hazırlanmakta ve partiler yeni oluşmaktaydı. AK Parti tecrübesi İslam Dünyası''nda o kadar etkili oldu ki birçok ülkede yeni kurulan partiler Adalet ve Kalkınma Partisi(Hizb''ul Adalet ve Tenmiyye-Fas) veya Hürriyet ve Adalet Partisi (Hizb''ul Hürriyet ve Adalet-Mısır) adlarını aldılar. İslam Dünyası''ndaki gelişmelere (ki batı medyasının ifadesi) Türkiye ve Başbakan rol model oldu. İslam Dünyası her konuda gözlerini Türkiye''ye dikti. Türkiye''de seçimler yapılmış ve seçimlerin ana gündemini sivil anayasa oluşturmaktaydı. Bir kez daha yapacağı anayasa ile başta İslam Dünyası olmak üzere tüm dünyaya örnek olacaktı.

Gel gör ki son günlerde ülke gündemiyle millet üzerinde bir tereddüt oluşturulmaya çalışılıyor. Türkiye rol model ülke olmaktan çıkmış, iç sorunlarıyla boğuşur hale dönmüştü tekrar. Küçük fırtınalar büyük afetlere dönüşmüş, olaylar içinden çıkılmaz hale gelmişti.

Son gelişmeler üzerine gerek gazetelerde, gerek televizyonlarda ve gerekse sosyal paylaşım sitelerinde değişik değerlendirmeler yapılıyor. Bu değerlendirmelere bakıldığında: devletin ikiye bölündüğünü, gizli devletle resmi devlet arasında bir çatışma yaşandığını, cemaatle hükümet arasında ki çatışmanın gün yüzüne çıktığını, kılıçların çekildiğini veya uluslararası güç mekanizmalarının hükümete arzu ettikleri şeyleri yaptıramadıkları için gelişmeler bir yıpratma operasyonu olarak algılanıyor. Bunların tümü iç içe geçmiş doğrular olabilir. Şüphesiz bunu değerlendirmek ve pozisyon almak hükümetin görevidir. Bizimki ise her ne pahasına olursa olsun sandık tekrar halkın önüne gelinceye kadar millet iradesine sahip çıkmaktır. Bu yargıya karşı olduğumuz anlamını taşımaz.

Şüphesiz “Adalet“ kavramı tüm inançlar tarafından önemsenmiş ve olmazsa olmaz kabul edilmiştir. Bosna Hersek Cumhurbaşkanı merhum Alija İzetbegoviç “Hukuk benim için sadece meslek değil inancım, yaşam tercihim ve hayat felsefem.” demişti. Hukuk alanında görev icra eden insanlar bunu böyle anlamalı ve hukuku hiç kimse kendi çıkarları doğrultusunda kullanmamalı. Hukukun evirilmesi tuzun kokmasıyla izah edilebilir.

Yasama, yürütme ve yargı yani, devlet karşısında bir güç inşa edilecekse şüphesiz bu insan olmalı. AK Parti''nin kuruluş felsefesi Şeyh Edebali''nin söylediği “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” sözüdür. Devlet, birey organizasyonu olduğuna göre Şeyh Edebali''nin sözünden anlayacağımız gibi teminat altına alınması gereken unsur; insan hak ve hürriyetleriyle, din ve vicdan özgürlüğüdür. 2002 yılından beri yapılan reformlara rağmen, yaşanılan süreç, siyasi iktidarın askeri bürokrasiyle yaptığı konuşmalara bakıldığında, özel ve olağanüstü kavramlarından arınmış,hâkim devlet anlayışından hakem devlet anlayışına geçebilmiş değiliz. Devlet, hâkim değil hakem devlet olmalıdır.

2010''da Yeryüzü Doktorları olarak Gine Bissau''ya gitmiş, ilk Cuma namazımızı başkent Bissau''nun en eski Pilum caminde kılmıştık. 9 doktor arkadaş en ön safa alındık. Cuma imamı Suleimane Darame elinde asası ile Türkiye''ye, Sultan Abdülhamid Han''a, başbakana, ve bize yönelik övgülerle hutbeyi irat etti. Hutbede:

-”Türkleri tanıyabilmeniz için onların tarihlerini iyi bilmeniz gerekir. Onlar yıllarca İslam dünyasının önderliğini yaptılar. Şimdi de tekrar güçlü olarak tarih sahnesine çıkıyorlar” demişti.

Bu yıl İslam Dünyası''nda anayasa hareketleri var. Geçen ay Tahrir gösterilerinde ana konu anayasa yazım kurulunun nasıl oluşacağıydı. Türkiye bugünkü haliyle İslam Dünyası''na örnek oluşturamaz. İslam Dünyası''nda örnek oluşturması için, Türkiye''nin yeni bir anayasa yapmasına ihtiyaç var. İnsan hak ve hürriyetlerini, din ve vicdan özgürlüğünü garanti altına alan bu anayasa; anlaşılır, yasaksız, kısa bir anayasa olmalıdır.

12 yıl önce
Meydan-i Tahrir ve anayasa
Seçimi bırak sahaya odaklan
İsrail yalnızlaşırken Starbucks’ın açıklayamadığı gerçek
Sîdî Ukbe Ulucamii Müslüman Batı dünyasındaki dini yapılarının atasıdır
Randevu sistemi, kamu iletişimi ve ötesi
Şiddeti, ‘kültür’ ile aşabiliriz